Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan'ın 17 Aralık soruşturmasına 'dış
mihrak komplosu' demesini 'Üçüncü Dünya söylemi' olarak niteledi.
İkili, Cemaat'in okulları konusunda da ayrıştı
17 Aralık soruşturmasıyla ilgili olarak Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "dış mihrak" vurgusu yapmasına ve kendisine karşı dışarıdan komplo kurulduğu yönündeki açıklamalara Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den itiraz geldi. Gül, Danimarka ziyareti sırasında gazetecilerle yaptığı sohbette Erdoğan'ın "dış mihrak" iddiasını "3. Dünya söylemi" olarak niteledi. Gül, "Dış güçler iddialarını kabul etmiyorum ve doğru da bulmuyorum... Bu tür söylemler Üçüncü Dünya ülkelerine yakışacak türden söylemlerdir. Türkiye buradan kurtuldu... Yarayı açık bırakırsanız elbette sinekler üşüşür. Önemli olan yarayı açmamaktır" dedi.
Başbakan Erdoğan, Gül'ün bu açıklamasına TRT'de katıldığı programda yanıt verdi. Erdoğan şunları söyledi: "İçeriden ve dışarıdan büyük bir sarmal var. Yurtdışında verilen reklamları biliyorum. Bir çocuk ölüyor, bunun için 'Ekmek almaya gidiyordu' deniyor. Katili olarak da beni gösteriyorlar. Ekmek almaya giden çocuğun elinde bilyeler var. Annesi ölümünden beni sorumlu tutuyor. Çocuğun üzerinden patlayıcılar çıkıyor. Çıkıp derseniz 'Bu uluslararası komplo değildir' diye bu olmaz."
Cemaat okulları
Gül ile Erdoğan'ı karşı karşıya getiren konulardan biri de Fethullah Gülen cemaatinin yurtdışındaki okulları. Başbakan Erdoğan bu okullarla ilgili ağır eleştiriler getirirken Gül bu okullara sahip çıktı. Gül, "Yurtdışındaki okulları karıştırmamalı. Yurtdışında bazılarının açılışına gittim. Güzel faaliyetleri var, bu işe karıştırmamak lazım. O ülkeler de mutlaka daha dikkatli bakacak bu okullara. Sonuçta o ülkelerin kanunlarına uymaları lazım" ifadelerini kullandı.
Arınç: Zaman abonesiyim
Erdoğan, partililerden Zaman'ı boykot etmelerini istedi. Ancak Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bursa'da katıldığı bir televizyon programında Zaman gazetesi aboneliğini kesmediğini bildirdi. Arınç, "Bizzat cemaatin çıkardığı bir gazete ve bunlar belli bir şekilde de satılıyor. Takdir ediyoruz, okuyoruz. Benim de halen evime geliyor, abonesiyim, aboneliğimi de kesmedim" diye konuştu. Arınç, Gülen'e hâlâ saygısının olduğunu söyledi.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/36242-gul-ile-erdogan-arasinda-dis-mihrak-atismasi.html
MHP ‘li Meral Akşener’in; Cemaat ve CHP ittifakının Cumhurbaşkanı adayı olarak belirlendiği öğrenildi. Akşener bakanlığı zamanında F tipinin bürokrasi içinde yuvalanmasının önünü açmıştı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 8
Eylül 2013’te katıldığı bir televizyon programında Cumhurbaşkanı adayı
konusunda şöyle konuşmuştu:
“Herkesi kucaklayan bir aday olmalı.
CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı kadın olacak. Türkiye Cumhuriyeti’ne bir
kadının cumhurbaşkanı seçilmesini doğru buluyorum. Bunun için herhangi
bir isim veremem. Yıpranmaması gerekiyor. Bu isim bizim partimizin
içinden değil”.
CHP’de sadece Kılıçdaroğlu ve birkaç
kişinin kararlaştırdığı bildirilen bu adayın, MHP Milletvekili, Tansu
Çiller’in İçişleri Bakanı Meral Akşener olduğu öğrenildi. Aydınlık’a
konuşan eski bir Bakan, Kılıçdaroğlu ve dar ekibinin bu konuyu gizlemeye
çalıştığını vurguladı.
Cemaat gazetelerinin manşetlerinden inmiyor
Ankara’da Meral Akşener’in Kılıçdaroğlu
ve dar ekibinin yanısıra F tipinin de Cumhurbaşkanı adayı olduğu
konuşuluyor. “Cemaat’in MHP’deki temsilcisi” diye nitelenen Akşener, son
günlerde Cemaat gazetelerinin manşetlerinden inmiyor.
AKP Hükümeti’nin Fethullah Gülen’in
elindeki en önemli araçlardan olan dershanelerle ilgili tasarısına da
şiddetle karşı çıkan Akşener ile ilgili alttan alta sürdürülen bir
propaganda devam ediyor. Bunlardan en dikkat çekicisi son günlerde
yeniden dolaşıma sokuldu. “80 öncesinde Fethullah Gülen olsaydı 80’de
binlerce genç ölmezdi”. Meral Akşener’in bu sözleri sosyal paylaşım
sitesi Twitter’da sürekli paylaşılıyor. Akşener’in Gülen’i övdüğü Türkçe
Olimpiyatları toplantısındaki görüntüsü de ülkücü sitelerde Cemaat ile
bağlantısının delili olarak değerlendiriliyor.
Türköne ile yakın mesai
Meral Akşener’in 2013 yılında Hacca
giderek başı kapalı fotoğraflarının servis etmesi de aynı kampanyanın
bir parçası olarak görülüyor. Öte yandan Akşener’in, Cemaat’in en etkili
kalemşorlarından ve Tansu Çiller zamanından beri aynı ekip içinde yer
aldığı Mümtazer Türköne ile yakın mesaisine dikkat çekiliyor. Akşener’in
ayrıca, Cemaat sözcüsü olarak görülen Hüseyin Gülerce ile de belli
aralıklarla bir araya geldiği konuşuluyor.
Clinton, Otel’de görüşmüştü
16 Temmuz 2011’de Türkiye’ye gelen
dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton İstanbul’da önce CHP Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ardından Meral Akşener ile görüşmüştü.
Görüşmeye, ABD’nin Ankara Elçisi Francis Ricciardone ve Dışişleri Bakan
Yardımcısı Philip Gordon katıldı. Sadece Anadolu Ajansının fotoğraf
çekmesine izin verilen görüşme, yaklaşık yarım saat sürdü.
Casusluktan yargılandı
Akşener’in Cemaat ile bağlantısı geçmişe
dayanıyor. Tansu Çiller’in Başbakanlığı döneminde Mehmet Ağar’ın
istifasının ardından İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturan Akşener, ilk iş
olarak Emniyet’te kritik görevlere Fethullahçıları getirdi. Önce
Emniyet Genel Müdürü’nüğ ardından Emniyet İstihbarat Daire Başkanı’nı
değiştirdi.
O dönem, Emniyet İstihbarat’ta
Fethullahçılar eliyle Ordu’ya yönelik tertipler düzenlendi. Bunlardan en
çarpıcı olanı, Emniyet İstihbarat Dairesi’nde görevliyken askere giden
Kadir Sarmusak’ın Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan istihbarat
belgelerini çalarken yakalanmasıydı. Sarmusak, Akşener’in atadığı
Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu’nun talimatıyla
belgeleri çalmış ve Akşener’e ulaştırmıştı. Emniyet İstihbarat, günlerce
Genelkurmay’ı izledi. Karargâh’a kim girdi, kim çıktı; tek tek
kaydetti.
Genelkurmay Başkanı “Polis, Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı’na ajan soktu, askeri bilgileri çaldı” dedi.
Başbakan Yardımcısı ile İçişleri Bakanı inkâr etti. Emniyet İstihbarat
Daire Başkanı Bülent Orakoğlu ve köstebek Kadir Sarmusak askeri
mahkemede birlikte yargılandılar. Orakoğlu tutuklandı.
O dönem Ordu’ya karşı tertiplerin içinde
yer alan başta Orakoğlu olmak üzere Akşener’in polis içinde yükselttiği
ekip, 2007 yılından itibaren Ergenekon ve diğer tertip davalarında da
başrollerde oldu.
Abramowitz raporunda var
ABD’nin derin ekibinden Morton Abramowitz
ve eski Ankara Büyükelçilerinden Eric Edelman’ın eşgüdümünde hazırlanan
Türkiye raporunda da Akşener’in Cumhurbaşkanı adayı olarak sunulması
dikkat çekiyor.
Fethullah Gülen siyasetçilere kriptolu mesajlar yolladı. Gülen,
"bazı siyasilerin kendisini hayal kırıklığına uğrattığını" söyledi ve
Hazreti Ömer'in bazı valileri görevden almasını örnek davranış olarak
gösterdi. "Bize paralel devlet diyenlerin Allah Belasını versin" diyen
Gülen, cemaatin karşısında olanları "akıbetinizden endişe edin"
ifadesiyle tehdit etti.
Fethullah Gülen Zaman Gazetesi'nden aracılığıyla isim vermeden bazı siyasetçilere şifreli mesajlar gönderdi. Gülen, 17 Aralık operasyonu sürecinde bazı siyasetçilerden beklediği tavırları göremediğini hatta hayal kırıklığına uğradığını söyledi.
Fethullah Gülen, "Beni asıl inkisar-ı hayale uğratan, onurlu ve dürüst tanıdığım bazı siyasiler oldu. İtimat ettiğim bu isimler yolsuzluklara, rüşvet münasebetlerine sessiz kalmazlar. Öyle zannediyordum. Onlardan, merhum Özal’ın bu tür kirli işlere karşı gösterdiği reaksiyonu beklerdim. Olmadı. Onlar sessiz kalınca ‘bir’i yapanlar ‘bin’i yapmaktan kaçınmadı. Yolsuzlukların üstüne gitmek yerine yolsuzlukları soruşturanların üstüne gittiler." dedi.
Gülen, 17 Aralık sürecinde beklediği gibi tavır almayan siyasilerin yapması gerkenler konusunda, İslam tariinden örnekler verdi.
"Mesela Hz. Ömer, Iyaz ibn-ü Ganem’i azletmiştir. Valiyi, bölge valisini, Afrika valisini azletmiştir, Amr ibnü’l-As’ı azletmiştir."
Bu ifadeler akıllara "Gülen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü mü eleştiriyor?" sorusunu getirdi. Zira hem ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem de MHP Lideri Devlet Bahçeli seçim meydanlarında yolsuzluk operasyonunu dilinden düşürmedi.
Bu koşulda Başbakan Erdoğan'a yeterince sesini çıkarmayan isim olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül öne çıkıyor.
Fethullah Gülen beddua konusuna da açıklık getirdi, cemaatin karşısında yer alanları "akıbetinizden endişe edin" diyerek tehdit etti.
Fethullah Gülen, "Eğer biz çeteysek örgütsek Allah bizim belamızı versin, eğer "paralel" devletsek bizim belamızı versin, değilse bunları bu masum cemaate isnad edenlerin belasını versin! Bu duaya “amin” diyecek vicdanî rahatlığı olmayanlar akıbetinden endişe etmeli." dedi.
http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/fethullah-gulenden-kriptolu-mesaj-h24348.html
KCK, bundan sonra açılım konusunda AKP'yi muhattap almayacağını açıkladı. Açıklamada, CHP ve Fethullah Gülen Cemaati'nin iktidar olmasına karşı da mücadele edilmesi gerektiği söylendi.
KCK Yürütme Konseyi, AKP'yi Abdullah Öcalan'ın attığı adımlara ve yaptığı çağrılara karşılık vermemekle suçladı. KCK açıklamasında, AKP'nin 'hegomonik zihniyetle' hareket ettiğini öne sürerek, " AKP gibi hegemonya peşinde koşan bir hükümetin bu sorunu çözemeyeceği anlaşılmıştır" dedi.
Ayrıca CHP ve Fethullah Gülen Cemaati'nin sorunların ağırlaşmasını fırsat bilerek iktidar olmaya çalıştığını savunan KCK, "Halk güçleri dış güçlerin yeni hegemonik ve antidemokratik bir iktidarı halkın başına musallat etmesine müsaade etmemeli ve buna fırsat vermemelidir" dedi.
Açıklamanın konuyla ilgili öne çıkan bölümleri şöyle:
-AKP Hükümeti Önder Apo ve hareketimizin çağrılarına ve halkın beklentilerine sonbaharın sonuna kadar karşılık verip adım atmayınca, Önder Apo'nun ve Kürt Özgürlük Hareketi'nin attığı adımların ve yaptığı çağrıların muhatabı olmaktan çıkmıştır. 17 Aralık'ta ortaya çıkan iktidar mücadelesi ortamında Önder Apo demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümündeki samimiyetini göstermek için fırsatçı bir yaklaşım içine girmemiştir. Ancak AKP Hükümeti bu şansı da kullanmayarak 'Önder Apo'nun attığı adımlara karşılık vermeyeceğini bir kez daha göstermiştir.
-AKP Hükümeti yaşanan siyasal krizi demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümüyle aşacağına, hegemonik zihniyetle daha baskıcı politika ve uygulamalara yönelmiştir. Tüm hegemonik zihniyette olanların sandığı gibi böyle davrandığında sorunların üstesinden geleceği yanılgısı içine girmiştir.
-Köklü siyasal, sosyal, kültürel ve uluslararası boyutu olan Kürt sorunu ancak radikal demokratik adımlarla çözüleceğinden, AKP gibi hegemonya peşinde koşan bir hükümetin bu sorunu çözemeyeceği anlaşılmıştır. Bu açıdan da AKP Hükümeti Önder Apo'nun başlattığı ve Hareketimizin de başarıya ulaşması için büyük çaba harcadığı demokratikleşme hamlesinin muhatabı olmaktan çıkmıştır.
'CHP ve Fethullahçılara izin verilmemeli'
Sorunların ağırlaştığı bir süreçte iç ve dış hegemonik güçler demokratik devrimci güçlerin etkili hale gelmemesi için CHP ve Fetullahçılar üzerinden AKP Hükümetini tedricen aşıp yeni hegemonik bir hükümet kurmayı hedeflemektedir. Halk güçleri dış güçlerin yeni hegemonik ve antidemokratik bir iktidarı halkın başına musallat etmesine müsaade etmemeli ve buna fırsat vermemelidir. Türkiye halkları, Kürt Halk Önderi'nin başlattığı sürece yüzde 80 oranında destek veriyorsa, bu desteği demokratik Türkiye'nin gerçekleştirilmesine vermektedir. Halklarımız radikal demokratikleşme istiyorsa, demokrasi güçlerinin bu isteğe doğru cevap verme sorumluluğu vardır. Bu hem siyasi hem de ahlaki bir sorumluluktur. Halklarımız bu sorumluluğu üstlenen güçlere sahip çıkacak ve onların yürüteceği mücadelenin içinde güçlü biçimde yer alacaktır.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/35749-kckdan-surec-aciklamasi-akp-artik-muhattap-degildir.html
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Berkin Elvan'ın ölümüyle
ilgili konuştu. Arınç'ın “cenaze töreninde yaşanacakları ortaya
çıkaracağız” sözleri dikkat çekti.
(soL-Haber Merkezi)
(soL-Haber Merkezi)
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Eskişehir'de Berkin Elvan'ın ölümüyle ilgili konuştu. Eskişehir Tren Garı VİP Salonu'nda Vali Güngör Azim Tuna ve AKP Eskişehir Milletvekili Salih Koca'yla birlikte bir basın toplantısı yapan Arınç, Berkin Elvan'ın ölümüyle ilgili “Hayatının baharında, henüz delikanlılık çağında ve Anadolu tabiriyle 'bıyıkları bile terlememişken', bir fidanın düşüp ölüvermesi gerçekten üzüntü verici. Ona Allah'tan rahmet dilerken annesi, babası, kardeşleri onlara da sabır diliyorum. Gerçekten üzüntümüz çok büyüktür” dedi.
Gülsüm Ana'nın feryadını "duymadı"
Yanına Ali İsmail Korkmaz'ın dövülerek öldürülmesi sonrasında “arkadaşları yapmıştır” açıklamasıyla infial yaratan Vali Tuna'yı alan Arınç, taziye açıklaması yaptı. Ancak Berkin Elvan'ın annesi Gülsüm Elvan'ın dünkü “Benim kuzumu Allah değil, Tayyip Erdoğan aldı” feryadını duymazlıktan geldi.
Bugünkü cenaze töreniyle ilgili konuşarak, aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmeyen Arınç, şöyle devam etti:
“Geçmişte de , günümüzde bu ölümlere yol açacak hadiseleri tertipleyenler, provokasyonları büyütmek isteyenler, halkımızı karşı karşıya getirmeye çalışanlar, güvenlik güçleriyle, göstericiler arasında nahoş olayların büyümesini isteyenler adeta kolları sıvadılar. Dolayısıyla bugünkü cenaze törenini ve bundan sonra Türkiye’de yaşanabilecek olayların kışkırtıcılarını bulup ortaya çıkarmalıyız. Bunlara hiçbir zaman pirim vermemeliyiz. Bu acıdan istifade ederek Türkiye’yi daha büyük acılara sokmak isteyenleri teşhis etmeli ve onlara fırsat vermemeliyiz.”
Berkin'in cenazesi için yüzbinler henüz toplanmaktayken “Bugünkü cenaze törenini ve bundan sonra olacakları ortaya çıkarmalıyız” sözleri dikkat çekti.
Erdoğan da üzülüyormuş
Gezi Parkı eylemleri sırasında 8 kişinin ölümüne neden olan polise talimatı kendisini verdiğini söyleyen Erdoğan'ın da yaşanan ölümlere üzüldüğünü savunan Arınç, “Yaşanan olaylar bugün belki 7 civarında hatırlayabildiğim kadarıyla vefat olayını önümüze getirdi. Küçük bir kıvılcımın ne kadar büyüyüp yangın haline geleceğini ve istenmeyen olaylara yol açabileceğini, devlet adamları görmeli, güvenlik güçleri görmeli, ama halkımız da görmeli” dedi.
AKP hükümetinin “duyarlı olması” gerektiğini sözlerine ekleyen Arınç, hükümetin görevinin başında olduğunu söyledi. Berkin Elvan'ın anne ve babasının polise talimatı kendisinin verdiğini açıkça miting meydanlarında söyleyen Erdoğan'a tepkilerini duymazdan gelen Arınç, “Sami Elvan’ın söyledikleri kulağımızdan hiç gitmemeli o büyük acısını 'Ülkemizde bu tür olaylar bir daha yaşanmasın' diyerek hepimize ders veriyor” diye devam etti.
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/arinc-cenaze-toreninde-yasanacaklari-ortaya-cikaracagiz-haberi-89251
Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, Hakan Fidan ile Fethullah Gülen'in yüz yüze görüştüğünü iddia etti.
Hidayet Karaca, Samanyolu Haber Televizyonunda yaptığı açıklamada MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın mayıs 2013 sonrası Fethullah Gülen'le Pensilvanya'da bizzat görüştüğünü söyledi.
Bu görüşmenin siyasi çevrelerde konuşulduğunu belirten Karaca "Hangi gerekçe ile görüştünüz" diye sordu.
"16 MAYIS'TA DOSYA ABD'YE TESLİM EDİLDİ"
Ayrıca ABD gezisi sırasında, Cemaat'i bitirmek için hazırlanan dosyayı Başbakan Erdoğan'ın 16 Mayıs 2013'te ABD'ye verdiğini söyleyen Karaca, bu olayı da Takvim gazetesi genel yayın yönetmeninin köşesinde yazdığını belirtti.
Karaca, "Beyaz Saray görüşmesinde; Obama'ya Hocaefendi ile ilgili bir dosya verilirken; B. Arınç; Pensilvanya'da Hocaefendi'nin yanındaydı." dedi.
http://www.odatv.com/n.php?n=hakan-fidan-fethullah-gulenle-yuz-yuze-ne-konustu-1203141200
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Siirt’te düzenlenen mitinginde konuştu.
Erdoğan’ın konuşmasından bir bölümü aktarıyoruz:
“Başbakanınıza, genel başkanınıza yani damadınıza sahip çıktığınız için allah sizden razı olsun. Hatırlıyor musunuz, ben bu meydandan Pınarhisar'a gittim.
Ne yaptım; adam mı öldürdüm? Bir şeyler mi çaldım? Ne yaptım? Ziya Gökalp'in MEB'in kitaplarında da onaylı şiirini okudum.
Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker. Bunu söyledim diye Pınarhisar'a gittim. İşte bu devir kapandı. Şimdi yeni bir dönem başladı.”
http://www.odatv.com/n.php?n=adam-mi-oldurdum-bir-seyler-mi-caldim--1203141200
Fethullah Gülen, Londra merkezli finans dünyası
gazetesi Financial Times'a, Türkiye'de süregelmekte olan olaylara
ilişkin bir köşe yazısı yazdı.
'
Türkiye'nin demokrasini koruması için yeni bir anayasaya ihtiyacı var' başlıklı yazıda, AKP hükümetine ağır eleştiriler yönelten Fethullah Gülen, yazısında "Hükümetin yönetim kadrosundaki küçük bir grup ülkenin ilerlemesini haraca bağlıyor" görüşünü savundu. Türkiye'de, hükümete güvenenlerin desteklerinin çarçur edildiğini belirten Gülen, bu desteğin ve AB üyeliği fırsatının yitirildiğini belirtti.
Politikada bir zamanlar orduda olan güç etkisinin kırıldığını ancak bugün o gücün sivil yöneticilerin egemenliğine teslim edildiğini savunan Fethullah Gülen, yazısında yargı organlarına ve internete yönelik yeni düzenlemeleri de eleştirdi.
Türk hükümetinin ülke içinde dışında güven ve saygınlığını yeniden kazanmasının uluslararası insan hakları kurallarına, hukukun üstünlüğüne ve sorumlu hükümet ilkelerine bağlı kalmasıyla olabileceğini savunan Fethullah Gülen, "Bu taahhütlerin içinde sivillerin biçimlendireceği, yeni, demokratik bir anayasa da yer almalı. Demokrasi İslami yönetim ilkeleri ile çakışmaz. Nitekim yaşam ve din özgürlüğünün korunması gibi İslam'ın ahlaki hedefleri, demokrasi aracılığıyla, halka hizmet olarak sunulabilir" dedi. Düşünce ve ifade özgürlüklerinin demokrasinin vazgeçilemez ögeleri olduğunu da belirten Fethullah Gülen, Türkiye'de şeffaflık ve medya özgürlüğünün düşük standartlarının da hayal kırıklığı yarattığını vurguladı. Gülen yazısında şu görüşlere yer verdi: “Olgun insanlar eleştiriye açık olur ki eleştiri yerindeyse bu da kendilerini geliştirmelerine yarar. Ancak, gereksiz tansiyon yükselmelerinden kaçınmak için de kişiler yerine yanlış düşünceleri eleştirmek gerekir.”
ABD’DEN DÖNMEYECEĞİM
Hizmet hareketinin, herkese eşit fırsat yaratmak için 1970'lerden bu yana çaba harcadığını kaydeden Fethullah Gülen, hareketin ülkenin yönetiminde ayrıcalıklı bir güç elde etmek amacında olmadığını belirtti.
Yazısında Erdoğan'ın 'ülkeye dön' çağrısına da cevap veren Gülen, ABD'de ruhani inzivasını sürdüreceğini, herhangi bir politik partiyi desteklemekten de kaçınacağını belirtti. Türkiye'de, demokrasinin oturması ve içinde bulunduğu olumsuz durumlardan kurtulması için dua ettiğini dile getiren Fethullah Gülen, temel demokratik ilkelerin kabul edilmesiyle Türkiye'nin bölge ve dünya için esin kaynağı yaratacak bir örnek olacağını belirtti.
http://www.odatv.com/n.php?n=abdden-donmeyecegim-1103141200
Saadet Partisi (SP) Genel Başkan Başdanışmanı
Adalet eski bakanlarından Şevket Kazan, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç'ın “Biz dünya meselelerine eskiden at gözlüğüyle bakıyorduk,
aşiret usulü idare ediliyorduk” sözlerini eleştirirken, "Yazıklar olsun
sana Bülent Arınç" dedi.
MARAŞ- Adalet eski bakanlarından Şevket Kazan, SP'nin Kahramanmaraş'taki
seçim bürosunu ziyaret ederek partililerle bir araya geldi. SP İl
Başkanı Mustafa Tüten tarafından karşılanan Kazan, Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç'ı eleştirdi.
“BEN BU ACZMENDİLERİ ALDIM, CEZAEVİNE KOYDUM”
28 Şubat sürecini anlatırken zorlu bir süreçten geçtiklerini ifade eden Şevket Kazan şöyle konuştu:
"Bu defa aczmendiler çıktı. Ellerinde bastonlar bilmem neler. Şimdi yine Sütçü İmam'ın kabrini ziyaret ederken bir baktım karşımda aczmendiler. Ben bu aczmendileri aldım, cezaevine koydum. Neymiş efendim. Dinle alakası yok. Sadece gösteri yapıyorlar. Ellerinde bastonlar; şunlar, bunlar dönüp duruyorlar. Ne yapıyorsun sen şimdi? Senin yaptığın ne zikre benzer, ne fikre benzer. Ondan sonra şimdi burada ilk defa gördüm. Gazetelerin bulamadıkları şeyler bunlar. Bunlar Türkiye'nin gündemine geldi oturdu. Her Allah'ın günü irticai haberler. Kadınları televizyonlara çıkartıyorlar. Kadınlar ahkam kesiyor. O konuşuyor, şu konuşuyor o caiz, bu caiz değil. Yahu kimsin, nesin hangi bilgiyle konuşuyorsun. Ortalık allak bullak. Bu allak bullak ortalıkta sen hükümet olarak iş yapmaya çalış."
'MİLLİ GÖRÜŞ'Ü ANLAYAMAMIŞSIN'
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın 'Biz dünya meselelerine eskiden at gözlüğüyle bakıyorduk, aşiret usulü idare ediliyorduk' sözlerine tepki gösteren Kazan, şunları söyledi:
"Bülent Arınç bir beyanat vermiş. Efendim biz Fazilet Partisi'ndeyken Erbakan hocayla beraber çalışırken 'Dünya meselelerine eskiden at gözlüğüyle bakıyorduk, aşiret usulü idare ediliyorduk.' Bizimle çalışırken siz teşkilat olarak böyle bir şey hissettiniz mi? Ama adam öyle diyor. Yıllarca 'milli görüş' konferansları vermiş birisiydi. Bülbül gibi de konuşur, güzel de konuşur. Benim ona cevap vermem lazım. Ben mecliste de değilim nereden cevap vereceğim. Bari kitabıma yazayım da cevabı herkes okusun. Yazıklar olsun sana Bülent Arınç. Yıllarca milli görüş konferansı veren sana yazıklar olsun. Bu kadar konferansını verdiğini 'milli görüş'ü anlayamamışsın. Milli görüşü 'dünya meselelerine at gözlüğüyle bakmak' olarak tarif ediyorsun. Sana yazıklar olsun. Milli görüş, dünya meselelerine at gözlüğüyle bakmak değil, değil, tevhit akidesini kalbin merkezine oturtup kalp gözüyle dünyaya bakmaktır."
“BEN BU ACZMENDİLERİ ALDIM, CEZAEVİNE KOYDUM”
28 Şubat sürecini anlatırken zorlu bir süreçten geçtiklerini ifade eden Şevket Kazan şöyle konuştu:
"Bu defa aczmendiler çıktı. Ellerinde bastonlar bilmem neler. Şimdi yine Sütçü İmam'ın kabrini ziyaret ederken bir baktım karşımda aczmendiler. Ben bu aczmendileri aldım, cezaevine koydum. Neymiş efendim. Dinle alakası yok. Sadece gösteri yapıyorlar. Ellerinde bastonlar; şunlar, bunlar dönüp duruyorlar. Ne yapıyorsun sen şimdi? Senin yaptığın ne zikre benzer, ne fikre benzer. Ondan sonra şimdi burada ilk defa gördüm. Gazetelerin bulamadıkları şeyler bunlar. Bunlar Türkiye'nin gündemine geldi oturdu. Her Allah'ın günü irticai haberler. Kadınları televizyonlara çıkartıyorlar. Kadınlar ahkam kesiyor. O konuşuyor, şu konuşuyor o caiz, bu caiz değil. Yahu kimsin, nesin hangi bilgiyle konuşuyorsun. Ortalık allak bullak. Bu allak bullak ortalıkta sen hükümet olarak iş yapmaya çalış."
'MİLLİ GÖRÜŞ'Ü ANLAYAMAMIŞSIN'
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın 'Biz dünya meselelerine eskiden at gözlüğüyle bakıyorduk, aşiret usulü idare ediliyorduk' sözlerine tepki gösteren Kazan, şunları söyledi:
"Bülent Arınç bir beyanat vermiş. Efendim biz Fazilet Partisi'ndeyken Erbakan hocayla beraber çalışırken 'Dünya meselelerine eskiden at gözlüğüyle bakıyorduk, aşiret usulü idare ediliyorduk.' Bizimle çalışırken siz teşkilat olarak böyle bir şey hissettiniz mi? Ama adam öyle diyor. Yıllarca 'milli görüş' konferansları vermiş birisiydi. Bülbül gibi de konuşur, güzel de konuşur. Benim ona cevap vermem lazım. Ben mecliste de değilim nereden cevap vereceğim. Bari kitabıma yazayım da cevabı herkes okusun. Yazıklar olsun sana Bülent Arınç. Yıllarca milli görüş konferansı veren sana yazıklar olsun. Bu kadar konferansını verdiğini 'milli görüş'ü anlayamamışsın. Milli görüşü 'dünya meselelerine at gözlüğüyle bakmak' olarak tarif ediyorsun. Sana yazıklar olsun. Milli görüş, dünya meselelerine at gözlüğüyle bakmak değil, değil, tevhit akidesini kalbin merkezine oturtup kalp gözüyle dünyaya bakmaktır."
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan'ın 'Ben aklanmak istiyorum' diye bir talebi olmaması
hakkında, "Bu onun zaten hırsız olduğunu gösterir" diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Mersin'in Narlıkuyu beldesinde
kaldığı otelin çıkışında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dünkü
mitinglerinde yaptığı konuşmalara ilişkin gazetecilerin sorularını
yanıtladı.
Ahlakı olan kişinin koltukta bir gün bile oturamayacağını belirten Kılıçdaroğlu, "Adı hırsızlığa çıkan birisinin Başbakanlık koltuğunda oturmaya hakkı da yoktur yetkisi de yoktur. Bu, en azından 76 milyona hakarettir. O koltuktan bir an önce inmesi, Yüce Divan'a gitmesi ve aklanma talebinde bulunması lazım. Adı hırsızlığa çıkmış birisinin 'Ben aklanmak istiyorum' diye bir talebinin olmaması, onun zaten hırsız olduğunu gösterir" dedi.
Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan'ın, "Adnan Menderes'e yaptıklarını bize de yapmak istiyorlar" şeklindeki konuşmasıyla ilgili şunları söyledi:
"Bir başçalanın, Menderes'in adını ağzına almaya hakkı yoktur. Menderes'in çocuklarına baksın, bir de kendi çocuklarına baksın. Menderes'in aile yaşamına baksın, bir de kendi aile yaşamına baksın. Menderes, hiçbir zaman şaibeli bir Başbakan konumunda olmadı ama bu şaibeli. Şaibesini sadece biz değil, bütün dünya biliyor."
Hukuk neyi gerektiriyorsa onu yapacaklarını vurgulayan Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın, "Bu seçimde birinci parti olmazsam siyaseti bırakırım" sözüyle ilgili de "Oyu indiği zaman da siyaseti bırakacak mı? Asıl bu soruya cevap vermesi lazım" diye konuştu.
Ahlakı olan kişinin koltukta bir gün bile oturamayacağını belirten Kılıçdaroğlu, "Adı hırsızlığa çıkan birisinin Başbakanlık koltuğunda oturmaya hakkı da yoktur yetkisi de yoktur. Bu, en azından 76 milyona hakarettir. O koltuktan bir an önce inmesi, Yüce Divan'a gitmesi ve aklanma talebinde bulunması lazım. Adı hırsızlığa çıkmış birisinin 'Ben aklanmak istiyorum' diye bir talebinin olmaması, onun zaten hırsız olduğunu gösterir" dedi.
Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan'ın, "Adnan Menderes'e yaptıklarını bize de yapmak istiyorlar" şeklindeki konuşmasıyla ilgili şunları söyledi:
"Bir başçalanın, Menderes'in adını ağzına almaya hakkı yoktur. Menderes'in çocuklarına baksın, bir de kendi çocuklarına baksın. Menderes'in aile yaşamına baksın, bir de kendi aile yaşamına baksın. Menderes, hiçbir zaman şaibeli bir Başbakan konumunda olmadı ama bu şaibeli. Şaibesini sadece biz değil, bütün dünya biliyor."
Hukuk neyi gerektiriyorsa onu yapacaklarını vurgulayan Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın, "Bu seçimde birinci parti olmazsam siyaseti bırakırım" sözüyle ilgili de "Oyu indiği zaman da siyaseti bırakacak mı? Asıl bu soruya cevap vermesi lazım" diye konuştu.
Erdoğan Şanlıurfa'da konuştu. Muhalefete yüklenen Erdoğan, Cemaat'e yönelik operasyon sinyali verdi.
ŞANLIURFA-İşte Erdoğan'ın konuşmasından satır başları:
"Said-i Nursi’ye en ağır zulmü yapan CHP zihniyetiyle Pensilvanya’daki zat birlikte hareket ediyorlar. Pensilvanya’daki zat Said-i Nursi ismini ağzına almaz. Son zamanlarda Piri Mugan der. Pensilvanya’daki zat, Kürt olduğu için Said-i Nursi’den uzak kaldığını bizzat kendisi ifade eden bir zattır.
Oslo ve 7 Şubat’ta başarılı olamayan ittifak 17 Aralık’ta başarılı olacağını zannetti. Hesaplar tutmadı, tuzak bozuldu. Millet bunların yalanlarına iftiralarına itibar etmedi. Ne yapacaklarını şaşırdılar. Bu üç kafadar şimdi üç şaşkın ördeğe döndü. Bu artık dini cemaat değil. Artık siyasi bir örgüttür. Bunlarda yalan, takiyye, iftira, fitne ve fesat var. Bunların yurtlarında kalanlara sesleniyorum. Sizleri kredi yurtların yurtlarına alabiliriz. Olmazsa otele alacağız.
Başbakan ya cezaevine girer ya da yurt dışına gider diyor. Sen kimsin ya? Senden olsa olsa Tahtakale'de kasetçi olur. Sen ne zamandan beri bu ülkenin başbakanını yargılamaya başladın.
Pensilvanya'daki zat. Biz onun da defterini düzeceğiz. Onu da içeri atacağız. Zalimler için yaşasın cehennem diyorum.
Serzenişte bulunanlar oluyor. AK Parti'ye oy vermeyin kime verirseniz verin diyorlar. Sizin bu imamınız 10 sene önce ne diyordu?
Bu paraleller korkmaya başladı. 28 Şubat'taki gibi ikna odalarını kurdular."
"Said-i Nursi’ye en ağır zulmü yapan CHP zihniyetiyle Pensilvanya’daki zat birlikte hareket ediyorlar. Pensilvanya’daki zat Said-i Nursi ismini ağzına almaz. Son zamanlarda Piri Mugan der. Pensilvanya’daki zat, Kürt olduğu için Said-i Nursi’den uzak kaldığını bizzat kendisi ifade eden bir zattır.
Oslo ve 7 Şubat’ta başarılı olamayan ittifak 17 Aralık’ta başarılı olacağını zannetti. Hesaplar tutmadı, tuzak bozuldu. Millet bunların yalanlarına iftiralarına itibar etmedi. Ne yapacaklarını şaşırdılar. Bu üç kafadar şimdi üç şaşkın ördeğe döndü. Bu artık dini cemaat değil. Artık siyasi bir örgüttür. Bunlarda yalan, takiyye, iftira, fitne ve fesat var. Bunların yurtlarında kalanlara sesleniyorum. Sizleri kredi yurtların yurtlarına alabiliriz. Olmazsa otele alacağız.
Başbakan ya cezaevine girer ya da yurt dışına gider diyor. Sen kimsin ya? Senden olsa olsa Tahtakale'de kasetçi olur. Sen ne zamandan beri bu ülkenin başbakanını yargılamaya başladın.
Pensilvanya'daki zat. Biz onun da defterini düzeceğiz. Onu da içeri atacağız. Zalimler için yaşasın cehennem diyorum.
Serzenişte bulunanlar oluyor. AK Parti'ye oy vermeyin kime verirseniz verin diyorlar. Sizin bu imamınız 10 sene önce ne diyordu?
Bu paraleller korkmaya başladı. 28 Şubat'taki gibi ikna odalarını kurdular."
Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan gittiği Mersin'de nefret
söyleminde bulundu. 17 Aralık operasyonunu değerlendiren AKP Mersin
Milletvekili Zafer Çağlayan, opersayonları "Bir Yahudi, bir ateist, bir
Zerdüşt yapsa anlardım" dedi.
Türkiye'yi sarsan yolsuzluk ve rüşvet iddialarının ardından istifa etmek zorunda kalan eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan Mersin'de skandal açıklamalar yaptı.
AKP Mersin Milletvekili Çağlayan, Tarsus ilçe binası önünde düzenlenen mitinge katıldı. 17 Aralık opersayonlarından bahsederken nefret söyleminde bulundu.
Çağlayan, "Bizleri hedef aldılar. Sizlere anlatacağım çok şey var. Ama bunları bize yapanlar bir Yahudi, bir ateist, bir Zerdüşt yapsa anlarım. Ama bunları yapan Müslümanım diye geçiniyorsa yazıklar olsun" dedi.
Çağlayan, Başbakan Erdoğan'ın mitinglerdeki kalabalığa montaj diyenlere de seslendi. "Kalabalığı herkes görüyor, birileri montaj diyor ama kimlerin montaja sarıldıkları ortadadır" diye konuştu.
http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/zafer-caglayandan-skandal-sozler-h23864.html
AKP ile Cemaat arasında yaşanan savaş, ses kayıtları üzerinden devam ediyor.
Uzun süredir internete düşen ses kayıtları sebebiyle sıkıntılı günler yaşayan AKP'de, 25 Mart telaşı yaşanıyor.
Uzun süredir internete düşen ses kayıtları sebebiyle sıkıntılı günler yaşayan AKP'de, 25 Mart telaşı yaşanıyor.
Sosyal medyada dile getirilen iddiaya göre 25 Mart’ta, yani seçime günler kala yayınlanacak olan kaset Erdoğan için "öldürücü darbe" olacak.
Ne mi bu kaset?
Cemaat taraftarlarının Twitter'da yazdıklarına bakılırsa eski BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümüne ilişkin bir ses kaydının yayınlanması bekleniyor.
25 Mart'ta yayınlanacağı söylenen Yazıcıoğlu kasetinde, Başbakan Erdoğan'ın "Muhsin Yazıcıoğlu'na suikast düzenleyecekler, düzenleyeceklerse düzenlesinler. Bana ne, hak etti. Gereken neyse bunu yapsınlar" dediği iddia ediliyor.
Cemaat şimdiden "Yazıcıoğlu'nun ölümünde Erdoğan'ın bizzat parmağı var" söylentisini yaymaya başladı.
Nitekim hükümete yakın Yeni Şafak gazetesi de bugün "Kumpası Böyle Kuracaklar" başlığıyla şu ifadeleri kullandı: "Paralel yapının, 'Erdoğan, Hayrettin Karaman'dan fetva aldı. Yazıcıoğlu'nun infaz emrini verdi' yalanı için düğmeye bastığı ileri sürüldü. İddiaya göre örgüt, BBP lideri Destici'nin Karaman'la yaptığı görüşme kaydına montaj yapacak."
YAZICIOĞLU'NUN ÖLÜMÜNE FETVA MI VERİLDİ
Yazıcıoğlu iddiasıyla ilgili ilginç bir konu daha var. Başbakan Erdoğan'ın sözlerine çok kıymet verdiği, ilahiyatçı yazar Hayrettin Karaman, 17 Aralık operasyonundan iki gün sonra çok tartışılan bir yazı kaleme aldı. Yeni Şafak'taki köşesinde Karaman şu satırlara yer verdi:
"Mecellemizin 26. Maddesi şöyle der: 'Zarar-ı âmmı def'içün zarar-ı hâss ihtiyor olunur'.
Gençler de anlasın diye günün diline çevirelim.
Kamuya (ve bu arada ümmete) ait zararı önlemek için bir şahıs, bölge veya gruba ait zarar göze alınır, sineye çekilir.
Siyasette olan selim akıl ve kalb sahiplerine de bu kuralı hatırlatıyor ve örnek olarak merhum şehid Muhsin Yazıcıoğlu'nu dua ile anıyorum."
Cemaat yazarları, Karaman'ın bu ifadelerinin Yazıcıoğlu'nun öldürülmesine "caiz" fetvası anlamına geldiğini söyledi.
Tartışmalar tam gaz devam ederken Twitter'da Fuat Avni adıyla Başbakan ve Başbakanın tüm yakın çevresi hakkında çok ilginç bilgiler veren kişinin yazdıkları, 25 Mart'ta nasıl bir sürprizle karşılaşacağımızın habercisi gibiydi.
Cemaat'e yakın olduğu anlaşılan ve kısa sürede 200 binden fazla takipçiye ulaşan bu hesaptan AKP içinden birçok kulis bilgisi paylaşılıyordu. Öyle ki Obama-Erdoğan görüşmesinin özel detayları bile medyaya yansımadan günler önce bu hesaptan duyurulmuştu.
"BEYEFENDİ HABERDARDI"
Fuat Avni adlı hesaptan 21 Şubat 2014'te "Alın size turpun en büyüğü Muhsin Başkan'ın öldürülmesinden Beyefendi haberdardı. Bunu devletin bekası için kabullenmişti. Beyefendi'nin en büyük korkusu bunu bildiğine dair ses kaydının ortaya çıkacak olması." şeklinde atılan tweetler tartışmayı bir kez daha ateşledi.
Fuat Avni adlı kişi, açtığı blog sitesinde Yazıcıoğlu olayının detaylarını anlattı.
Operasyonel olaylarda kullanılan kişilerden biri ile tanıştığını belirten Fuat Avni, bu kişinin kendisine "Ankara‘da bir hakim Kozmik Oda‘ya girmeden evvel biz girdik. Orayı temizlememiz istendi. Üç kişi geceli gündüzlü temizlik yaptık. Fakat başımıza bir şey gelir korkusuyla bir çok belgeyi de yedekledik. Hepsi elimizde. Uzun zamandır operasyona bizi göndermiyorlardı. Bir kaç ay evvel ekipteki bir kaç kişi yeni bir infazı konuşuyorlardı. Ne oluyor diye sorunca, -abi şu meşhur gizli tanık namussuzunu ortadan kaldırmazsak bir numarayı bile deşifre edeceğim demiş,- dediler. Meşhur gizli tanık dedikleri maalesef Muhsin Yazıcıoğlu'ydu. Herkesin güvendiği tek siyasetçi olduğundan bir çok belge ona giderdi." dediğini aktardı.
Fuat Avni devamını şöyle anlattı:
"Gelelim zatın anlattıklarına… ‘Abi Muhsin Başkan‘ı öldüreceklerini anlamıştım, günlerce uyuyamadım’ dedi.
‘Sonra bir gün ekibe acil hareket emri geldi. Helikopterle M. Başkan‘ın öldürüldüğü yere geldik. İnfaz çoktan gerçekleşmişti ve bizden olay yerini temizlememiz istenmişti.’ O gün daha dün gibi aklımda: ‘olay yerini temizlerken kayda aldım her şeyi’ dedi. Gözyaşları içinde dinledim onu. Merak etme ne yapabileceğimize bakalım, ben sana rapor alacak birilerini bulurum inşaallah dedim. Elindeki bilgi ve belgelere gelince onları da güvendiğimiz birilerini bulursak bir şekilde verelim. Hatta o gün aklıma Taraf gelmişti.. Günlerce güveneceğimiz bir mecra bulmaya çalıştım. 2007‘den beri Başbakan ve etrafındaki kimseye güvenmiyordum. Hayatımın en büyük hatalarından birini o günlerde yaptım. Emniyet istihbarattaki birine durumu anlattım. Teyit edelim anlattıklarını dedi.
Bir tarihte karar kıldık. Benim ofiste onları buluşturdum. İstihbarattan 3 kişi geldiler. İçlerinde sadece arkadaşım olanı tanıyordum. Bana anlattıklarının aynısını onlara anlatmaya başladı. Biri sadece izliyor öbürü not alıyor diğeri de dikkatle sorguluyordu. Görüşmeden 3 gün sonra ofisime geldiler. ‘Anlattıklarının hepsi doğruymuş belgeleri ondan alacağız merak etmesin raporu da ayarlıyoruz’ dediler. Kozmik Oda‘daki bilgiler Muhsin Başkan‘ın vefatıyla ilgili bilgi ve görüntüler bu kişilere verilmiş oldu. Peki belgelerin akibeti ne oldu? Meğer bana gelen istihbaratçılar K.Özdemir‘in (Kemalettin Özdemir) yıllardır beraber oldukları ve onu efsaneleştiren kişilerden bazılarıymış. Ne kadar bilgi, belge, görüntü varsa K.Özdemir‘in eline geçmişti. Bunu aylar sonra B. Atalay bazılarımızın olduğu ortamda bizzat söyledi. ‘Sizden hiç bir şey olmaz K.Özdemir olmasaydı değil siz, ben, Beyefendi bile içeri girecekti’ deyip kendisine ulaşanları açıklamıştı. Bir şey daha: çok önemli bazı siyasetçi, iş adamı, bürokrat, yargı mensubu kişilerin kasetleri de kozmik odadan onların eline geçmişti.
Alın size turpun en büyüğü Muhsin Başkan‘ın öldürülmesinden Beyefendi haberdardı. Bunu devletin bekası için kabullenmişti.
Beyefendi‘nin en büyük korkusu bunu bildiğine dair ses kaydının ortaya çıkacak olması. Korkunun ecele faydası yok. Allah Kadir-i Mutlak…"
Cemaat'e yakın bu kişinin anlattıklarına bakılırsa olay sadece Muhsin Yazıcıoğlu'nun ses kaydı ile de sınırlı değil. Görüldüğü gibi yazının içeriğinde Kozmik Oda'dan birçok belgenin dışarı çıkarıldığı da anlatılıyor. Hatta birçok siyasetçiye ait olduğu iddia edilen kasetlerin de Kozmik Oda'dan sızdırılarak Kemalettin Özdemir'e yakın olan istihbaratçıların eline geçtiği belirtiliyor.
Kemalettin Özdemir Cemaat'ten ayrılarak AKP saflarına katılan isimlerden biriydi.
Anlatılanlara bakılırsa Cemaat özetle Kozmik Oda'dan siyasetçilerin kasetlerinin çıktığını, Ergenekonvari bir yapının Muhsin Yazıcıoğlu'nu infaz ettiğini, Kemalettin Özdemir ve Başbakan'ın da bu yapı ile işbirliği içinde olduğunu söylemek istiyor.
Peki bu yazılanlar yeni bir operasyon hazırlığı mı, yoksa yeni bir algı operasyonu mu?
Tecrübelerimizden yola çıkarak bu sorunun cevabının da "Zaman"la ortaya çıkacağını söyleyebiliriz. Biraz sabır...
http://www.odatv.com/n.php?n=muhsin-yazicioglunu-erdogan-oldurdu-diyecekler-0903141200
Kapalı toplantıda konuşan Erdoğan, partililere
Cemaat'in kendisiyle ilgili “Muta nikahı” iddiasının gündeme
getirebileceğini öne sürdü.
ANKARA- Partisinin il başkanları ile bir araya gelen Erdoğan,"Önümüzdeki
süreçte paralel yapın akla hayale gelmedik ahlaksızlıklarla
saldırabilir ve seçim günü sandıklara sahip çıkın" dedi.
Yeni Şafak'ın haberine göre; Erdoğan teşkilatını uyardı. AKP Genel Merkezinde İl başkanları ile bir araya gelen Erdoğan, "paralel yapının akla hayale gelmedik ahlaksızlıklarla saldırabileceği" iddiasında bulundu.
Erdoğan, “Seçimler yaklaştıkça bu paralel yapı per türlü ahlaksızlığı göze aldı. Bunlar yakında görüntü servislerine başlayabilirler. Partimizin ve hükümetimizin başarılarını gölgelemek için her türlü seviyesiz akıl ve izandan yoksun çirkinliklere tevessül edebilirler” dediği iddia edildi.
“BENİMLE İLGİLİ MUTA NİKAHI GÜNDEME GELEBİLİR”
Aynı kapalı oturumla ilgili Sözcü Gazetesi ise ise Erdoğan toplantıda şunları söylediğini yazdı: “Benimle ilgili muta işini gündeme getirebilirler. Bunlardan her şey beklenir. İran’a gittiğimde ikisinde eşim, diğerinde kızım vardı. Bunlar her türlü ahlaksızlığı gündeme getirebilirler.”
MUTA NİKAHI NEDİR?
Muta nikahı daha çok İran’da görülür. Bu nikahla bir erkek, rızası olan bir kadınla, ücret karşılığında belirli bir süreliğine cinsel olarak birlikte olmak üzere evlendirilir.
Yeni Şafak'ın haberine göre; Erdoğan teşkilatını uyardı. AKP Genel Merkezinde İl başkanları ile bir araya gelen Erdoğan, "paralel yapının akla hayale gelmedik ahlaksızlıklarla saldırabileceği" iddiasında bulundu.
Erdoğan, “Seçimler yaklaştıkça bu paralel yapı per türlü ahlaksızlığı göze aldı. Bunlar yakında görüntü servislerine başlayabilirler. Partimizin ve hükümetimizin başarılarını gölgelemek için her türlü seviyesiz akıl ve izandan yoksun çirkinliklere tevessül edebilirler” dediği iddia edildi.
“BENİMLE İLGİLİ MUTA NİKAHI GÜNDEME GELEBİLİR”
Aynı kapalı oturumla ilgili Sözcü Gazetesi ise ise Erdoğan toplantıda şunları söylediğini yazdı: “Benimle ilgili muta işini gündeme getirebilirler. Bunlardan her şey beklenir. İran’a gittiğimde ikisinde eşim, diğerinde kızım vardı. Bunlar her türlü ahlaksızlığı gündeme getirebilirler.”
MUTA NİKAHI NEDİR?
Muta nikahı daha çok İran’da görülür. Bu nikahla bir erkek, rızası olan bir kadınla, ücret karşılığında belirli bir süreliğine cinsel olarak birlikte olmak üzere evlendirilir.
İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın müsteşar olduğu dönemde
İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok ile yaptığı telefon görüşmesinin
kayıtları yayınlandı.
(soL - Haber Merkezi) İstihbarat Şube Müdürü Ahmet Arıbaş'ın Cumhuriyet Savcılığı'nca ifadeye çağrılması, Ala'yı çileden çıkarıyor! Arıbaş, Reza Zarrab soruşturması kayıtlarını sızdıran kişi olarak biliniyor.
Ses kaydına göre, Efkan Ala; Cumhuriyet Başsavcısı Celal Kara'nın, Ahmet Arıbaş'ı ifadeye çağırması hakkında "tanımıyoruz" yorumu yapıyor. Ala; Adalet Bakanı ve İstanbul Valisi'ni arayarak sorunu çözeceğini ifade ediyor.
Telefon görüşmesinin kayıtları şöyle;
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/efkan-ala-reza-zarrabin-suc-ortagi-polisi-yedirtmemis-haberi-89032
Hükümet Cemaat savaşında yeni ses kayıtları gelmeye devam ediyor.Bu seferki kaydı sosyal medyada yayınlayan yine Başçalan hesabı.
Başçalan hesabının yolsuzluk ve rüşvet soruşturması dışında yasadışı kayıtlar yayınladığını hatırlatalım.
Bu seferki kayıt İçişleri Bakanı Efkan Ala'yla 17 Aralık soruşturması sonrasında İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne getirilen Selami Altınok arasında.
Konuşma 17 Aralık'ın hemen ardından Ala'nın henüz Müsteşar olduğu dönemde kaydedilmiş. Ala'nın bu görüşmeden kısa süre sonra İçişleri Bakanı olduğunu unutmayalım.
Görüşmede Altınok, yolsuzluk soruşturması savcısı Celal Kara'nın verdiği talimatı yerine getirmeyen İstanbul Emniyeti İstihbarat Müdürü'nü ifadeye çağırdığını Ala'ya bildiriyor. Ne yapacağını soruyor. Ala, kesinlikle ifadeye göndermemesini söylüyor. Gelen yazılı evrakı çöpe atmasını, Savcı'yı telefonla arayıp kendisini tanımadıklarını söylemesini istiyor.
Altınok, adli görev olması nedeniyle polislerin zor durumda kalacağını söylemesi üzerine Ala, konunun hükümet meselesi olduğunu söylüyor. Savcıyı arayarak "seni alır buraya getiririz çete kurdunuz diye" ifadelerini kullanmasını istiyor. Kendisinin de Adalet Bakanı'yla görüşeceğini, Altınok'un da Vali'yi ve Başsavcı'yı aramasını istiyor.
Odatv yayın ilkeleri gereği o ses kayıtlarını yayınlamıyoruz.
Ancak ses kayıtları hem hükümetin hem getirdiği görevlilerin 17 Aralık sonrasında da dinlendiğini, takip edildiğini ortaya koyuyor.
http://www.odatv.com/n.php?n=seni-alir-cete-kurdunuz-diye-buraya-getiririz--0703141200
Görülüyor ki hükümet net olarak 17 Aralık sonrası kimseyi vermeme kararı almış ve geri adım atmamış.
Ala'nın bu kararı uygulayan isim olarak İçişleri Bakanı olması da bu anlamda sürpriz değil.
Elbette Cemaat'in en çok nefretini çeken isim olması da...
http://www.odatv.com/n.php?n=seni-alir-cete-kurdunuz-diye-buraya-getiririz--0703141200
Hopa'da Kazım Koyuncu Anıtı'nı açan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, dün
Rize'de yaşanan saldırıya ilişkin ilk açıklamasını yaptı. CHP lideri,
"Elbette herkesin farklı görüşü olabilir. Şu veya bu partiyi
destekleyebilir. Ben bunlara saygılıyım" diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Artvin'in Kafkasör Yaylası'ndan helikopterle Hopa Limanı'na geldi, ardından Hopa ilçe merkezindeki bir iş merkezi, Kazım Koyuncu Anıtı ve belediyenin yaptırdığı bazı tesislerin açılışını yaptı.
Kılıçdaroğlu, daha sonra Hopa'daki festival alanından vatandaşlara hitaben yaptığı konuşmada, kendisini Hopalı hissettiğini belirterek, "Özgürlüğün ve barışın ilçesi Hopa. Dünyanın en güzel yerlerinden birisi. İnsanların düşüncelerini özgürce dile getirdikleri bir ilçe" ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 31 Mayıs 2011'de Hopa mitingi öncesi ve sonrası yaşanan olaylara değinerek, "31 Mayıs 2011'de buraya bir kişi gelmişti. Bir öğretmen, Metin Lokuncu hayatını kaybetti. Olaylardan hemen sonra geldim, ailesini ziyaret edip başsağlığı diledim. Onlar hırsızı daha önce görmüşlerdi, şimdi Türkiye ve dünya görüyor" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan'a, Hopa'ya gitme tavsiyesinde bulunan Kılıçdaroğlu, "Türkiye'yi ne hale getirdiğini gördük. Bütün dünya gördü. Aile boyu hırsızlığın ne olduğunu hep beraber gördük. İhaleye fesat nasıl karıştırılıyor, bunu gördük" dedi.
Eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile Başbakan Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen telefon görüşmelerine de değinen Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Böyle bir kişi hiç görmemiştik dünyada ama ilk kez tanık oluyoruz ama o temiz bir adam olmak istiyorsa, kamu kaynakları nasıl kullanılıyor, onu görmek istiyorsa, namuslu bir adam kimdir, kimliğini görmek istiyorsa Hopa Belediye Başkanını ziyaret etsin. Dürüst adam, halkına hizmet eden adam, adam gibi adam nasıl oluyormuş görmek istiyorsa Hopa'ya gelsin."
Başbakan Erdoğan'a Hopa'da vatandaşlarla çay içmesi önerisinde de bulunan Kılıçdaroğlu, "Binlerce korumayla değil, tek başına gelsin buraya" diye konuştu.
RİZE'DEKİ SALDIRI İÇİN İLK AÇIKLAMA
Kılıçdaroğlu, dün Rize mitinginde yaşanan protestoya da işaret ederek, "Dün Rize'deydim. Bir grup vatandaş beni protesto etti. Asla onlara kırgın değilim" diye konuştu. Kendisinin demokrasiye inanan bir insan olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, "Elbette herkesin farklı görüşü olabilir. Şu veya bu partiyi destekleyebilir. Ben bunlara saygılıyım" ifadelerini kullandı.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/47889/Kilicdaroglu_ndan_Rize_deki_saldiriyla_ilgili_aciklama.html
AKP İstanbul Milletvekili Metin Külünk'ü 17 Aralık operasyonuyla
ilgili akıl almaz açıklamalarda bulundu. Diyaneti göreve çağıran Külünk,
17 Aralık operasyonu ile günah işleme özgürlüğüne darbe vurulduğunu
söyledi.
"Günah işleme özgürlüğüne darbe"
Habertürk'de yayınlanan Söz Sende adlı programda konuşan İstanbul AKP Milletvekili Metin Külünk, "17 Aralık darbe girişimiyle ortaya saçılan dinleme kayıtlarıyla ilgili, bakın burada ıskaladığımız bir şey var Allah İnsana günah işleme özgürlüğü vermiştir. İnsana günahsızlık talep etme hakkı vermemiştir. Af dileme hakkı vermiştir ve o günahın üzerinden insana bakmamıştır. Hz. Peygamber günahların açan değil örtücü olan rahmet geleneğinin mimarıdır. 17 Aralık'ın felsefi boyutu hiç konuşulmadı. Bu günah işleme özgürlüğüne darbedir. Diyanete büyük bir görev düşüyor burada. İnsanların günahları üzerinden siyaseti çıkmaza düşürmek yada insanların günah işleme özgürlüğünü elinden alacak şekilde düşünme biçimi muhaberat devletinden öte bir şeydir" dedi.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/35132-akpli-vekil-metin-kulunkten-akil-almaz-sozler-gunah-isleme-ozgurlugune-darbe.html
AKP'nin kurucularından Abdüllatif Şener,
parti kurulmadan önce de Erdoğan ile birlikte olduğunu ifade ederek,
"Korkunç bir para eğilimi olduğunu o günlerde tespit ettim. En çok da bu
huyundan rahatsız oldum" diye konuştu.
AKP'nin kurucu üyelerinden Abdüllatif Şener, 17 Aralık rüşvet ve
yolsuzluk operasyonunun ardından yaşanan gelişmelerle ilgili olarak,
2007 yılında yolunu ayırdığı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve eski
partisine yönelik çarpıcı açıklamalarda bulundu. BirGün gazetesinden Sebahat Karakoyun'a konuşan Şener, "Ayakta kalabilmek için ülkeyi savaşa bile sürükler" ifadelerini kullandı.
"ERDOĞAN PARA EĞİLİMLİ..."
Erdoğan ile oğlu Bilal arasındaki ses kaydı için de konuşan Şener, "Montaj ihtimali yüzde sıfır" diye konuşurken, AKP kurulmadan önce de Erdoğan ile birlikte olduğunu ifade ederek, "Korkunç bir para eğilimi olduğunu tespit ettim" diye konuştu.
-Başbakan Erdoğan ile oğlu arasındaki telefon görüşmesine ilişkin ses kayıtlarına dair tartışmalar sürüyor. Erdoğan ve AKP'nin "montaj" iddiasını inandırıcı buluyor musunuz?
Montaj ihtimali yüzde sıfır. AKP'nin kurulmasından önce de Erdoğan'la beraberdim. 5 yıl boyunca da AKP hükümetinde Başbakan Yardımcılığını yaptım. Korkunç bir para eğilimi olduğunu o günlerde tespit ettim. En çok da bu huyundan rahatsız oldum. Erdoğan, tapeler yayımlandıktan sonra "kriptolu telefonlarımızı bile dinlemişler" dedi. Bu, ses kayıtlarının kendisine ait olduğunun itirafıydı. Bu ülke, tarihinde hiç görülmediği kadar soyulmuş ve yağmalanmıştır. Rakamlar korkunçtur. Geçmişte, Özal döneminde İsmail Özdağlar 15 bin dolar için yargılanmıştı. Burada oğlu Bilal sabahtan akşama kadar para taşıyor ve elinde kalan 30 milyon avrodan söz ediyor. Cumhuriyet tarihi dönemindeki bütün yolsuzluk olaylarını üst üste toplasanız yine de bu yolsuzluk olayındaki rakamların yüzde 1'i yapmaz.
-Kuruluşundan itibaren AKP'ye bakıldığında Erdoğan'ın yakın çevresindeki isimlerin değiştiğini görüyoruz. Bu tercihinin nedeni nedir sizce?
Eğer kirli bir siyaset izliyorsanız, yolsuzluğa batmış ve tüm hukuk düzenini ihlal etmiş, ceza kanunlarına aykırı iş yapmışsanız, bunu gizlemek, sürdebilmek ve boynununuzu giyotinden kurtarmak için bir şeylere mahkûm olursunuz. Bu kadar pisliğe bulaşmış batmış bir insanın yola başladığı ekiple devam etmesi mümkün değil. Sürekli rakipsiz, bir numara olarak kalmak istemektedir. Ayrıca uzun süre yakınında bulunanlar onun neler yaptığını, kirli taraflarını göreceği, içlerinde isyan edenler çıkacağı için sürekli değiştirmeye ihtiyaç duymaktadır. Erdoğan, her seçimde milletvekillerinin neredeyse üçte ikisini değiştiriyor. İl, ilçe teşkilatları da sürekli değiştiriliyor. Zaten izlediği kirli siyaset ve pislikleri ortalığa dökülmesin dile yıllardır medyayı ve sivil toplum kuruluşlarını da baskı altında tutuyor, hukuk devletini tahrip ediyor. Şimdi mahkemeleri kendisine karşı işleyemez hale getiriyor."
-Yargıyla ilgili süreç, HSYK'de yapılan değişiklikle yeni bir boyut kazandı. Bu düzenleme süreci nasıl etkiler?
Başbakan şu anda Türkiye'yi çoklu hukuk sistemine sokmuştur. Başbakan ve yakınlarının tabi olduğu kanunlar ve mahkemeler ayrı, halkın tabi olduğu kanunlar ve mahkemeler ayrı, Başbakan'ın sevmediklerinin yargılandığı mahkemeler ayrı. Kendinden emin olsa basın özgürlüğünü destekler, interneti susturmaya kalkmaz . Bunları yapıyorsa bu bile ses kayıtlarının doğru olduğunun delilidir. HSYK ile ilgili düzenleme tüm hukuk düzenini altüst edecek. Bakan çocuklarının yargılanma sürecini baştan sona tahrip edecek bir düzenleme bu. Anayasa'ya aykırılığı net olan düzenlemeler var. CHP'nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi HSYK yasasını iptal edebilir, iş normala döner diye düşünenler olabilir. Ancak bir ay, hatta bir hafta sonra Anayasa Mahkemesi bu yasayla ilgili iptal kararı verse de artık çok geç kalınmış, Türkiye'nin çivisi çıkmış olacak.
-Çivinin çıkmaması için ne yapılmalı?
Anayasa Mahkemesi "yok hükmünde sayma" kararı vermeli. Bu yapılmaz eğer sadece iptal yönünde bir karar verilirse iptal hükümleri geriye yürümediğinden, hukuk düzenini, anayasal düzeni koruma konusunda gerekli hassasiyetin gösterilemediği anlamına gelir. Ya da yeteri kadar bu felaketin algılanamadığı anlamına gelir Anayasa Mahkemisi yok hükmüne sayma opsiyonunu her zaman elinde bulundurmalı. Bu sadece HSYK için geçerli değil bundan sonra da öyle felaket kanunları geçecek ki Meclis'ten, bunları anayasaya kökten aykırı olduğu için yok hükmünde sayma kararını kendi idaresiyle, yorumuyla elinde bulundurma yetkisi elinden alınan Anayasa Mahkemesi anayasal düzeni koruma gücünü kaybetmiş olacaktır. Bu nedenle HSYK ile ilgili yüksek mahkemenin vereceği karar kurulduğu günden bugüne verdiği ve vereceği tüm kararlardan daha önemli.
-Erdoğan son gelişmeler üzerine hızla çıkarılan yasalarla kendisine koruma kalkanı oluşturma çabasında. Onu yakından tanıyorsunuz, bunların ötesinde nasıl bir tavır izlemesini bekliyorsunuz?
O kadar kendisine odaklı bir kişiliğe sahip ki Erdoğan, düşmemek, devrilmemek ayakta kalmak için gerekirse ülkeyi iç savaşa bile sürükler. Ayakta kalabilmek için ülkenin çok kanlı bir savaşa girmesi gerektiğini düşünürse ülkeyi öyle bir kanlı savaşa bile sokar. Ayakta kalmak için her şeyi yapacaktır. Bu kadar kire batmış ve kendisine odaklanmış bir insan, bu kadar güç merkezi haline dönüştükten sonra her şeyi kendisini ayakta tutacak şekilde ayarlamak ister. Hukuk düzeni tanımaz, evrensel değerleri, yaptığı bir işin anasaya aykırılığını hiç önemsemez. Nitekim bu ana kadar yaptıkları da bunu gösteriyor.
-AKP tabanının bu süreçten nasıl etkilendiğini düşünüyorsunuz?
Aidiyet duygusuyla hareket ediliyor. Parti tabanında mutlaka çok temiz yürekli insanlar var. Ama gerek partinin parlemento grubunda gerekse örgüt tabanında ilkelere, ideallerine göre hareket eden insan sayısı çok fazla değil. Geçenlerde bu iktidar döneminde defterdarlık yapmış biri geldi. Muhafazakâr bir insan. Şu anda emekli. İlgili Bakan'ın, çocuklarının işi ile ilgili bir konuda kendisine gayri meşru işi yapması için baskı yaptığını, genel müdürlük vaadinde bulunduğunu anlattı. Baskıya direnince ilgili Bakan'ın kendisine rüşvet dahi teklif ettiğini anlattı. Kabul etmemiş ve sonunda emekliye ayrılmış. Düşünebiliyor musunuz, Bakan, memuruna rüşvet teklif ediyor... Para bunların elinde, güçle aşamadıkları bütün süreçleri aşmak için kullanıyorlar. Rüşvet almasını bilen rüşvet vermesini de en iyi bilendir. Çözemedikleri bütün mekanizmaları son kertede, parayla, rüşvetle çözüyorlar. Cenneti dağıtıyor, cehennemi gösteriyor, unvan verip sonra geri alıyor... Paranın üstüne yatmışlar. Bunların gayri meşru zenginleştirdiği insanların serveti legalleşse TÜSİAD orta sınıf olur demiştim ta yıllar önce.
-Sahip olunan siyasi ve ekonomik gücü yetersiz bulmanın nedeni ne olabilir?
Bu psikolojik bir şey. Psikolog değilim ama evinde olduğu belirtilen paralardan sonra Başbakan'ı daha iyi yorumlamaya başladım. Anadolu'nun belli başlı kentlerindeki bütün bankaların bütün şubelerindeki paraları toplasanız, Başbakan'ın evinde bulunduğu söylenen paraların yarısı kadar etmez. Bir hırs, bir haram tutkunluğu, insanların hakkını gasp etmenin verdiği bir zevk var demek ki. Daha çok çalıp çırparak, yaşadığını hissetme duygusu... Yazık, peşinden giden insanlar neye destek veriyor; görmüyorlar mı?
-Bu yaşananlar Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili beklentilerini nasıl etkiler?
30 Mart'ta öngördüğü oranda bir oy alırsa Cumhurbaşkanı olma isteğinden vazgeçmez. Yani bu konudaki kesin kararını yerel seçim sonuçlarına göre verir.
O kadar kendisine odaklı bir kişiliğe sahip ki Erdoğan, düşmemek, devrilmemek ayakta kalmak için gerekirse ülkeyi iç savaşa bile sürükler. Bu kadar kire batmış ve kendisine odaklanmış bir insan bu kadar güç merkezi haline dönüştükten sonra herşeyi kendisini ayakta tutacak şekilde ayarlamak ister. Hukuk düzeni tanımaz.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/47109/Sener__Erdogan_in_korkunc_bir_para_egilimi_var.html
Erdoğan ile oğlu Bilal arasındaki ses kaydı için de konuşan Şener, "Montaj ihtimali yüzde sıfır" diye konuşurken, AKP kurulmadan önce de Erdoğan ile birlikte olduğunu ifade ederek, "Korkunç bir para eğilimi olduğunu tespit ettim" diye konuştu.
-Başbakan Erdoğan ile oğlu arasındaki telefon görüşmesine ilişkin ses kayıtlarına dair tartışmalar sürüyor. Erdoğan ve AKP'nin "montaj" iddiasını inandırıcı buluyor musunuz?
Montaj ihtimali yüzde sıfır. AKP'nin kurulmasından önce de Erdoğan'la beraberdim. 5 yıl boyunca da AKP hükümetinde Başbakan Yardımcılığını yaptım. Korkunç bir para eğilimi olduğunu o günlerde tespit ettim. En çok da bu huyundan rahatsız oldum. Erdoğan, tapeler yayımlandıktan sonra "kriptolu telefonlarımızı bile dinlemişler" dedi. Bu, ses kayıtlarının kendisine ait olduğunun itirafıydı. Bu ülke, tarihinde hiç görülmediği kadar soyulmuş ve yağmalanmıştır. Rakamlar korkunçtur. Geçmişte, Özal döneminde İsmail Özdağlar 15 bin dolar için yargılanmıştı. Burada oğlu Bilal sabahtan akşama kadar para taşıyor ve elinde kalan 30 milyon avrodan söz ediyor. Cumhuriyet tarihi dönemindeki bütün yolsuzluk olaylarını üst üste toplasanız yine de bu yolsuzluk olayındaki rakamların yüzde 1'i yapmaz.
-Kuruluşundan itibaren AKP'ye bakıldığında Erdoğan'ın yakın çevresindeki isimlerin değiştiğini görüyoruz. Bu tercihinin nedeni nedir sizce?
Eğer kirli bir siyaset izliyorsanız, yolsuzluğa batmış ve tüm hukuk düzenini ihlal etmiş, ceza kanunlarına aykırı iş yapmışsanız, bunu gizlemek, sürdebilmek ve boynununuzu giyotinden kurtarmak için bir şeylere mahkûm olursunuz. Bu kadar pisliğe bulaşmış batmış bir insanın yola başladığı ekiple devam etmesi mümkün değil. Sürekli rakipsiz, bir numara olarak kalmak istemektedir. Ayrıca uzun süre yakınında bulunanlar onun neler yaptığını, kirli taraflarını göreceği, içlerinde isyan edenler çıkacağı için sürekli değiştirmeye ihtiyaç duymaktadır. Erdoğan, her seçimde milletvekillerinin neredeyse üçte ikisini değiştiriyor. İl, ilçe teşkilatları da sürekli değiştiriliyor. Zaten izlediği kirli siyaset ve pislikleri ortalığa dökülmesin dile yıllardır medyayı ve sivil toplum kuruluşlarını da baskı altında tutuyor, hukuk devletini tahrip ediyor. Şimdi mahkemeleri kendisine karşı işleyemez hale getiriyor."
-Yargıyla ilgili süreç, HSYK'de yapılan değişiklikle yeni bir boyut kazandı. Bu düzenleme süreci nasıl etkiler?
Başbakan şu anda Türkiye'yi çoklu hukuk sistemine sokmuştur. Başbakan ve yakınlarının tabi olduğu kanunlar ve mahkemeler ayrı, halkın tabi olduğu kanunlar ve mahkemeler ayrı, Başbakan'ın sevmediklerinin yargılandığı mahkemeler ayrı. Kendinden emin olsa basın özgürlüğünü destekler, interneti susturmaya kalkmaz . Bunları yapıyorsa bu bile ses kayıtlarının doğru olduğunun delilidir. HSYK ile ilgili düzenleme tüm hukuk düzenini altüst edecek. Bakan çocuklarının yargılanma sürecini baştan sona tahrip edecek bir düzenleme bu. Anayasa'ya aykırılığı net olan düzenlemeler var. CHP'nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi HSYK yasasını iptal edebilir, iş normala döner diye düşünenler olabilir. Ancak bir ay, hatta bir hafta sonra Anayasa Mahkemesi bu yasayla ilgili iptal kararı verse de artık çok geç kalınmış, Türkiye'nin çivisi çıkmış olacak.
-Çivinin çıkmaması için ne yapılmalı?
Anayasa Mahkemesi "yok hükmünde sayma" kararı vermeli. Bu yapılmaz eğer sadece iptal yönünde bir karar verilirse iptal hükümleri geriye yürümediğinden, hukuk düzenini, anayasal düzeni koruma konusunda gerekli hassasiyetin gösterilemediği anlamına gelir. Ya da yeteri kadar bu felaketin algılanamadığı anlamına gelir Anayasa Mahkemisi yok hükmüne sayma opsiyonunu her zaman elinde bulundurmalı. Bu sadece HSYK için geçerli değil bundan sonra da öyle felaket kanunları geçecek ki Meclis'ten, bunları anayasaya kökten aykırı olduğu için yok hükmünde sayma kararını kendi idaresiyle, yorumuyla elinde bulundurma yetkisi elinden alınan Anayasa Mahkemesi anayasal düzeni koruma gücünü kaybetmiş olacaktır. Bu nedenle HSYK ile ilgili yüksek mahkemenin vereceği karar kurulduğu günden bugüne verdiği ve vereceği tüm kararlardan daha önemli.
-Erdoğan son gelişmeler üzerine hızla çıkarılan yasalarla kendisine koruma kalkanı oluşturma çabasında. Onu yakından tanıyorsunuz, bunların ötesinde nasıl bir tavır izlemesini bekliyorsunuz?
O kadar kendisine odaklı bir kişiliğe sahip ki Erdoğan, düşmemek, devrilmemek ayakta kalmak için gerekirse ülkeyi iç savaşa bile sürükler. Ayakta kalabilmek için ülkenin çok kanlı bir savaşa girmesi gerektiğini düşünürse ülkeyi öyle bir kanlı savaşa bile sokar. Ayakta kalmak için her şeyi yapacaktır. Bu kadar kire batmış ve kendisine odaklanmış bir insan, bu kadar güç merkezi haline dönüştükten sonra her şeyi kendisini ayakta tutacak şekilde ayarlamak ister. Hukuk düzeni tanımaz, evrensel değerleri, yaptığı bir işin anasaya aykırılığını hiç önemsemez. Nitekim bu ana kadar yaptıkları da bunu gösteriyor.
-AKP tabanının bu süreçten nasıl etkilendiğini düşünüyorsunuz?
Aidiyet duygusuyla hareket ediliyor. Parti tabanında mutlaka çok temiz yürekli insanlar var. Ama gerek partinin parlemento grubunda gerekse örgüt tabanında ilkelere, ideallerine göre hareket eden insan sayısı çok fazla değil. Geçenlerde bu iktidar döneminde defterdarlık yapmış biri geldi. Muhafazakâr bir insan. Şu anda emekli. İlgili Bakan'ın, çocuklarının işi ile ilgili bir konuda kendisine gayri meşru işi yapması için baskı yaptığını, genel müdürlük vaadinde bulunduğunu anlattı. Baskıya direnince ilgili Bakan'ın kendisine rüşvet dahi teklif ettiğini anlattı. Kabul etmemiş ve sonunda emekliye ayrılmış. Düşünebiliyor musunuz, Bakan, memuruna rüşvet teklif ediyor... Para bunların elinde, güçle aşamadıkları bütün süreçleri aşmak için kullanıyorlar. Rüşvet almasını bilen rüşvet vermesini de en iyi bilendir. Çözemedikleri bütün mekanizmaları son kertede, parayla, rüşvetle çözüyorlar. Cenneti dağıtıyor, cehennemi gösteriyor, unvan verip sonra geri alıyor... Paranın üstüne yatmışlar. Bunların gayri meşru zenginleştirdiği insanların serveti legalleşse TÜSİAD orta sınıf olur demiştim ta yıllar önce.
-Sahip olunan siyasi ve ekonomik gücü yetersiz bulmanın nedeni ne olabilir?
Bu psikolojik bir şey. Psikolog değilim ama evinde olduğu belirtilen paralardan sonra Başbakan'ı daha iyi yorumlamaya başladım. Anadolu'nun belli başlı kentlerindeki bütün bankaların bütün şubelerindeki paraları toplasanız, Başbakan'ın evinde bulunduğu söylenen paraların yarısı kadar etmez. Bir hırs, bir haram tutkunluğu, insanların hakkını gasp etmenin verdiği bir zevk var demek ki. Daha çok çalıp çırparak, yaşadığını hissetme duygusu... Yazık, peşinden giden insanlar neye destek veriyor; görmüyorlar mı?
-Bu yaşananlar Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili beklentilerini nasıl etkiler?
30 Mart'ta öngördüğü oranda bir oy alırsa Cumhurbaşkanı olma isteğinden vazgeçmez. Yani bu konudaki kesin kararını yerel seçim sonuçlarına göre verir.
O kadar kendisine odaklı bir kişiliğe sahip ki Erdoğan, düşmemek, devrilmemek ayakta kalmak için gerekirse ülkeyi iç savaşa bile sürükler. Bu kadar kire batmış ve kendisine odaklanmış bir insan bu kadar güç merkezi haline dönüştükten sonra herşeyi kendisini ayakta tutacak şekilde ayarlamak ister. Hukuk düzeni tanımaz.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/47109/Sener__Erdogan_in_korkunc_bir_para_egilimi_var.html
Hangi taşı kaldırsan onlar çıkıyor.
Dinleme tapelerine göre Fatih Saraç, Bilal Erdoğan’ı arayıp TÜRGEV’in hesap numarasını istiyor.
Dinleme tapelerine göre Fatih Saraç, Bilal Erdoğan’ı arayıp TÜRGEV’in hesap numarasını istiyor.
Bilal Erdoğan’ın tepkisi, “Yatırılacak para zekat mı öbür türlü mü” oluyor.
Öbür türlüden kastedilen nedir meçhul!
Aynı şekilde Fenerbahçe ile ilgili konuşmalar sızıyor.
Bilal, Fenerbahçe Başkanına ağır sözler ediyor.
Başbakan ise taktikler veriyor.
Bu dinlemeler Fenerbahçe’ye yapılan operasyonda Tayyip Erdoğan’ın nerede durduğunu gözler önüne seriyor.
İlginçtir Fenerbahçeli ile alakalı tapelere muhatapları montaj bile demedi.
Tablo bu ise soruyorum: Bu yapılan sadece futbolun siyasallaştırılması değil aynı zamanda Fenerbahçe’ye yapılan operasyonun itirafı değil mi?
GÖKÇEK PANİKTE!
Melih Gökçek’i çeyrek asırdır tanırım.
Kendisini 10 yıla yakındır görmedim, ama medyadan izliyorum müthiş panikte!
Gündeme gelmek adına sürekli uçuk-kaçık şeyler söylüyor.
Peki paniğinin perde arkası mı?
İlk defa seçimi kaybedeceğini hissetmesi.
Mansur Yavaş ismi ile Gökçek Ankara’nın Kızılcahamam misali çevrelerini de kaybetti zira Yavaş gerçek Ankaralı.
Dahası, eski ANAP’lı DP’li oylar Mansur Bey’e gidecek.
Gökçek geçmişte milliyetçi camiadan oy alırdı, artık imkansız ki açıklanmayan anketler ortada.
İlaveten şahsi kızgınlığı olan AKP’liler bile oy vermeyecek. Yakından biliyorum 20 AKP’li mebus Mansur Yavaş’a, sana oy vereceğiz mesajını iletmiş.
Gökçek’in tek beklentisi seçimlerin ertelenmesi. Bunun için Tayyip Erdoğan’ı etkilemeye çalıştığı konuşuluyor.
ARSLANLI YOL ADAYLARI
Cumhuriyet Halk Partisi Cumhuriyet’i terk edip Cemaat partisi olmaya baş koymaya devam ederse bazı merkezlerde vurgun yiyebilir.
Mesela İzmir’in adayları sorgulanıyor.
İstanbul ve Ankara bağlamında bazı isimlere tepki var.
Önceki gün Alternatif programımda spontane olarak Alper Taşdelen’in ismini zikretmeme kimi seyircilerim tepki verdi ve Taşdelen’e Sorosco-bölücü dedi.
Öyle mi değil mi bilmem zira Alper Taşdelen’i ne görmüşlüğüm ne de konuşmuşluğum var. Ama belli ki hassas ve dikkatli bir kitle var.
CHP şayet cemaat çizgisinde savrulmaya devam ederse doğal tabanından vurgun yiyecek zira karşısında İşçi Partisi gibi samimi Atatürkçü bir seçenek var.
İstanbul’da Levent Kırca, Ümit Zileli, İzmir’de Tugay Şen, Ankara-Çankaya’da Prof. Zafer Karslı ve Hatay ile Mersin gibi pek çok merkezde hiç kimsenin laf edemeyeceği değerli adayları var.
ÖCALAN’A YENİ TAAHHÜT!
“Sözleşme, yazılı anlaşma istiyorum” diyen Öcalan bu aralar sustu niye acaba?
Cevabı yeni öğrendim:
Susturulmuş!
Yok kastım zorla değil rıza ile susturulmasıdır.
Evet iktidara tehdit salan Öcalan’a istediği verildi.
Mahalli genel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi arıza çıkarmasın diye Öcalan bir kere daha ikna edilmiş.
Yeni taahhütnamenin içeriğinde genel af var.
Ondan önemlisi Kürdistan’a özerklik var.
En önemlisi tarih var ve 30 Mart’ın ertesi somut adımlar atılacak deniliyor.
Kuşkusuz bizim aktardıklarımız kulis bilgisi ama Öcalan’ın birden sesini kesmesi verilen bu sözün ispatı gibi.
100 HAFIZIN KUR’ANI BUNLAR ÖRTEBİLİR Mİ?
AKP’nin Denizli’de yaptığı miting esnasında 100 hafız Kur’an okumuş.
Sanki parti mitingi değil, Kur’an okuma yarışması.
Bunun adı açık bir anayasa ihlalı yani inancın seçime sokulması ama kimin umurunda!
Sahi o mitingde olması gereken iddialara cevap verilmesi değil midir?
Öyle ya ortada telefon tapeleri ve orada dillendirilen korkunç ifadeler var.
Hayır o tapelerle alakalı olarak montajın ötesinde bir söz yok!
Peki ne var?
100 hafızın hatim indirme seramonisi.
Kur’anla telefon tapelerini örtmenin adı nedir siz söyleyin lütfen!
http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/bunlar-dogru-mu-h23562.html
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dün akşam sızdırılan Recep Tayyip
Erdoğan - Sadullah Ergin ses kaydı için ilk açıklamasını yaptı.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan ile Eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin'e ait olduğu iddia edilen ses kaydıyla ilgili, "Emin olun dehşete kapıldım" ifadesini kullanırken, "Diktatörler, yalancıdır, gerçekleri söylemezler, belli kişileri düşman görürler ve onları mahkum ettirmek için özel çaba harcarlar. Bu kaset onun somut bir örneğidir" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, Edirne'de konakladığı otelden ayrılırken gazetecilerin sorularını yanıtladı. CHP lideri, Başbakan Erdoğan ile Eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin'e ait olduğu iddia edilen ses kaydının sorulması üzerine, "İzleme fırsatı buldum. Emin olun dehşete kapıldım. Nasıl olur da bir ülkenin başbakanı, bir işadamını mahkum ettirmek için özel çaba harcar. Bu açıkça bizde demokrasinin olmadığını gösterir. Daha önce kendisi itiraf etmişti zaten; 'Yasama ve yargı benim için ayak bağıdır' demişti. Öyle anlaşılıyor ki kendi diktasını egemen kılmak için her alana müdahale ediyor. İnsanları mahkum ettirmek için özel çaba harcıyor" dedi.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/47063/Kilicdaroglu__Dehsete_kapildim.html
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 17 Aralık
yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası Başbakan Erdoğan’ın oğlu ile
arasında geçtiği ileri sürülen telefon görüşmelerini hatırlatarak, “Bu
milletin vicdanına sesleniyorum. Gazilerimizin, esnafın, işçinin,
çiftçinin, memurun, emeklinin, işsizin vicdanına. Nasıl oluyor da,
ertesi gün telefon ediyor 30 milyon euroyu konuşuyor. Hala bu adama
güveniyor musunuz? Dünya tarihinde böyle bir hırsız görülmemiştir. Bu
kişi din iman edebiyatı yapıyor, ama öbür taraftan malı götürüyor,
bunların en büyük özelliği yalan söylemek" dedi.
KIRKLARELİ-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, beraberinde eşi Selvi
Kılıçdaroğlu ile birlikte helikopterle Kırklareli’ne geldi. Kırklareli
milletvekili Turgut Dibek ve Belediye Başkanı Cavit Çağlayan, Belediye
Başkan adayı Mehmet Kesimoğlu tarafından karşılanan CHP Lideri
partisinin miting düzenlediği Cumhuriyet Meydanı’na geçti. Miting alanın
toplanan yaklaşık 10 bin Kırklarelili CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nu
ellerinde, ‘Çiftçiye, işçiye emekliye para yok, Bilal’de para çok’, ‘Ak
dediler kara açıktı, her yerinden para çıktı’. ‘Hırsız var!..’,
‘Geleceğin Başbakanı Cumhuriyet’in kalesine hoş geldin’, ‘Çiftçi tarla
sürer litresi 5 lira, Tayyip boğazde gezer litresi 1.5 lira', 'Oyumuz
namusumuzdur satılık değil’ pankartları ile karşılandı. Kılıçdaroğlu
çifti kürsüye el ele çıkarak halkı selamladı.
HIRSIZIN POLİSİ OLMAZ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdarğlu, 17 Aralık günü bir operasyon yapıldığını hatırlatarak, “Adı Rüşvet ve Yolsuzluk operasyonu. Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu, oğlu ile yaptığı konuşmayı dinlettiler. Polis arkadaşlarımız gelmişler, başçalanın talimatı üzerine millete dinletmeyin diye. Polis kardeşlerime sesleniyorum, siz halkın polisisiniz bir hırsızın polisi olamazsınız, herkes bunu bilsin. Devleti soyanın polisi olmaz, polis haksızlık yolsuzlukla mücadele eder. Ne var o konuşmalarda bir kişinin devleti nasıl soyulduğu var. Kendi sesinden kendi söylüyor. Sabahın köründe 8’i 2 geçe açıyor telefonu, oğlum diyor şunların evinde arama yapılıyor. Bilal anlayamamış, baba bir daha tekrar et diyor. Evde ne varsa sıfırlayın, dağıtın diyor. Kardeşini gönderiyor, diğer kardeşini de, dayını çağır, amcanı çağır herkesi çağır diyor. Beraber paraları sıfırlayın yok edin diyor. Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy verenler elini vicdanına koyun, Başbakan çıkıp elinde milyon dolarları tutarsa polisin operasyonun yaptığı saate sıfırlayın talimatı verirse elini vicdanını koyun ve öyle konuşun"dedi.
SALMA SALINIYOR
Halkın kendisini başbakan yaptığını, demokrasiye saygılarının olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, “Sizin oylarınıza bir şey söylemiyorum. Oyunuzla harama ortak olmayın, önce sizi soydu. Bu adam havuz kurdu kendi medyasına oluşturmak için salma salıyor. İhale verdiği müteahhitlere salma salıyor, 630 milyon dolarlık salmayı yapıp havuz oluşturdular. AKP oy verenlerin vicdanlarına teslim ediyorum nasıl oluyor da bu havuz oluşuyor. Gerekçesi şudur parayı verenler zaten devletten çalacaklar. Bunlardan birisi ihale aldıktan sonra keyifleniyor ki, telefon konuşmasında biz bu millletin anasına belleyeceğiz diyor. Orda söylediğini ben söylemiyorum, ahlakım el vermiyor. Bu millete küfrediyor” diye konuştu.
NEREDE BOŞ ARAZI BULSA VİLLA YAPIYOR
Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu sonrası Halk Bankası Genel Müdürünün evinde ayakkabı kutularının içinde para bulunmasını hatırlatan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu adam ayni zamanda komisyoncuymuş. Bir bankanın genel müdürü evinde, tüccarın, esnafın değil, sanayicinin değil, devlet bankasının genel müdürü evinde ayakkabı kutusundan 4.5 milyon dolar para çıktı. Bu genel müdüre kefil olan kim başçalan kefil olan. Adalet ve Kalkınma Partisine oy verenlere sesleniyorum 4.5 milyon doları ayakkabı kutusuna saklayana kefil olana siz hala kefil olmaya sürdürecek misiniz? Elinizi vicdanına koyun. Başçalanın bir özelliği daha var. Nerde boş bir arazı görse villa yaptırıyor. Urla’da birinci derece SİT alanının üzerinde vali olmaz diyor yıkılması lazım diyor. Adamı başçalana telefon ediyor. Bizim villaları yıkacak vali diyor. Talimat verin yapmasın diyor, sonra valiyi Diyarbakır’a sürgün ettiler. AKP oy verenlere sesleniyorum oy verdiğiniz diye bu kişi devletin valisini iki villaya sattı hala bu kişiye oy verecek misiniz” diye seslendi.
DÜNYA TARİHİNDE BÖYLE BİR HIRSIZ GÖRÜLMEDİ
Operasyon sonrası sabahın 8’ini 2 geçe Başbakan Erdoğan’ın oğlunu telefonla aradığını anlatan CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Daha sonra saat 10.58 yeni telefon konuşması yapıyor. Bir miktar daha kaldı diyor 30 milyon euro diyor. Bu milletin vicdanına sesleniyorum bu halkın vicdanına, gazilerimizin, esnafın, işçinin, çiftçinin, memurun, emeklinin vicdanına, nasıl oluyor da ertesi gün telefon ediyor 30 milyon euroyu konuşuyor hala bu adama güveniyor musunuz? Dünya tarihinde böyle bir hırsız görülmemiştir. Bu kişi din iman edebiyatı yapıyor ama öbür taraftan malı götürüyor. Bunların en büyük özelliği yalan söylemek. Ülkeye çocuklarınıza sahip çıkın. Bir kişi geldi devleti soymaya kalktı dersini demokratik yollardan vereceğiz hep beraber çalışacağız. Bunun bir özelliği daha var. Geçmişte demişti ki hırsızlık babadan oğula, evlattan baba geçmez demişti. Doğruyu söylemiş. Şimdi öğreniyoruz ki, kendisi bütün ailesi oğlu, kızı, dayısı, yeğeni amcası hep beraber yolsuzluk içinde. Siz buna evet diyor musunuz. O zaman yapacağımız bir şey var, çocukların hakkı için hesap sormak zorundasınız. Ülke için hesap sormak zorundasınız. Ben çalışacağım, hep beraber çalışacağız miting meydanlarda, kahvede, tarlada, lokantada, sokakta, cadde, fabrikada, hanımlar ev toplantılarında bu hırsızlığa dur diyeceğiz. Bizim yakamızdan artık düşün deyin" diye konuştu.
TOPLUM BUNU İÇİNE SİNDİREMEDİ
Yolsuzluk operasyonu sonrası hükümetin 4 bakanın istifa etmek zorunda kaldığını anlatan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “İstanbul Yeşilköy’de istifa eden bakanlar başçalanla otobüsün üstüne çıkıp ellerini kaldırdılar. Biz Türkiye’yiz dediler. Toplum bunu içine sindiremedi, toplum bu manzarayı kaLdıramadı, büyük protestolor oldu. Başçalan talimat verdi 4’üne istifa edin dedi. İstifa ederken bir deklarasyon yayınlayın dedi. Bunlardan birisi çıktı televizyonlara ‘ben neye istifa edeyim talimatı sen verdin ben yaptım önce sen istifa et’ dedi. 76 milyon bunu duydu mu, duydu. Şimdi bakanın yüzüne söylüyor, sen talimatı verdin diyor. Bakanın söylüyor, hala utanmadın mı, hala milletin yüzüne nasıl bakıyorsun. Emin olun ben rahatsız oluyorum. Bunlarda vicdan yok. Bunlardan birisinin aldığı rüşveti söyleyeyim. Zafer Çağlayan 28 kez de toplam 52 milyon dolar rüşvet. Çiftçi kardeşlerim, emekli kardeşlerim size sesleniyorum. 52 milyon doları bir arada gördünüz mü siz, emekli gördü mü, devlet bunları kırmızı plakalı araç, sekreter, şoför, makam aracı, uçak verdi. İstediğiniz gibi kulanın, millete hizmet edin. Onlar hizmeti kendilerine yaptılar, milleti soydular ceplerini doldurdular” dedi.
Operasyon sonrası istifa eden eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in savcılık fezlekesine göre, 10 kez de, 10 milyon dolar rüşvet almakla suçlandığını da hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Zarrab’a ne diyordu. O da sabahın yedisinde oğluna telefon ediyor, oğlum ne var ne yok diyor, polisler arama yapıyor diyor. Evde ne var kaç lira var, bir miktar para var kaç par oğlum diyor. Sen biliyorsun baba diyor, kaç para diyor onu söyle 1 trilyon civarında diyor. Sonra çıktı, oğlumla konuşmadan dedi ama ses kayıtları çıktı. Zarrab’ın önünde yatarım diyor devletin bakanı. AKP oy verenlere sesleniyorum, rüşvet veren adamın önüne mi yatıyor. Onlar harama ortak oldular, oyların harama ortak olma, helale ortak ol mührü CHP’nin böğrüne bas" diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemel Kılaçdaroğlu, AB Bakanlığından istifa eden Egemen Bağış hakkındaki yolsuzluk iddialarını da hatırlatarak, “3 seferde 1.5 milyon dolar rüşvet alıyor. Şansız çikolata kutusuna o kadar sığıyor. Operasyondan önce 18 Nisan’da MİT, adama bir rapor eriyor. 3 sayfalık sonuç bölümünü okuyorum, Rıza Zarrab’ın rüşvet verdiği bakanları söylüyor. Mevcut ilişkileri ortaya çıkması halinde söz konusu hususların hükümet aleyhinde kullanılacağının değerlendirmektir diyor. Kibarca bunlarla rüşvet alış verişi var diyor. Ne yaptı bu adam bu raporu aldı, cebine koydu hiçbir şey olmamış gibi rüşvet mekanizması devam etti. “ifadelerini kullandı.
HAVUZ MEDYASI
Havuzda para toplayıp yandaş medya oluşturulduğunu ve bunun hesabını soracaklarını anlatan Kılıçdaroğlu, “Biz halkımıza asla yalan söylemeyeceğiz. Söz verdik siyasete girerken. O bizim karakterimiz, yapımız ruhumuzdur. Halka doğruları söyleyeceğiz. Yolsuzluğa asla müsaade etmeyeceğiz. Kim yaparsa hesabını soracağız. Bizim karakterimiz bu. Temiz siyaset istiyoruz. Ahlaklı siyaset istiyoruz. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyan siyaset inançlara saygı inancı siyasette sömürü haline getirmek istemiyoruz. Herkesin kimliğine inancına saygı duyuyoruz. Benim derdim işsizler, benim derdim emekliler, benim derdim çiftçiler ürettiği ürünün hakkını ne zaman alacak. Benim işsizler onlar nasıl iş bulacağım. Benim derdim halk, halk nasıl zenginleşecek, kadınlar evinde nasıl huzur içinde oturacak. Onların derdi ise cepleri, nasıl milleti soyarız. Huzurlu bir Türkiye inşa edeceğiz, barış içinde yaşayan bir milletin önüne geçip asla kamplara bölünmeyeceğiz. Herkesi kucaklayacağız herkesin yanında olacağız” dedi.
Kılıçdaroğlu konuşmasının ardından partisinin belediye başkan adaylarını halka tanıtarak destek istedi. Kılıçdaroğlu daha sonra karayolu ile Edirne'ye hareket etti.
SES KAYITLARI DİNLETİLDİ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kırklareli mitingi öncesinde alanda arama yapılacağı gerekçesi ile polis ilçe ve köylerden gelenler Cumhuriyet Meydanına polis tarafından alınmadı. Miting alanına girmek için uzun kuyruklar oluşunca Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek devreye girerek halkın bir an önce meydana alınmasını sağladı. Kılıçdaroğlu miting alanına gelmeden önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği ileri sürülen ve ses kayıtları dinletildi.
HIRSIZIN POLİSİ OLMAZ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdarğlu, 17 Aralık günü bir operasyon yapıldığını hatırlatarak, “Adı Rüşvet ve Yolsuzluk operasyonu. Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu, oğlu ile yaptığı konuşmayı dinlettiler. Polis arkadaşlarımız gelmişler, başçalanın talimatı üzerine millete dinletmeyin diye. Polis kardeşlerime sesleniyorum, siz halkın polisisiniz bir hırsızın polisi olamazsınız, herkes bunu bilsin. Devleti soyanın polisi olmaz, polis haksızlık yolsuzlukla mücadele eder. Ne var o konuşmalarda bir kişinin devleti nasıl soyulduğu var. Kendi sesinden kendi söylüyor. Sabahın köründe 8’i 2 geçe açıyor telefonu, oğlum diyor şunların evinde arama yapılıyor. Bilal anlayamamış, baba bir daha tekrar et diyor. Evde ne varsa sıfırlayın, dağıtın diyor. Kardeşini gönderiyor, diğer kardeşini de, dayını çağır, amcanı çağır herkesi çağır diyor. Beraber paraları sıfırlayın yok edin diyor. Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy verenler elini vicdanına koyun, Başbakan çıkıp elinde milyon dolarları tutarsa polisin operasyonun yaptığı saate sıfırlayın talimatı verirse elini vicdanını koyun ve öyle konuşun"dedi.
SALMA SALINIYOR
Halkın kendisini başbakan yaptığını, demokrasiye saygılarının olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, “Sizin oylarınıza bir şey söylemiyorum. Oyunuzla harama ortak olmayın, önce sizi soydu. Bu adam havuz kurdu kendi medyasına oluşturmak için salma salıyor. İhale verdiği müteahhitlere salma salıyor, 630 milyon dolarlık salmayı yapıp havuz oluşturdular. AKP oy verenlerin vicdanlarına teslim ediyorum nasıl oluyor da bu havuz oluşuyor. Gerekçesi şudur parayı verenler zaten devletten çalacaklar. Bunlardan birisi ihale aldıktan sonra keyifleniyor ki, telefon konuşmasında biz bu millletin anasına belleyeceğiz diyor. Orda söylediğini ben söylemiyorum, ahlakım el vermiyor. Bu millete küfrediyor” diye konuştu.
NEREDE BOŞ ARAZI BULSA VİLLA YAPIYOR
Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu sonrası Halk Bankası Genel Müdürünün evinde ayakkabı kutularının içinde para bulunmasını hatırlatan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu adam ayni zamanda komisyoncuymuş. Bir bankanın genel müdürü evinde, tüccarın, esnafın değil, sanayicinin değil, devlet bankasının genel müdürü evinde ayakkabı kutusundan 4.5 milyon dolar para çıktı. Bu genel müdüre kefil olan kim başçalan kefil olan. Adalet ve Kalkınma Partisine oy verenlere sesleniyorum 4.5 milyon doları ayakkabı kutusuna saklayana kefil olana siz hala kefil olmaya sürdürecek misiniz? Elinizi vicdanına koyun. Başçalanın bir özelliği daha var. Nerde boş bir arazı görse villa yaptırıyor. Urla’da birinci derece SİT alanının üzerinde vali olmaz diyor yıkılması lazım diyor. Adamı başçalana telefon ediyor. Bizim villaları yıkacak vali diyor. Talimat verin yapmasın diyor, sonra valiyi Diyarbakır’a sürgün ettiler. AKP oy verenlere sesleniyorum oy verdiğiniz diye bu kişi devletin valisini iki villaya sattı hala bu kişiye oy verecek misiniz” diye seslendi.
DÜNYA TARİHİNDE BÖYLE BİR HIRSIZ GÖRÜLMEDİ
Operasyon sonrası sabahın 8’ini 2 geçe Başbakan Erdoğan’ın oğlunu telefonla aradığını anlatan CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Daha sonra saat 10.58 yeni telefon konuşması yapıyor. Bir miktar daha kaldı diyor 30 milyon euro diyor. Bu milletin vicdanına sesleniyorum bu halkın vicdanına, gazilerimizin, esnafın, işçinin, çiftçinin, memurun, emeklinin vicdanına, nasıl oluyor da ertesi gün telefon ediyor 30 milyon euroyu konuşuyor hala bu adama güveniyor musunuz? Dünya tarihinde böyle bir hırsız görülmemiştir. Bu kişi din iman edebiyatı yapıyor ama öbür taraftan malı götürüyor. Bunların en büyük özelliği yalan söylemek. Ülkeye çocuklarınıza sahip çıkın. Bir kişi geldi devleti soymaya kalktı dersini demokratik yollardan vereceğiz hep beraber çalışacağız. Bunun bir özelliği daha var. Geçmişte demişti ki hırsızlık babadan oğula, evlattan baba geçmez demişti. Doğruyu söylemiş. Şimdi öğreniyoruz ki, kendisi bütün ailesi oğlu, kızı, dayısı, yeğeni amcası hep beraber yolsuzluk içinde. Siz buna evet diyor musunuz. O zaman yapacağımız bir şey var, çocukların hakkı için hesap sormak zorundasınız. Ülke için hesap sormak zorundasınız. Ben çalışacağım, hep beraber çalışacağız miting meydanlarda, kahvede, tarlada, lokantada, sokakta, cadde, fabrikada, hanımlar ev toplantılarında bu hırsızlığa dur diyeceğiz. Bizim yakamızdan artık düşün deyin" diye konuştu.
TOPLUM BUNU İÇİNE SİNDİREMEDİ
Yolsuzluk operasyonu sonrası hükümetin 4 bakanın istifa etmek zorunda kaldığını anlatan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “İstanbul Yeşilköy’de istifa eden bakanlar başçalanla otobüsün üstüne çıkıp ellerini kaldırdılar. Biz Türkiye’yiz dediler. Toplum bunu içine sindiremedi, toplum bu manzarayı kaLdıramadı, büyük protestolor oldu. Başçalan talimat verdi 4’üne istifa edin dedi. İstifa ederken bir deklarasyon yayınlayın dedi. Bunlardan birisi çıktı televizyonlara ‘ben neye istifa edeyim talimatı sen verdin ben yaptım önce sen istifa et’ dedi. 76 milyon bunu duydu mu, duydu. Şimdi bakanın yüzüne söylüyor, sen talimatı verdin diyor. Bakanın söylüyor, hala utanmadın mı, hala milletin yüzüne nasıl bakıyorsun. Emin olun ben rahatsız oluyorum. Bunlarda vicdan yok. Bunlardan birisinin aldığı rüşveti söyleyeyim. Zafer Çağlayan 28 kez de toplam 52 milyon dolar rüşvet. Çiftçi kardeşlerim, emekli kardeşlerim size sesleniyorum. 52 milyon doları bir arada gördünüz mü siz, emekli gördü mü, devlet bunları kırmızı plakalı araç, sekreter, şoför, makam aracı, uçak verdi. İstediğiniz gibi kulanın, millete hizmet edin. Onlar hizmeti kendilerine yaptılar, milleti soydular ceplerini doldurdular” dedi.
Operasyon sonrası istifa eden eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in savcılık fezlekesine göre, 10 kez de, 10 milyon dolar rüşvet almakla suçlandığını da hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Zarrab’a ne diyordu. O da sabahın yedisinde oğluna telefon ediyor, oğlum ne var ne yok diyor, polisler arama yapıyor diyor. Evde ne var kaç lira var, bir miktar para var kaç par oğlum diyor. Sen biliyorsun baba diyor, kaç para diyor onu söyle 1 trilyon civarında diyor. Sonra çıktı, oğlumla konuşmadan dedi ama ses kayıtları çıktı. Zarrab’ın önünde yatarım diyor devletin bakanı. AKP oy verenlere sesleniyorum, rüşvet veren adamın önüne mi yatıyor. Onlar harama ortak oldular, oyların harama ortak olma, helale ortak ol mührü CHP’nin böğrüne bas" diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemel Kılaçdaroğlu, AB Bakanlığından istifa eden Egemen Bağış hakkındaki yolsuzluk iddialarını da hatırlatarak, “3 seferde 1.5 milyon dolar rüşvet alıyor. Şansız çikolata kutusuna o kadar sığıyor. Operasyondan önce 18 Nisan’da MİT, adama bir rapor eriyor. 3 sayfalık sonuç bölümünü okuyorum, Rıza Zarrab’ın rüşvet verdiği bakanları söylüyor. Mevcut ilişkileri ortaya çıkması halinde söz konusu hususların hükümet aleyhinde kullanılacağının değerlendirmektir diyor. Kibarca bunlarla rüşvet alış verişi var diyor. Ne yaptı bu adam bu raporu aldı, cebine koydu hiçbir şey olmamış gibi rüşvet mekanizması devam etti. “ifadelerini kullandı.
HAVUZ MEDYASI
Havuzda para toplayıp yandaş medya oluşturulduğunu ve bunun hesabını soracaklarını anlatan Kılıçdaroğlu, “Biz halkımıza asla yalan söylemeyeceğiz. Söz verdik siyasete girerken. O bizim karakterimiz, yapımız ruhumuzdur. Halka doğruları söyleyeceğiz. Yolsuzluğa asla müsaade etmeyeceğiz. Kim yaparsa hesabını soracağız. Bizim karakterimiz bu. Temiz siyaset istiyoruz. Ahlaklı siyaset istiyoruz. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyan siyaset inançlara saygı inancı siyasette sömürü haline getirmek istemiyoruz. Herkesin kimliğine inancına saygı duyuyoruz. Benim derdim işsizler, benim derdim emekliler, benim derdim çiftçiler ürettiği ürünün hakkını ne zaman alacak. Benim işsizler onlar nasıl iş bulacağım. Benim derdim halk, halk nasıl zenginleşecek, kadınlar evinde nasıl huzur içinde oturacak. Onların derdi ise cepleri, nasıl milleti soyarız. Huzurlu bir Türkiye inşa edeceğiz, barış içinde yaşayan bir milletin önüne geçip asla kamplara bölünmeyeceğiz. Herkesi kucaklayacağız herkesin yanında olacağız” dedi.
Kılıçdaroğlu konuşmasının ardından partisinin belediye başkan adaylarını halka tanıtarak destek istedi. Kılıçdaroğlu daha sonra karayolu ile Edirne'ye hareket etti.
SES KAYITLARI DİNLETİLDİ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kırklareli mitingi öncesinde alanda arama yapılacağı gerekçesi ile polis ilçe ve köylerden gelenler Cumhuriyet Meydanına polis tarafından alınmadı. Miting alanına girmek için uzun kuyruklar oluşunca Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek devreye girerek halkın bir an önce meydana alınmasını sağladı. Kılıçdaroğlu miting alanına gelmeden önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği ileri sürülen ve ses kayıtları dinletildi.