Saldırı,
MHP'nin Esenyurt'taki Seçim İrtibat Bürosu açılışında yaşandı. Seçim
İrtibat Bürosu önünde bekleyen MHP'lilerle bir grup arasında tartışma
çıktı. Yaşanan gerginliğin büyümesiyle karşıt görüşlü grup, MHP'lilere
silah, bıçak ve sopalarla saldırdı. Olayda ilk anda 3'ü ağır 7 kişi
yaralandı. Yaralılar, Esenyurt Devlet Hastanesi ve çevre hastanelere
kaldırılarak tedavi altına alındı. Esenyurt Devlet Hastanesi'nde durum
kritik olan yaralılardan biri ambulansla başka bir hastaneye nakledilmek
istendi. Bu sırada kısa süreli yaşanan kargaşa sonrasında sağlık
görevlileri, yaralıya ambulans içinde kalp masajı yaptı. Yaralı, daha
sonra tekrar hastaneye sokuldu. Öfkeli MHP'li grup, ambulansın
engellendiği gerekçesiyle bazı araç sürücülerine tepki gösterdi. Olaydan
sonra yaralıların götürüldüğü Esenyurt Devlet Hastanesi'ne gelen MHP
İstanbul Milletvekili Celal Adan bir açıklama yaptı. Adan, "Orada
PKK'lılar var. Seçim irtibat bürosu açılırken tahrikler oluyor. Elleri
silahlı, taşlı, bıçaklı bir grup. Sonra gelip ateş açıyorlar. Cengiz
Akyıldız kalbinin üstünden tek kurşunla vuruluyor. Durumu çok ağır."
Adan'ın açıklamasından hemen sonra, partinin İl Basın Bürosu'ndan Cengiz
Akyıldız'ın Esenyurt Devlet Hastanesi'nde hayatını kaybettiği
belirtildi. Bazı görgü tanıkları Akyıldız'ın ateş edenlerin resimlerini
elindeki fotoğraf makinasıyla çekerken vurulduğunu öne sürdüler.
İTİDAL ÇAĞRISI
MHP
İstanbul İl Başkanı Abdurrahman Başkan da, "Milliyetçi Hareket Partisi
olarak itidalli davranmaya çalışıyoruz. Ama emniyetin bu kadar kalabalık
bir grupla, MHP'ye yapılan bir saldırıyı bir gün içerisinde çözmesi
gerekir. Şu ana kadar bile bir sürü şeyin çözülmüş olması gerekirdi.
Aradan saatler geçmiştir. Acil olarak bu konuda emniyetin hassasiyet
göstermesi gerekir. İki yaralımız silahla, 4 tanesi bıçak ve taşla
yaralanmıştır. Birinin durumu son derece ağırdır. Sorumluluğumuz gereği
bütün arkadaşlarımıza itidali tavsiye ediyoruz" diye konuştu.
İstanbul
Valisi Hüseyin Avni Mutlu ise, Twitter'dan yaptığı açıklamada saldırı
provakasyon olarak değerlendirerek, baş sağlığı ve geçmiş olsun
dileklerinde bulundu. Mutlu, "Bu saldırıyı gerçekleştirenlerin kısa
zamanda bulunup adaletin eline teslim edileceğinden emin olunulsun"
ifadelerini kullandı.
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/mhp-burosuna-pkk-saldirisi-1-olu-6-yarali-94062h.htm
AKP Cemaat savaşında son olarak Diyanet de tartışmaya katılmıştı.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bir organizasyonda Başbakan’ın “alim müsveddesi, yalancı peygamber” şeklinde Fethullah Gülen’e isim vermeden yüklenmesi Cemaat’in ciddi tepkisine neden olmuştu.
OdaTv’nin haberine göre; Tepkinin büyük bir kısmı ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu olaya sessiz kalmasınaydı.
Cemaat’in hedefindeki Diyanet, bu hafta camilerde “çok manidar” bir hutbe okutmaya hazırlanıyor.
“Kardeşlik” konulu hutbede “üstünlük, Dünyevi çıkarlar,güç mücadeleleri” gibi konulara girilmesi “Cemaate mesaj” olarak algılandı.
“Hangi şartta olursa olsun kardeşini yalnızlığa terk etmemektir. Kardeşlikte terk yoktur, sorumsuzluk, duyarsızlık yoktur.” ifadelerinin kullanıldığı hutbe metninde, Hz. Muhammed’in şu hadisine de yer verildi:
“Birbirinizle üstünlük yarışına girmeyin. Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize kin beslemeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun. Müslüman’ın kardeşine üç günden fazla dargın durması helâl değildir.”
“MENFAAT, BENCİLLİK, KİN, İNTİKAM”
Hutbede şu ifadelere yer verildi:
“Ensar ve Muhacir’in destansı kardeşliği bizlere örnek olması gerekirken hafızalarımızda bir tarih, bir hatırat oldu. Dünyevi çıkarlar, güç mücadeleleri, Kutlu Nebi’nin, ardında bıraktığı bu örnek toplumu zedeledi. Kardeşlik duyguları ve gönüller onulmaz yaralar aldı. Asr-ı saadette gönülleri bir, zihinleri bir, gayeleri bir kardeşlerin arasına ayrılık-gayrılıkgirdi. Birbirine ülfet, muhabbet, samimiyet, ünsiyet beslemesi gereken gönüller, hırs, menfaat, bencillik, kin ve intikam ateşiyle kavruldu. Bu ateş, geçmişte yaşanan pek çok müessif hâdisenin fitilini tutuşturdu. Asırlarca yürekleri dağlayan fitne ve fesat alevini körükledi.(…)”
“(…)Hepimiz hakikatin yolunda hizmet etmekle emrolunduk. Hiç kimse ‘hakikat avucumda’ dememeli, ‘hakikat benim’ diye iddia etmemelidir. Müslümanlar olarak, “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” ilahi emri gereği yıkıcı değil yapıcı; ayrıştırıcı değil, birleştirici olmalıyız. Fitneyi değil, ıslahı esas almalıyız. Bizi biz yapan değerlere sımsıkı sarılarak birliğimizi ve dirliğimizi korumalıyız…”
http://sozcu.com.tr/2014/gundem/akp-cemaat-kavgasi-cuma-hutbesinde-449453/
Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde
aralarında Ergenekon Davası savcılarının da bulunduğu 90 savcının görev
yeri değişti. Görev yeri değişenler arasında 17 Aralık yolsuzluk
operasyonlarını yapan savcılar da yer alırken, 25 hakim de başka
adliyelerde görevlendirildi
Emniyet’teki görevden almaların bir
benzeri Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nda gerçekleşti. Ergenekon
savcılarının da aralarında bulunduğu 90 savcının görev yeri
değiştirilirken, 25 hakimin de başka adliyelerde görevlendirildiği
öğrenildi.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığından
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 16 Ocak’ta atanan Hadi Salihoğlu
geçen hafta basın mensuplarıyla yaptığı tanışma toplantısında, “Buraya
geldiğimiz belli olsun. Esaslı görev değişiklikleri yapacağız” şeklinde
yaptığı açıklamanın ardından Salihoğlu, ilk görev değişikliklerini
yaptı.
Pekgüzel ve Taşkın gitti
Ergenekon davasının mütalaasını
hazırlayan savcı Mehmet Ali Pekgüzel, 13. Ağır Ceza Mahkemesi 2.
Heyetinden İstanbul 26. 27. Noterleri ile İstanbul 13. İcra
Müdürlüğü’nün denetimine atanırken, yine Ergenekon davası savcılarından
Nihat Taşkın da, 13. Ağır Ceza Ceza Mahkemesi 2. heyetinden, İstanbul
28. ve 29. Noterleri ile İstanbul 14. İcra Müdürlüğü’nün denetimi
görevine getirildi.
17 Aralık savcıları da gitti
Üç bakan çocuğu ile iş adamları Rıza
Sarraf ve Ali Ağaoğlu’nun da şüphelileri arasında bulunduğu yolsuzluk ve
rüşvet soruşturmasına bakan Kaçakçılık ve Narkotik Suçlar Bürosunda
görevli savcı Celal Kara ile Memur Suçlarına bakan Mehmet Yüzgeç’in de
görev yerleri değiştirilirken, eski Başsavcı Turan Çolakkadı tarafından
sonradan görevlendirilen Mustafa Erol da 17 Aralık dosyasından alındı.
Celal Kara, İnfaz-İlamat Bürosu’nda İnfaz Savcısı olarak
görevlendirildi. Soruşturmada sadece savcı Ekrem Aydıner kaldı. Dosyaya
yeni savcılar görevlendirilip görevlendirilmediği konusunda bir açıklama
yapılmadı.
Hadi Salihoğlu’nun yaptığı değişiklikle
önemli soruşturmalara bakan savcıların da yerleri değişti. Yerleri
değişen savcılardan bazıları şöyle:
- Şike ve Odatv davasının esas hakkındaki
mütalaasını hazırlayan Ufuk Ermertcan 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki
görevinden İstanbul 16. ve 17. noterleri ile İstanbul 8. İcra
Müdürlüğü’nün denetimine,
- Pınar Selek davasında mahkemenin
Yargıtay’ın bozma kararına karşı direnmesi üzerine, “Usul ve yasaya
uygun verilen Yargıtay kararına uyulsun” diyerek mahkemenin direnme
kararına itiraz eden savcı Nuri Ahmet Saraç, 12. Ağır Ceza
Mahkemesi’nden İstanbul 22. ve 23. noterleri ile İstanbul 11. İcra
Müdürlüğü’nün denetimine,
- MİT soruşturması savcıların İsmail Işık
İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nden İstanbul 34 ve 35. noterleri ile
İstanbul 20. İcra Müdürlüğü’nün denetimine getirildi.
Mustafa Sarıgül, twitter hesabından Kadir Topbaş'a böyle gönderme yaptı
CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Twitter hesabından “Kazandibi süper! Hep söyledim yine söyleyeceğim; herkes en iyi bildiği işi yapmalı” mesajını paylaştı. Sarıgül, mesajını Harbiye’deki Saray Muhallebicisi’nde olduğu sırada gönderdiğini belirtti. Saray Muhallebicisi’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın ailesine ait olduğu biliniyor.İŞTE O TWEET
İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın hafta sonu Erzurum'da partisinin belediye başkan aday tanıtım toplantısında Fethullah Gülen için söylediği ‘sen kimsin, kimsin sen?’ sözlerine tepki gösteren 3 AKP'li, il yönetimdeki görevlerinden istifa etti.
Cihan Haber Ajansı'nın haberine göre, AKP İl Başkan Yardımcısı Mehmet Akif Kara ile yönetim kurulu üyeleri Nihat Arslan ve Fevzi Şanal, bugün istifa dilekçelerini partiye sundu. Kara, istifa kararını almalarında İçişleri Bakanı Ala'nın Gülen hakkındaki sözlerinin etkili olduğunu ifade etti.
İl Başkan Yardımcısı Kara, "AK Parti'den bugün itibarıyla 3 kişi istifa ettik. İl Başkan Yardımcısı olarak ben ve il yönetim kurulu üyeleri Nihat Arslan ile Fevzi Şanal, üç arkadaş istifa ettik. İstifalarımızın sebebi bir süredir kamuoyu gündemini meşgul eden '17 Aralık Operasyonu' olarak adlandıran süreçte gerek Camia ve gerek Erzurum'un manevi dinamiği Fethullah Gülen Hocaeafendi'ye karşı iftira kampanyası başlatılmıştı. Bu kampanyayı ne ben, ne de camiaya yakıştıramadım. Böyle bir söylemin oluştuğu ortamda bulunmak istemiyorum. Yapım itibarıyla samimi AK Partili olarak bu söylem içinde görev almamak için şahsi olarak istifa ettim" dedi.
İl Yönetim Kurulu üyeliğinden istifa eden Nihat Arslan ise 17 Aralık sürecinde başlayan parti üst düzey yetkililerinin açıklamaları, son olarak da Erzurumlu Ala'nın konuşmalarının bardağı taşıran son damla olduğunu ifade etti. Arslan, "Sayın Ala'nın Erzurum'da katıldığı aday tanıtım toplantısında karar verdim. Ala'nın söylemleri Muhterem Hocaefendi, Erzurumuzun manevi dinamiği, değeri, dünyaya mal olmuş bir şahsiyete ağır hakaretler, ağıza alınmayacak söylemlerden dolayı başta kınıyorum, onu da yakıştıramıyorum. Bende bu olaylardan dolayı il yönetim kurulu üyeliğinden istifa kararı aldım ve gerekçem budur. Bunun bu şekilde bilinmesini istiyorum" açıklamasında bulundu.
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/erzurumda-akp-yonetiminden-3-istifa-haberi-86714
New York Times’in başyazısında bugün Türkiye ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan vardı. Gazetenin editoryal ekibinin imzasıyla yayınlanan yazıda 17 Aralık süreciyle ilgili birtakım görüşler ve Erdoğan hakkında eleştiriler yer alıyor.
Erdoğan’ın giderek otoriterleştiğini ve hem bölge için hem de NATO’daki müttefikleri için tehlikeli olmaya başladığının ileri sürüldüğü yazıda şunlara yer veriliyor.
“Türkiye son günlerde Erdoğan ve Hizmet Hareketinin Lideri Fethullah Gülen arasında yaşanan gerginliği konuşuyor. Gerginliğin sebebi, 17 Aralık’ta başlayan ve 4 bakanın istifa etmesine de neden olan yolsuzluk iddialarıdır. Erdoğan bu iddiaları bir darbe girişimi olarak değerlendiriyor ve bunun devlet içinde kadrolaşmış gizli bir örgüt tarafından yapıldığını iddia ediyor. Bu yüzden Erdoğan, operasyonu yapan polisleri ve yargı görevlilerini görevden aldı. Daha sonra yüzlerce polisin görev yerini değiştirdi. Yargıyla ilgili yaptıkları yasal değşikliklerle hükümetin yargı üstündeki gücünü artırdı. Bütün bunlar olurken Erdoğan diğer taraftan da birçok komplo teorisi üretip kışkırtıcı ifadeler kullanıyor, hatta bu işin arkasında Amerika olduğunu iddia etti ve Amerikan büyükelçisini kovmakla tehdit etti.”
Erdoğan hakkında bu şekilde değerlendirmeler yapan gazete; “Erdoğan’ın bu tavrı siyasi manevra olabilir ve yaklaşan 30 Mart seçimlerinde daha çok oy almak için yapılmış bir hamle olabilir ancak Sayın Erdoğan bu sorunlar karşısında, işi raydan çıkarmak yerine daha adil ve şeffaf olabilir” diye ekliyor.
Gazete ayrıca; “Onun bu tavrı yeni değil, geçtiğimiz Haziran ayında Taksim meydanında gerçekleşen protestolarda da aynı tavrı sergilemişti” diyor.
Bölgede Müslüman ve Demokratik bir ülke olarak model olan Türkiye gittikçe otoriterleşiyor diyen New York Times, Erdoğan’ı Amerikan Başkanı Barrack Obama’ya şikayet ediyor. Gazetede Obama’ya yapılan çağrıda, Amerika’nın Erdoğan’la ilgili sert bir mesaj yayınlaması ve Erdoğan’ın hukukun üstünlüğüne dönmeye çağrılması gerektiği ifadesi yer alıyor.
İşadamları korkuyor
Erdoğan’ın cemaate saldırdığını, ayrıca Koç Holding gibi dev şirketleri hedef aldığını belirten dergi, iş dünyasının artık Erdoğan’a karşı cephe aldığını yazdı. İsmini açıklamadığı ünlü bir işadamının, “Ne kadar işadamının Erdoğan’ın tavrına cephe aldığını kestirmek zor, çünkü herkes isminin açıklanmasından korkuyor. Ama artık havanın her geçen gün Erdoğan aleyhine döndüğünü görüyoruz. Ya Erdoğan hemen istifa eder ya da hepimiz birlikte dibi boylarız” dediğini belirtti. Dergi, Erdoğan’ın otoriter yaklaşımı ve sertlik tavrının TL’yi dipten dibe vurdurduğunu kaydetti.
Finansal kriz riski var
Die Welt gazetesi ise FED’in politikasının Türkiye ile Arjantin’i vurduğunu ve TL’nin değer kaybettiğini yazdı. Gazete, “Türkiye’de büyük bir finans krizi korkusu gelişiyor” dedi.
Türkiye’ye türbülans uyarısı
IMF Başkanı Christine Lagarde, FED’in 85 milyar dolarlık varlık alımlarına yönelik bir sonraki geri çekilme adımının bu piyasalardaki kargaşayı artıracağını söyledi. Lagarde, FED’in bu kapsamdaki yeni kararının Türkiye ve Endonez- ya gibi sermaye çıkışlarından kolayca etkilenen ülkelerde yeni bir ‘türbülans’ yaratabileceğine işaret etti.
http://sozcu.com.tr/2014/ekonomi/ya-istifa-eder-ya-da-ulke-onunla-batar-448278/
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İran ziyareti, İsrail’de yorum ve tepkilere neden oldu. “İran, yaptırımları bypas etmek için Türkiye’ye ihtiyacı var” görüşünü öne süren Jerulasem Post gazetesine konuşan, ABD’li analistler de “İranlı altın tüccarlarının, (Türkiye’deki) yolsuzluk skandalının merkezinde yer alması, İran’ın gölge ekonomisiyle iş yapmasının tehlikelerine vurgu yapıyor” gibi savları dile getiriyor.
Jerusalem Post , Başbakan Erdoğan’ın 28-29 Ocak tarihli İran ziyaretini irdelediği haberinde iki ülkenin Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’ni kurmayı, ikili ticareti önümüzdeki birkaç yılda 30 milyar dolara çıkarmayı planladıklarına dikkat çekiyor.
Bu çerçeve görüşlerine başvurulan İsrail’deki Begin-Sedat Stratejik Etüdleri Merkezi Müdürü Prof. Efraim İnbar ziyaret için “Bu, nükleer anlaşmasıyla genişleyen ekonomik ve siyasi trendin devamıdır” nitelemesini yapıyor ve “Türkiye’nin İran’ın enerjisine ve pazarlarına, İran’ın ise, yaptırımları bypas etmek için Türkiye’ye ihtiyacı var” düşüncesini ifade ediyor.
Jpost, haberinde ABD’li analistlerin görüşlerini de yansıtıyor. Gazeteye konuşan Washington’daki düşünce kuruluşlarından Demokrasileri Savunma Vakfı’nın Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer, “Türkiye’nin İran ile ekonomik ve siyasi ilişkileri, Türk siyasi elidinin İran’ın yer altı dünyası ile bağlarının AKP hükümetini skandala sürüklemesinden sonra bile gelişmeye devam ediyor” görüşünü öne sürüyor.
Schanzer “İranlı altın tüccarları, bu skandalın merkezinde yer almaları, İran’ın gölge ekonomisiyle iş yapma tehlikelerine vurgu yapıyor” diye ekliyor.
JPost’a da konuşan American Enterprise Enstitüsü uzmanlarından Michael Rubin de, yolsuzluk skandalı, kamuoyuna yansımadan önce, Erdoğan’ın “İran’a yaptırımların üstesinden gelmeye yardım etse de Saray tarafından Batı yanlısı bir lider olarak kabul edildiğini” savundu.
Ancak skandalın patlak vermesi ile durumun değiştiğini ve Erdoğan’ın ise İran lehinde “bir tercih” yaptığını öne süren Rubin “Erdoğan kendi komplo teorilerine inanıyor, derinlemesine Yahudi karşıtıdır, İsrail’in Yahudi devleti olarak ortadan kaldırılması arayışında ve ideolojik müttefik olarak Batı’dan çok İran’ı görmeye eğilimli çünkü İran,en az, ülkesinde kalan az sayıda Yahudi’ye, gazeteleri, bankaları ve ‘faiz lobisi’ni kontrol etmelerine izin vermiyor” iddiasında bulundu.
http://www.odatv.com/n.php?n=yahudi-karsiti-israili-ortadan-kaldirmak-istiyor-2801141200
Çözüm süreci kapsamında Öcalan'la görüşmelere devam eden BDP heyeti, daha önce Abdullah Öcalan'ın Kandil'deki KCK yöneticilerine yazdığı 20 sayfalık mektubun yanıtını almak için dün Irak'a giderek Kandil dağına çıktı.
BDP'nin Grup Başkanvekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken, KCK yönetiminin Abdullah Öcalan'a yazdığı 7 sayfalık yanıt mektubunu alarak Türkiye'ye döndü. KCK yönetiminin Öcalan'a gönderdiği 7 sayfalık mektubun, örgütün bütün birimlerinin görüşleri alındıktan sonra kaleme alındığı kaydedildi.
Kuzey Irak'taki bir gazeteye konuşan KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık ise, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kalması veya gitmesinin çözüm sürecini etkilemeyeceğini savundu.
"ERDOĞAN'IN KALMASI VEYA GİTMESİ SÜRECİ ETKİLEMEZ"
KCK Yürütme Konseyi Eş başkanı Cemil Bayık ise, Kuzey Irak'ta Kürtçe yayımlanan Kurdistan Niwê gazetesine konuştu. AKP ile CHP'nin çözüm kilidinin PKK'nın elinde olduğunu ileri süren Bayık şöyle dedi: "PKK olmadan Başbakan Erdoğan kendini bu krizden kurtaramaz. Bugüne kadar PKK ile hükümet arasında yapılan görüşmeler ve toplantılar, kanunsuz ve yasal dayanağı olmadan gerçekleştirildi. Yapılan görüşmelerin yasal dayanağı olmadığından taraflar arasında sıkıntıya yol açıyor. AKP kendini bu krizden kurtarmak istiyorsa PKK ile görüşmelerini yasal zemine dayandırıp, sorunun çözümü için demokratik adımlar atmalıdır. Bu krizden kurtulmanın başka yolu yoktur. Oslo ve İmralı'da yapılan görüşmeler, Erdoğan hükümeti ile gerçekleştirildi. Başbakan Erdoğan'ın kalması da gitmesi de bu çözüm sürecini etkilemez."
http://www.odatv.com/n.php?n=erdogan-olmasa-da-olur-2701141200
CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Sarıgül, Fatih Kocamustafapaşa Meydanı'nda vatandaşlara seslendi.
"Bazılarının bazılarıyla perde arkasında neler konuştuğunu biliyoruz. Çünkü kuşlar bize, ak güvercinler bize gelip anlatıyorlar. Şimdi istiyorlar ki Sarıgül kavga etsin. İstiyorlarki Sarıgül sinkaflı konuşsun. İstiyorlarki Sarıgül'ü kendi bataklıkları içine çeksinler. Şimdi bazıları bizi onları takip etmemizi istiyorlar. Kendi karanlık lüzumsuz evlerdeki o kutulardaki tuzaklarına bizi çekmek istiyorlar. Ama artık gündemi onlar tayin etmiyor. Gündemi biz tayin ediyoruz. Niye biliyor musunuz? Geçen hafta biz Sinan Erdem'deydik. Şimdi onlar orada. Sizlerden ricam şu; hep beraber şöyle bir ıslık çalalım Sinan Erdem'dekiler duysunlar. Duyacaklar merak etmeyin. Heyecanlarını anlıyorum. Enerji düşüklüklerini anlıyorum. Çünkü gitme vakti geldi, gitme vakitlerini geciktiriyorlar."
"BUGÜN BAŞKA BİR KONUŞMAM VARDI AMA O DOSYADA BEKLİYOR"
İstanbul'u 20 yıldır aynı anlayışın yönettiğini belirten Sarıgül, "Fakat Kadir abi alınmasın. İstanbul Büyükşehir Belediye başkanını arıyoruz ve göremiyoruz. İstanbul'da bugün başka bir konuşmam vardı ama o dosyada bekliyor. O konuşmayı ben siyasi adabım, kültürüm, Ali Topuz'dan, Aytekin Kotil'den almış olduğumu siyasi terbiyem gereğim o konuşmayı bugün yapmıyorum. Ama birgün genel başkanımız Kılıçdaroğlu, Sarıgül o konuşmayı yap derse o konuşmada öyle cevaplar var ki ama ben belediye başkanı adayıyım. Nezaketimi, zerafetimi, kampanyada söz verdim, kötüleme yapmayacağım. Sadece kendi projelerimi açıklayacağım. Şunu bilin ki bu kardeşinizin veremeyeceği cevap yoktur" şeklinde konuştu.
"SARIGÜL'Ü HUKUKSUZ DİNLEDİKLERİ BELGELERİ ŞU ANDA BENİM ELİMDE"
Sarıgül konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Basın mensubu arkadaşlarım saat 15.45.50 saniyedeyiz. Şu an itibarıyle Sarıgül ile ilgili açılmış en ufak bir dava yok, soruşturma yok. Ama 15 saniye sonra ne olacağı belli değil. Bunu niye söylüyorum. Cep telefonlarınızla özgürce konuşabiliyor musunuz? Bu ülke Erbakan hocayı yaşadı. Ecevit'in başbakanlığını, Türkeş'i yaşadı. O günlerde bu kadar özgürlük dışı bir olay var mıydı? Şimdi bakkalla konusan kasapla konuşsan diyorki abi telefonla konuşmayalım. Hani ileri demokrasi? Mustafa Sarıgül'ü hukuksuz dinledikleri belgeleri şu anda benim elimde. Buradan şunu söylüyorum. Korkutamazsın, durduramazsın, döndüremezsin beni".
Antalya'da partisinin İl Başkanlığınca düzenlenen dayanışma yemeğine katılan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, , "Bütün valiler, kaymakamlar, holding patronları AKP'ye çalışıyor. Bedduacı da çalışıyordu. Şimdi çalışmayacağını ilan etti. Ortaklık bozuldu" dedi.
PARTİ DEĞİL ŞİRKET
AKP hakkında son 12 yıldır dile getirdikleri tüm iddialarının artık ispat noktasına geldiğini kaydeden Selahattin Demirtaş, "Dosyalar ortalığa saçılmadan önce AKP'nin ne mal olduğunu anlatıyorduk. AKP'nin anonim bir şirket olduğunu defalarca söyledim. Şirketin ortakları, şubeleri var. Ticari karı, bilançosu var" dedi.
İKİNİZ BİZİ DİNLEDİNİZ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen'in internet üzerinden yayılan konuşmalarında bu durumun açıkça orta çıktığını kaydeden Demirtaş, "Usulsüz dinleme, hukuksuz dinleme yapılmış diye rahatsızlar. Biz mi yaptık, siz birbirini dinlediniz. İkiniz daha çok bizi dinlediniz. Siz, bizi hukuksuz dinlediniz, kayıtlar tuttunuz, hukuksuz operasyonlar yaptınız. Önceden şirket tıkır tıkır çalıyor. Paralar geliyor, eşit dağılıyor. Öküz ölünce ortaklık bozulunca foyaları ortaya çıkmaya başladı" diye eleştirilerine devam etti.
VAİZLİK DEĞİL VALİZCİLİK YAPIYOR
Gelinen aşamanın sadece buzdağının görünen yüzü olduğunu kaydeden Demirtaş, "Asıl meseleler daha ortaya çıkmadı. Vicdanı temiz, hukuktan yana savcılar olsa hem cemaatin paralel pisliklerini, AKP'nin rüşvetçi pisliklerini ortaya çıkarsa diliniz tutulur" dedi.
Demirtaş, "Allah aşkına bir din adamının konuşması böyle mi olur? Şirket, para, alıveriş konuşuyor. Ananas konuşuyor. Tek bir dinle ilgili cümle göremezsiniz. Bu nasıl vaizdir? Vaizden çok valizcilik yapıyor" dedi.
BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bunun karşısında Başbakan Erdoğan, ve bakan çocuklarının da "ihaleleri milyon dolarları, şirketleri, villaları, havuzu, bahçe duvarını" konuştuklarını iddia ederek, "12 yıldır bu siyaseti İslamiyet adına yapıyorlar" diye konuştu.
http://www.odatv.com/n.php?n=vaiz-degil-valizci-bedduaci-2601141200
Fethullah Gülen’in internete sızdırılan telefon görüşmelerinde yer alan “Uganda’dan gelen ananaslar” konusu çok konuşuldu. Buna göre; işadamlarına Cemaat aracılığıyla Uganda'da yetiştirilen ananaslar hediye ediliyordu. Başbakan Erdoğan buna gönderme yaparak “Ananas devleti kurdurmayız” dahi dedi. Erdoğan son olarak “Ananaslar gelip gidiyor. Bu bildiğiniz ananas değil anlıyorsunuz. Ananas bunun kod adıdır kod” açıklamasını yaptı.
Cemaat’in işadamları kuruluşu TUSKON ise "Hediyeleşmek Anadolu insanının gelenek, göreneği ve karakteristik özelliğidir. Bunların alaya alınmasını ve arkasında başka şeyler varmış iması ile topluma lanse edilmesini reddediyor ve iddia sahiplerine iade ediyoruz" dedi.
Yetmedi…
Cemaat Başbakan Erdoğan’ı “ananas” üzerinden yaptığı bir haberle de vurdu.
Cemaat’e yakınlığıyla bilinen rotahaber sitesinin haberine göre; Başbakan Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan ananası çok seviyordu, hatta yurt dışı ziyareti sırasında, Başbakan o ülkenin Meclis Başkanı tarafından hediye edilen bir koli ananası eşi Emine Erdoğan'a götürmüştü.
İşin çarpıcı yanı; söz konusu ayrıntının kaynağı, bugün hükümetin medyadaki seslerinden olan Sabah’ın 2003’te yayınlanan haberiydi.
Rotahaber’in bu haberi, Cemaat’in asli sesi Zaman’ın web sitesinde de manşet yapıldı.
Zaman’da “Erdoğan, eşine koliyle ananas getirmiş” başlığıyla verilen haberde görsel olarak da, tıpkı Rotahaber’in yaptığı gibi fotoşoplu bir görsel kullanıldı.
Görselde; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan'ın birlikte çekilmiş fotorafına ananas montajı yapıldı.
Cemaat’in bu salvosuna karşı, hükümet medyası ise (Yeni Şafak, Takvim vb.) haberin içeriğinden ziyade fotoğrafın montaj olması üzerinden savunmaya geçti ve fotoğrafın orjinalini yayınladı.
İŞTE ZAMAN’IN O MANŞETİ:
İŞTE FOTOĞRAFIN ORJİNALİ:
Bununla birlikte Cemaat'in televizyon kanallarından Bugün TV'den Fatih Akalan da twitter'dan "Başbakan'ın Arjantin'den getirdiği ananaslar" diyerek aşağıdaki fotoğrafı paylaştı:
Meclis Genel Kurulu'ndaki HSYK görüşmelerinde kavga çıktı. Meclis TV yayını kesildi.
Bu sırada CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan'a yumruklu saldırı düzenlendi. Baygınlık geçiren milletvekillerin olduğu, bazı milletvekillerinin hastaneye götürüldüğü belirtildi. CHP grubu genel kurulu terkettihttp://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/mecliste-yumruklar-konustu-h21474.html
“One minute” olayının yaşandığı, Davos toplantısının moderatörü, Washington Post gazetesinin tanınmış yazarlarından David İgnatius, yükselen piyasalardaki sorunlar üzerinde durduğu yorumunda son 10 yılda bir "yıldız" gibi parlayan Türkiye’nin “şaşırtıcı” olarak “yeni sorunlu ekonomi” hale geldiğini savundu.
David İgnatius, ABD’nin ekonomik temellerinin eskiden sanıldığından güçlü, BRİC’ler olarak bilinen Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin gibi “yükselen piyasa devleri”nin ise sanıldığından zayıf olduğuna dikkat çekti.
Küresel yatırım bankacılığı kuruluşu Goldman Sachs tarafından geçen ay yayımlanan bir raporda beklentilerdeki değişikliklerin özetlendiğini anlatan İgnatius, “Raporu yazanlar, Çin, Brezilya, Rusya, Türkiye ve yatırımcıların diğer gözdelerindeki ekonomik zorlukların, sadece konjonktürel olmadığını, yükselen piyasaların önemli bir yeniden değerlendirmeyi gerektirdiği uyarısını yaptılar” diye yazdı.
“YENİ SORUNLU EKONOMİ, SON 10 YILDA YILDIZ GİBİ PARLAYAN TÜRKİYE”
Çin, Brezilya gibi ülkelere ilişkin son değerlendirmelere yer verdikten sonra “Diğer şaşırtıcı yeni sorunlu ekonomi, son 10 yılda bir yıldız gibi parlayan Türkiyedir” diyen İgnatius, Türkiye’nin “GSYH’sının yüzde 45’ine eşit ağır dış borcu” nedeniyle “yükselen piyasalarda olası bir hissiyat değişikliğine en çok kırılgan ekonomilerden biri” olarak nitelendiğini belirterek şöyle devam etti:
“Türkiye’nin aynı zamanda iç siyasi gerginlikleri de var. Birkaç yıl önce Süpermen olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, iç yolsuzluk skandalı ve İslami siyasi tabanındaki çatlağı ile başa çıkmaya uğraşıyor. Bazı analistler de Erdoğan’ın Türkiye’nin popüler Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bir meydan okuması ile karşı karşıda kalacağını öngörüyorlar.”
http://www.odatv.com/n.php?n=superman-recep-batman-gule-karsi-2301141200
Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı
belgeye göre, Adalet Bakanı Müsteşarı Kenan İpek, İzmir’deki yolsuzluk
operasyonu sürerken Başsavcı’yı arayarak soruşturmanın bir an önce
bitirilmesini istedi
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
partisinin dünkü grup konuşmasında AKP’nin İzmir’deki yolsuzluk
operasyonuna nasıl müdahale ettiğine ilişkin bir belge açıkladı.
Konuşmasına “dehşet verici bir belge açıklayacağım” diye başlayan
Kılıçdaroğlu, İzmir’de yolsuzluk operasyonu sürerken, Başsavcı’nın
tuttuğu tutanağı göstererek, AKP’nin yolsuzluk operasyonuna nasıl
müdahale ettiğini ortaya koydu.
Tutanağa göre; Adalet Bakanı Müsteşarı
Kenan İpek, Başsavcı’yı arayarak devam eden yolsuzluk soruşturmasının
bir an önce bitirilmesini ve Cumhuriyet Savcısının değiştirilmesini,
makamda beklediğini, sonucun kendisine bildirilmesini istiyor. Başsavcı
ise hukuka aykırı bir işlem yapılmadığını belirtiyor. İpek ardından,
Başsavcıyı tekrar arayarak “Şu saatte git Cumhuriyet Savcısını değiştir,
bu soruşturmayı durdur. Bunu yapmazsanız sonuçlarına katlanırsınız”
diyerek telefonu kapatıyor.
Tutanağı açıkladıktan sonra Kılıçdaroğlu
şöyle devam etti: “Bu adalet bakanına sesleniyorum. Sen o müsteşarı
yerinde tutacak mısın? Yerinde tutuyorsan o işin sorumlusu sensin.”
Kılıçdaroğlu Suriye’ye giden TIR’larda “silah var” dediği için
kendisinin vatanseverliğinden şüphelendiğini söyleyen Başbakan Erdoğan’a
da yanıt olarak “Kimin vatansever olduğuna vatandaş karar verir. Ben
cebimi doldurup bir gün ABD’ye kaçmayacağım. Ama senden şüphe ederim”
dedi.
‘Ülkenin meşruiyetini tartışmaya açtın’
Kılıçdaroğlu açıklamasının devamında şu
ifadeleri kullandı: “Şimdi TIR, benden habersiz aranamaz. Diyelim ki sen
eroin kaçakçısısın, üç tane de MİT’çi buldun. ‘Arayamazsınız’ denecek.
Böyle bir saçmalık olur mu? Savcıya ihbar geldiğinde savcı gider, durumu
öğrenir, belgelendirir, varsa suç konusu rapora bağlar, Başbakan’a
gönderir, soruşturma açmak istiyorum. Neden? Şu şu belgeler vardır diye,
sen izin verip vermemekte o zaman serbestsin. Ya onun içinde insan
kaçırsalar ne yapacağız? Eroin kaçırsalar ne yapacağız? Silah
kaçırıyorlar, sen Türkiye Cumhuriyeti’nin saygınlığını uluslararası
alanda tartışmaya açtın.”
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Türk-İş Başkanı ile yaptığı görüşmenin ardından gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulundu.
- İnsani, yardım malzemelerini gizlemenin hiç bir mantığı yok. Bu tırlarla silah taşınıyor. Kimse kimseyi kandırmasın. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin uluslararası alanda meşruiyeti tartışılır konuma getiriliyor. 90 yıllık birikimi uluslararası alanda tartışma konusu yapamazsınız hakkınız yok buna.
- Ne zamandan beri Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Suriye'nin içişlerine doğrudan müdahale edip silah desteği vermeye başladı. Bunu kabul etmek doğru değil. Bu tırlara MİT'E ait tırlar deniyor. Arama yapılamaz. Benim bildiğim kadarıyla Milli İstihbarat Teşkilatı'nın silah kaçakçılığı yapmak gibi bir görevi yok.
- Milli İstihbarat Teşkilatı'nın yasasına baktığınızda, örgütün operasyonel eylem yapma yetkisi de yok. Sadece istihbarat toplar ve sayın Başbakana sunar bu kadar. Yasadışı bir işlemin içine Türkiye Cumhuriyeti sokulmuş durumda. Yarın bunun hesabını kim verecek.
https://www.blogger.com/blogger.g?blogID=1430321888638235081#editor/target=post;postID=6484139358382958993
Sarıgül'ün konuşmasından satırbaşları şöyle:
- CHP adayı olmak demek ülkemize sahip çıkmaktır. CHP adayı olmak, Mustafa Kemal Atatürk'ün adayı olmaktır. Hepimiz Mustafa Kemal'in askerleriyiz.
- Sevgili kardeşlerim, İstanbul ülkenin birliğinin başkentidir. İstanbul her devri içinde barındıran önemli bir dünya kentidir. İstanbul'da huzur varsa dünyada huzur varsa. İstanbul'da huzuru sağlayacak kadro burada. Bizler Cumhuriyet Halk Partisi'nin başkan adaylarıyız, 30 Mart'tan sonra da başkan olacağız. Şuan yasa gereği adayız. Biliyoruz ki 30 Mart akşamı 20.30'da birçok arkadaşımızla birlikte İstanbul'umuza hizmeti hep birlikte yapacağız.
- Her gün trafikte ömür tükeden memurlarımız, esnaflarımız belediye başkanlarını bekliyor. Toplum içinde bir türlü yerlerini alamayan engelli vatandaşlarımız belediye başkanlarını bekliyor. Muhtarlarımızla İBB'yi yönetmeyi Allah'ım bana kısmet etsin. Bütün muhtarlarımız, STK'larımız, üniversitelerimiz bizleri bekliyor. İnanç, kültür merkezlerimiz ve de bağımsız yargı, objektif düşünen, Türkiye Cumhuriyeti'nin dürüst emniyet mensupları da bizleri bekliyor.
- Buradan bütün belediye başkanlarımla birlikte şu sözü veriyorum. Başkan olduğumuzda geldiğimiz yeri unutmayacağız, nankör olmayacağız. Ben değil her zaman biz diyeceğiz. Benim belediye başkanlarım sabah 06.00'da kalkacak gece 11.00'e kadar koşacak. Hiçbir siyasi parti ayrımı gözetmeyecek. Ötekimiz olmayacak. Başı açık olan da bizim kapalı olan da...
- Haftalardır büyük bir heyecanla dolaşıyorum. Gittiğimiz yerlerde gördüğüm manzara şudur. İstanbul'da yurttaşlarımız yeni bir heyecan arıyor. Yurttaşlarımız bir değişim istiyor. İstanbul'da vakit tamamdır. Değişimin zamanı gelmiştir. Bu değişimi hep beraber sağlayacağız, hiç merak etmeyin.
TMSF YORUMU: DURDURAMAZSINIZ BENİ!
- Sevgili belediye başkanlarım... İstanbul'da mevcut iktidarın gitme vakti geldi. Fakat gitmeyecekler. Bu saatten sonra evinize, gece saat 02.00'de emniyet mensuplarını gönderebilirler. Sakin olun, çünkü onlar batan güneş! Doğan güneş sizsiniz.
- Zannettiler ki Sarıgül'ü korkutabilirim. Durduramazsın beni!
- Dün akşam saat 16.30'dan sonra şimdi artık başka bir Sarıgül var. Göreceksiniz!
- İnterneti dahi kesecekler. İnternette dahi bizi yok etmeye çalışacaklar. Onların gücü yetmeyecek.
PROJELERİMİZİ GÖRDÜKÇE DAHA ÇOK SAVCI GÖNDERECEKLER
- İstanbulumuzda trafik çilesini kademeli olarak sona erdireceğiz. Metro, raylı sistem ve deniz taşımacılığına büyük önem vereceğiz. Bütün bu projeleri kampanyamızın son 20 gününde açıklayacağız. Çıldıracaklar. Projelerimizi gördükçe daha fazla savcı gönderecekler. Ama korkunun ecele faydası yok.
- Mahallelerde yaşam merkezleri kuracağız. Her mahallede dostluğu dayanışmayı muhteşem bir noktaya taşıyacağız. İstanbul'da artık ben yaptım oldu mantığına son vereceğiz. İstanbul'da benim doğrularımın dönemi bitiyor, kentin doğrularının dönemi başlıyor. Buradan söz veriyorum; İstanbul artık Ankara'dan yönetilmeyecek. Mahalle mahalle, sokak sokak, ev ev dolaşacağız. Her gittiğimiz eve sevgi, dostluk, kardeşlik ekelim. Kardeşlerim; bakın! Şu söylediğimi unutmayın; Artık altı okun yayı gerilmiştir. Hedefimiz yapacağımız hizmetlerle CHP'nin bayrağıın en yükseğe çekmektir.
TAKSİM'DE ÜÇ AĞACA TAHAMMÜL EDEMEYENLER SARIGÜL'E HİÇ TAHAMMÜL EDEMİYORLAR
- CHP'nin gurur ve zafer günleri önümüzde. Cesur olacağız. El ele kol kola omuz omuza vereceğiz. Bu mücadele bizim mücadelemiz. Bunun önünde hiç bir güç duramaz. Biz yurttaşlarımızın yüzde 50'sini değil, yüzde 100'ünü kucaklayacağız.
- Ben başkanlığa aday değilim. Ben büyüklerimizin evladı, gençlerimizin ağabeyi olmaya adayım.
- Taksim'de üç tane ağaca tahammül edemeyenler Sarıgül'e hiç tahammül edemiyorlar. TMSF dediğiniz yer bizim belediyemize çok yakın. Bu TMSF'deki adamlar, binalarının iskanlarını almak için bana defalarca geldiler. Onlarla sohbetlerimiz oldu. Sarıgül, 15 yıldır belediye başkanı, 16 sene önce bir olay olmuş da, sonra ne olmuş, bir devletin kurumu kendini bir siyasi parti il başkanlığı yerine koyumuş, seçimlere 73 gün kala saat 16.10'da yazı gönderiyor: Sarıgül'ün malvarlığına el koyduk!
GEZİ'DEKİ KAYBETTİKLERİMİZİN HESABINI NASIL VERECEKLER!
- Sen kardeşim, halkın verdiği yetkiyi devlet gücü olarak kullanarak onları yapabilirsin. Ama sandığa nasıl ipotek koyacaksın?
- Ne çocuklarıma ne de yakınlarıma haram parayı rabbim bana kısmet etmesin. Siz beni yıllardan beri biliyorsunuz. Ben sizlerle hep beraberim. Şunu bilesiniz ki; anketlerde önce yüzde 25 dediler, 28 dediler. Şimdi baktılar ki barajı geçtik...
- Ben evlatlarıma her şeyin hesabını veririm, ama bunlar Gezi'de kaybettiklerimiz için nasıl hesap verecekler!
- Her sorularının aslanlar gibi cevabı var. Hiç merak etmeyin CHP Gençlik Kolları'nın gücünü onlar daha bilmiyorlar. Bugüne kadar başka bir platformda şimdi yandaş medyaları onların olsun, sokaklar ve duvarlar bizim olsun.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/31021/Sarigul__Durduramazsin_beni_.html
HSYK’nın yeni kararnamesiyle 20 savcı tayin edildi. Ergenekon, Balyoz, Odatv soruşturmalarını yürüten kritik görevdeki savcılar İstanbul dışına düz savcı olarak atandı. ‘Yolsuzluk ve rüşvet’ soruşturması savcılarının da görev yerleri değiştirildi
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) dün açıkladığı yargı kararnamesiyle 20 savcının görev yerlerini değiştirdi. Eski Ergenekon ve Balyoz savcıları İstanbul dışına tayin edilirken, Hatay’da mühimmat yüklü TIR’da arama yapmak isteyen savcı da Mersin’e atandı.
Ergenekon savcıları İstanbul dışına
Ergenekon, Balyoz ve Odatv gibi davalarda görev alan İstanbul Başsavcıvekillerinden Fikret Seçen Gebze’ye, Cihan Kansız Sakarya’ya, Ercan Şafak Kocaeli’ye, Savaş Kırbaş da Gaziosmanpaşa’ya düz savcı olarak atandı. Ali Güngör ise Anadolu yakasına tayin edildi. Savcı Cihan Kansız Odatv ve Ergenekon iddianamesini yazan ve sanıklar hakkında ağır cezalar isteyen savcı olarak biliniyordu.
Yolsuzluk savcılarına atama
Ergenekon savcısı olarak tanınan, Hrant Dink soruşturmasını halen yürüten ve ‘2’nci yolsuzluk’ soruşturmasıyla adından söz ettiren Savcı Muammer Akkaş da yeni HSYK kararnamesiyle Tekirdağ’a atandı.
Muammer Akkaş, ‘yolsuzluk ve rüşvet’ soruşturmasının ikinci dalgası için düğmeye basmış ve ardından dosyadan alınmıştı. Daha sonra soruşturma dosyasını alan 5 savcı arasında bulunan İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Oktay Erdoğan da kararnameye girdi. Erdoğan, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği’ne tayin edildi.
TIR’da arama yapamayan savcı Mersin’e atandı
HSYK kararnamesiyle görev yeri değişen savcılar arasında Hatay’da mühimmat yüklü TIR’da arama yapması engellenen TMK 10’uncu maddesiyle görevli yetkili Adana Cumhuriyet Savcısı Özcan Şişman’da yer aldı. Mersin Cumhuriyet Savcılığı’na atanan Şişman, Hatay’da 1 Ocak 2014’de ihbar sonucu durdurulan TIR’da arama yapmak istemiş, MİT görevlileri tarafından engellenmişti.
İzmir yolsuzluk operasyonu savcısı
İzmir’de Liman İşletmesi’ne yönelik düzenlenen yolsuzluk operasyonunda Binali Yıldırım’ın bacanağı Cemalettin Haberdar’ı da sorgulayan Başsavcıvekili Ali Haydar ise Karşıyakaya düz savcı olarak atandı. Savcı Ali Haydar daha önce İstanbul’da Özel Yetkili Savcı göreviyle Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında görev almıştı. İzmir’deki yolsuzluk soruşturmasında gözaltı listesindeki 10 kişinin geçen hafta 24 saat geçmesine rağmen yakalanamaması üzerine, Başsavcıvekili Haydar devreye girmişti.
Çolakkadı mahkemesiz kaldı
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nde görevlendirilen İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı’nın henüz kurulmamış bir mahkemeye atanmış olması dikkat çekti. B binasının dahi olmadığı mahkemenin başsavcısı olarak atanan Çolakkadı’nın nerede kalacağı ise merak konusu. Yargıtay’ın iş yükünü azaltması amacıyla kurulmaları planlanan bölge idare mahkemeleri 7 yıldır gündemde. Türkiye genelinde 15 ayrı Bölge Adliye Mahkemesi kağıt üzerine kurulu. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, İstanbul, Kırklareli, Edirne, Tekirdağ, Kocaeli, Sakarya ve Düzce’yi kapsıyor.
İstanbul’a yeni Başsavcı
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na ise Bakırköy Başsavcısı Hadi Salihoğlu atandı. Salihoğlu atama kararını TV’den öğrendi. Salihoğlu 2003 yılında bombalı saldırıdan yaralı olarak kurtulmuştu.
Bozdağ inceleme izni verdi
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcıvekili Zekeriya Öz ve Savcılar Muammer Akkaş ile Celal Kara için inceleme izni verdi. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Üçüncü Dairesi, aralarında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı, Başsavcıvekili Zekeriya Öz, Savcılar Muammer Akkaş ve Celal Kara’nın bulunduğu savcılar ile İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok hakkındaki ihbar ve şikayetler nedeniyle inceleme yapılmasına karar vermişti. HSYK’dan inceleme kararı, Kurulun Başkanı olan Adalet Bakanı Bozdağ’ın onayına sunulmuştu.
Savcılar Kansız’ın odasında toplandı
Atama kararlarının duyulmasının ardından Başsavcıvekili Cihan Kansız’ın Çağlayan Adliyesi’ndeki odasında tayin olan savcılar toplandı. Toplantıya daha önce Bakırköy Adliyesi’ne atanan Zekeriya Öz’ün de katılması dikkat çekti. Bakırköy Adliyesi’ne atandıktan sonra göreve başlayıp ardından da yıllık izne çıkan Öz, Bursa’ya gideceğini söylemişti. Ancak Öz, atama kararının ardından spor kıyafetiyle Çağlayan Adliyesi’ne geldi. Öz, Kansız’ın odasına çıkarken “Geçerken uğradım” dedi.
‘Özel yetkililer’ hala görevde
AKP’nin yargı içindeki Cemaat’e yakın savcıları görevden almasını Avukat Zeynep Küçük Aydınlık’a değerlendirdi: “Özel Yetkileri kaldırılarak görev yerleri değiştirilen Savcılar, Ergenekon ve devamı davaların”soruşturma aşamasında önemli rol üstlenmiş ve bu günkü hukuka aykırı sonucun ortaya çıkmasında önemli etkileri olmuş kişilerdir. Yapılan atamaları bu yönüyle değerlendirdiğimizde olumlu gözükmekle birlikte, aynı savcıların Hükümeti hedef alan operasyonlardaki rolleri dolayısıyla böyle bir tasarrufa konu edildiklerini düşünüyorum.
Ergenekon hakimlerini görmezden gelemeyiz
Milli orduya kumpas olarak değerlendirilen ve Adalet Bakanı’nın bu günkü açıklamalarına da konu olan Ergenekon davasının kovuşturma aşamasında görev almış olan savcılar Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın, ve hakimler Hasan Hüseyin Özese, Sedat Sami Haşıloğlu, Hüsnü Çalmuk ile dosyaya sonradan atanmış olan diğer hakimlerin halen görevde tutulmaya devam edildiğini de göz ardı etmemek gerekir. Ergenekon davası sırasında pek çok hukuksuzluğa imza atan ve tüm taleplerimize rağmen haklarında hiç bir işlem yapılmayarak hukuki korumaya alınan bu kişilerin Bakan’ın da şikayetçi olduğu uzun tutukluluk konusu başta olmak üzere pek çok hukuka aykırı karara imza atmış olduğu dikkate alınarak, öncelikle dava dosyasından el çektirilmeleri konusunda gerekli işlemlerin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Ancak bu koşullar altında yargıdaki hukuk dışı yapılanmaya son verilmesi adına adım atılmış olduğunu kabul edebilirim.”
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/31749-yargidaki-ceteye-ilk-nester.html
Cemaat'e yönelik Emniyet'te başlayan temizlik operasyonunda büyük bir hamle yapan hükümet, dün gece 500 emniyet görevlisinin görev yerini değiştirdi. Daha önce kendi atadığı müdür yardımcılarını da görevden aldı
Emniyet'te Cemaat'e yönelik başlatılan temizlik operasyonunda dün Ankara'da 6 Emniyet Müdür Yardımcısı görevden alındı. Görevden alınan 3 Emniyet Müdür Yardımcısı rüşvet yolsuzluk operasyonunun hemen ardından göreve getirilmişlerdi. Ankara Emniyet Müdür Yardımcıları Arif Canlı, Hasan Karaca, İbrahim Çapan, İbrahim Pala, Savaş Demirel ve İsmail Özyardımcı görevden alınarak Elmadağ'daki polis okuluna gönderildi.
Dün gerçekleştirilen görevden almalar sonucu başta Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi (KOM) olmak üzere Emniyet Genel Müdürlüğü'nde (EGM) bir gecede 500 kişinin görev yeri değiştirildi.
EGM'de dün geceyarısı gerçekleştirilen görevden almalarda KOM Daire Başkanlığı'nda Şube Müdürleri Mikail Uçak, Serkan Gürkan, Nadir Koçak, Tarkan Şahin, Adem Şahin ve İsmail Çakır görevden alındı. Asayiş, Personel, Güvenlik Daireleride dahil birçok şube müdürü, amir ve memurun görev yeri değiştirildi.
Bilgisayarlar kilitlendi
Emniyet Genel Müdürlüğü'ndeki çok sayıda personelin görev yeri değiştirilmesi üzerine nerede görevlendirildiklerini öğrenmek isteyen emniyet personeli, aşırı yüklenme nedeniyle bilgisayarları kilitledi.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/31704-bir-gecede-500-polis-gorevden-alindi.html
- Şike davası... Fenerbahçe için çok mücadele ettiniz. Birçok Fenerbahçe taraftarı sizlerin bu savcılara karşı dik durduğunuzu söyledi. Peki, söz ettiğiniz ekip tarafından suçlandınız mı?
Evet. Bir gün sabaha karşı evimi 10 adam bastı. Polis evin her tarafını aradı. Masanın üzerinde ruhsatlı silahım vardı, “Onu da kontrol edelim” dedi. Bir gün de, İnönü yokuşundan stadın (Beşiktaş İnönü) oraya inerken bir sivil, bir trafik ve bir de toplum polisi aracı ters yönden gelerek üç taraftan çevirdiler. 20 dakika sövdüler. Yanımda çaycım vardı, “Abi aşağıya inme. Sana bir şey yaparlar” dedi, inmedim. Zekeriya Öz, bana örgüt kurmaktan dolayı dosya açtı. 7-8 ay soruşturma yürüdü.
- Neden soruşturma başlatıldı?
Ona (Zekeriya Öz) göre bir çeşit avukat örgütü kurmuşum.
- Şike dosyası da tıpkı Ergenekon ve Balyoz davaları gibi mi?
51 yaşına gelmiş bir adamım. Bu ülkede 12 Eylül dışında gerçekçi bir darbeyi asla görmüyorum. Tüm davalar Fenerbahçe dosyasındaki gibi. Önce bir kozmik oda yapıyorsunuz. Federasyonun içinde kuruyorsunuz. UEFA’dan adamları çağırıyorsunuz. Fransızca konuşan iki Türkiye Futbol Federasyon yetkilisi de “Bak bu belge böyle, bu belge şöyle” diye bunları tercüme ediyor. Adamlar bir bakıyor ki soruşturmayı yürüten savcı bunlarla görüşüyor ve UEFA’nın kafasında bir görüş oluşturuyorlar.
Aynı ekip işbaşında
- Yani Fenerbahçe’yi Avrupa’ya şikâyet eden ve yanlış bilgiler verdiğini söylediğiniz kişiler Türkiye’deki bir ekip midir?
Kesinlikle.
- Söz ettiğiniz kişiler aynı ekipten mi?
Tabii ki... Bu dosyayı oluşturup, savunma hakkı olmaksızın UEFA’nın kafasına bunları sokan onlardır. Bunların içerisinde kaç Trabzonlu var? Bakın, içlerinde kaç Franco var? Ayrıca soruyorum: Kupa isteyen bir takımın hangi antrenörü, hangi sporculara, nasıl konuşmuştur?
‘Yıldırım yargılanıyorsa, Cemaat’in başı da yargılanmalı’
- Trabzonspor başkanlık seçimleri oldu. Sayın İbrahim Hacıosmanoğlu başkanlığa seçildi ve Başbakan’dan kendisine tebrik mesajı geldi. Fenerbahçe başkanlık seçimlerini ise Sayın Aziz Yıldırım kazandı. Seçim sonrası Başbakan, Yıldırım’ın projeleri için, “Bu kadar borçla mı bu işleri yapacaksın, bu izni sana kim verecek? Bakanlıktan izin aldın mı?” diye sordu. Tebrik etmedi. Bu sözler ne anlatıyor? Ayrıca Yıldırım’ın başkanlık için yarıştığı Sayın Mehmet Ali Aydınlar ve ekibi için ne düşünüyorsunuz? Aydınlar ve ekibinin 3 Temmuz sürecindeki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mehmet Ali Aydınlar, Fenerbahçe’ye haksızca bindirilen bir dönem içerisinde, kendisine sunulan tezgâhtan, yani korku radrasyonundan, dalga dalga yürüyen eylemlerden etkilenmiş... Bu açık. “Nasıl olsa bu Fenerbahçe bitecek, nasılsa bu Yargıtay bu Aziz Yıldırım’ı bitirecek” dedi. İddialaşmalar söz konusu oldu. Kişisel meseleye dönüştü. Bu, Fenerbahçe’nin kendi içerisindeki seçimiydi. Soruyorlarsa eğer söyleyeyim; Türkiyenin en büyük cemaati Fenerbahçe cemaatidir. Eğer Cemaat bir sivil toplum kuruluşuysa, eğer sayısal olarak üstünlüğe göre yargıda adam belirlenecek, kararları, sözleri eğer kanun olacaksa “Fenerbahçe Sivil Toplum Kuruluşu”nun sözlerine dikkat edilmesi gerekir. Eğer “Fenerbahçe Cemaati” Başkanı yargılanabiliyorsa, başka Cemaat’in başkanları da yargılanabilir.
‘Haziran Direnişi bu yargılamalara tepkiydi’
- Fenerbahçe taraftarının AKP ve Cemaat’e tepkisi çok arttı. 3 Temmuz’dan sonra taraftarın tavrı ve Haziran’da tüm Türkiye’ye yayılan eylemlere gelirsek...
Eylemlerde hukuk sistemine, yaşayış biçimine, muhalefet alanına ve iktidarın yaptıklarını beğenmeme durumu vardı. Ben bu kısımların yanındaydım. Bu işleri eğer benim partim yapıyor ise beni protesto ediyorsa da ben orda olup bunu görmeliyim. O sahada biz olabilmeliydik. “Bu insanlar ne diyor”, “Neden bizi haksızlıkla suçluyor”, “Biz bu insanları yatıştırabiliriz”, “Beklentilerini nasıl karşılarız” diyebilmeliydik. Şiddetin dili dolayısıyla ortaya çıkan başka bir korku oldu. Bu korkular sebebiyle oradaki pek çok demokratik ve sivil talep görünmez oldu. Oysa ki o taleplerin içerisinde bu yargılamalar (Ergenekon, Balyoz, Şike... vb.) vardı.
- Şiddet derken?
Burada bu hikâyenin içerisine kendi hikâyesini karıştırmak isteyenler de oldu. Birtakım Odalar da kendi taleplerini getirdiler. Haksız bir şekilde o gençlerin güzel eyleminin içerisine koydular. O eylemleri onlar başlatmadı, başlatamazlardı. Türkiye Gençlik Birliği ve benzeri gençlik grupları başlattı bu eylemi. O gençlerin sırtına bindiler. Bu gençlerin talepleri bu yargılamalara ilişkindi.
- Peki şu an... Fenerbahçe, Beşiktaş, Göztepe, Karşıyaka ve Fethiyespor tribünlerinden büyük bir ses yükseliyor. Statlarda “Her yer rüşvet, her yolsuzluk”, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”, “Hükümet istifa” sloganları yankılanıyor. Cemaat’e de büyük tepki var. Bunlar artacak gibi görünüyor.
Burada bir şeye dikkat etmek gerekir. Bu hükümetin yaptığı yanlışlar varsa, hesap vermesi gereken konularda siyaseten ve hukuken de vermesi gerekiyorsa bunun hesabını alabiliriz. Ama hesap vermeyecek ve tüm ülkeyi teslim alacak başka bir yapı varsa ve bu yapı bugüne kadar bu ülkenin askeriyesini, düşünürlerini, muhalefet edenleri, suça karışmamış, adam öldürmemiş, banka soymamış, kimseyi gasp etmemiş, kimsenin ırzına girmemiş insanlarını içeride tutuyorsa bu yapıyı öncelik olarak almalılar. Yoksa vallaha “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” yerine bu memlekette “Hocaefendi’nin şakirtleriyiz” diye bu statlarda bağırırlar. Önce bu kısım temizleyelim. Şu özel yetkiyi, olağanüstü hali kaldıralım.
‘Haksızlıklarda payı olan kişilere ısrarlı takip sürecek’
- Fenerbahçe Avrupa kupalarına ne zaman gidebilecek?
İnönü’nün bir sözü vardır: “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye orada yerini alır”. Fenerbahçesiz bir Türkiye ligi, Türkiyesiz bir Avrupa ligi oldukça yavan kalır. Fenerbahçe’nin ceza almasına sebep olanlar sözüm ona gizli soruşturma yapıyoruz diye medyaya uydur kaydır her şeyi dökerek kahraman dini bütün polis ve yargı mensupları ile 3 Temmuz’a kadar bir türlü ifade edemedikleri ezikliklerinin intikamlarını almaya çalışanların işbirlikleridir. Fenerbahçe içinden bile operasyona sevinen ve hatta destek olanlar oldu. Zaten bunlar dayanamadı ekranlara, gazete sayfalarına döküldü. Herkes o yüzleriyle de tanıdı. Beni üye zanneden birkaç kişi kulübe koşup, disiplin kurulunda cezalandırılmamı istedi. Çok güldüm. Çünkü ben icazetle izinle taraf tutmam. Sokaklara dökülebilen, cop ve gaz yiyebilen, adliyeleri dolduran, Metris’te bekleyen taraftarlar “büyük Fenerbahçe sivil toplum örgütü” üyeleridir. Onlara kongre üyeliği gerekmez. Aziz Başkan’ın deyimiyle Fenerbahçe bir “gönüllüler ordusudur”. O yüzden Arıboğan’mış, Helvacı’ymış; kozmik odalarda Infantino’larla fanfonfino yüklemeler yapılmış; Fenerbahçelilere fark etmez. Yanlış yapanları ısrarlı takip sürecektir. O süreçteki haksızlıklarda payı olup da bugün yerini koruyabilen sadece birkaç kişi kaldı. Başkalarını linç kampanyaları ile rezil etmeye kalkanları “Fener Hizmet Hareketi” gayet iyi biliyor. 1907’de kurulmuş 20 milyonluk bir topluluğa “haysiyet hollokostu (Büyük felaket)” uygulandı. Kamu güç ve yetkisini adil olmayan şekilde kullananların sahte heybetine güvenerek kinlerini dökenler, bugün çırılçıplak kaldılar. Ama Fenerbahçe yargıda, poliste, HSYK’da örgütlenmeye kalkmadı. Fenerbahçeliler isterse, UEFA düzeninin bozukluğundan sıkılmış en iddialı takımlarla birlikte yeni bir Avrupa Ligi bile kurar.
‘Polis ve savcı hatır şikelerini, dopingleri görmüyor’
- Emniyet ve yargı “temiz futbol” için gerekli çalışmaları yapıyor mu? Yoksa çete futbolun direkt içinde mi?
Futbolun içinde çok tuhaf paydaşlar var. Oyuncu-menajer yakınlığıyla kulüplerden alınan komisyonlar, spor yazarları ve yöneticilerin yaptıkları, hakem camiasındaki faciaların şiddeti artırması... Taraftar liderliğine soyunanların bazılarının, kulüplerinin arma ve renkleriyle ürettikleri fason ürünlerden geçinmekte olması... Geçinmek ne kelime, resmen haksız zenginleşmesi... Bir taraftar liderinin 3 atölyesi olduğu söyleniyor. Bazı spor federasyonlarının devletten aldıkları kaynakların hesabının nasıl yapıldığını soran yok. Bunları araştıran polis ve savcı ise yok. Milli sporcularda dopingciler çıkıyor. 6222 sayılı Kanun veya başkaca bir düzenleme; bunlara ne hapis cezası, ne para cezası vermeli diyen var. Hatır şikeleri havada yüzüyor, konuşmalar internetlerde; acar ve kahraman polis ve savcılar, hiçbirini izlemeye değer bulmaz. Varsa yoksa Fenerbahçe. Eski hikâyelerde bazı devlet erkânının kimin şampiyonluğuna katkısı olduğu söylenir de hesabı sorulmaz.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/31674-aziz-yildirimin-avukati-faik-isik-fenerbahceye-kumpasi-ergenekonu-yapanlar-kurdu.html
ANKARA- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül muhalefet liderlerini Çankaya Köşkü’ne davet etti.
ANKARA- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yapısında değişiklik öngören kanun teklifiyle ilgili görüşmelerde bulunmak üzere muhalefet liderlerini Çankaya Köşkü'ne davet etti.
Cumhurbaşkanlığından alınan bilgiye göre Gül'ün daveti, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'a bugün iletildi.
KILIÇDAROĞLU'NDAN AÇIKLAMA
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün daveti üzerine HSYK konusunu görüşmek üzere saat 13.30'da Çankaya Köşkü'ne geldi. Kılıçdaroğlu, 1 numaralı kapıdan Köşk'e giriş yaptı. Gül ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun görüşmesi sona erdi.
45 dakikalık görüşnmenin ardından Kılıçdaroğlu yaptığı açıklamada, "İki ön koşulumuz olduğunu söyledik bu konuda. Birincisi TBMM'de görüşülen HSYK yasa teklifinin geri çekilmesi gerekiyor. İkincisi siyasal iktidarın yolsuzluk soruşturmalarına engel olmaması gerekiyor. Eğer bunların ikisi gerçekleşirse, elbette ki bir Anayasa değişikliği gündeme gelebilir. Hakimler Yüksek Kurulu ile Savcılar Yüksek Kurulu'nun bir birinden ayrılmasıdır. Siyasi otoritenin emrinde değil, kendi vicdanının emrinde olan bir yargı istiyoruz. Bu konudaki görüşlerimi aktardım" dedi.
"90 YILLIK DEMOKRASİ KAZANCIMIZI ÇÖPE ATAN BİR TEKLİF"
Kılıçdaroğlu, "Bu yasa teklifi, bizim 90 yıllık demokrasi kazancımızı çöpe atan bir teklif. Demokrasinin gelişmesini, hukukun üstünlüğünü, hakim teminatını, yargı bağımsızlığını öteden beri savunan bir partini genel başkanı olarak bu konudaki endişelerimizi, sayın Cumhurbaşkanı'na aktardık. Olayın bir Anayasa değişikliği ile çözülmesi gerektiği yönünde bir görüş tartışılıyor" dedi.
CHP'DEN İKİ ÖN KOŞUL
HSYK değişikliği ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e parti olarak iki ön koşullarını ilettiğini belirten Kılıçdaroğlu, "Biz iki ön koşulumuz olduğunu söyledik bu konuda. Birincisi TBMM'de görüşülen HSYK yasa teklifinin geri çekilmesi gerekiyor. İkincisi siyasal iktidarın yolsuzluk soruşturmalarına engel olmaması gerekiyor. Eğer bunların ikisi gerçekleşirse, elbette ki bir Anayasa değişikliği gündeme gelebilir. Anayasa değişikliğinde de aradığımız şu: Yargı teminatını güçlendirmek istiyoruz. Yargıya siyasal müdahaleleri engellemek istiyoruz. Yargının bağımsız ve tarafsız olmasını istiyoruz. Hakimler Yüksek Kurulu ile Savcılar Yüksek Kurulu'nun bir birinden ayrılmasıdır. Siyasi otoritenin emrinde değil, kendi vicdanının emrinde olan bir yargı istiyoruz. Bu konudaki görüşlerimi aktardım" diye konuştu.
DEMİRTAŞ: ELEŞTİRİ VE ÖNERİLERİMİZİ PAYLAŞACAĞIZ
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Silivri’de görülen KCK’ın Basın Komitesi’ne yönelik açılan 19’u tutuklu 46 sanığın yargılandığı davanın 30. duruşmasını izledi. Demirtaş, duruşmaya verilen arada gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Demirtaş, "Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, HSYK’nın yapısındaki değişiklikle ilgili muhalefet liderlerini Çankaya Köşkü’ne davet etti. Gidecek misiniz?" sorusuna, "Evet saat 18.00’de Çankaya Köşkü’ne çıkıp Cumhurbaşkanı ile görüşeceğiz. Yani doğru bir adım olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu konuda parlamentonun muhalefetin görüşlerini alıyor olması önemlidir. Biz de HSYK özellikle ve son süreçte yaşanan yargıyla ilgili tartışmaları sayın Cumhurbaşkanıyla paylaşacağız" dedi.
"Umut ediyorum ki adil bir yargı düzenin oluşturulması konusunda sayın Cumhurbaşkanının almış olduğu insiyatif fayda getirir" diyen Demirtaş, "Hem eleştirilerimiz var HSYK düzenlemesine hem de önerilerimiz var bunu paylaşacağız. Bugünde bu mahkemede avukat arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi bu mahkemelerin hiçbir meşruiyeti yoktur. Yargılamaların durması lazım. Bu kadar tartışmalı bir ortamda Başbakan’ın oğlunu emanet etmediği mahkemelere, hakimlere bu anaların evlatlarını emanet etmenin hiçbir vicdani, ahlaki, siyasi, hukuki yanı olamaz. Umut ediyorum ki bu mahkemelerde hemen yargılamayı durdurur. Parlamentoda gecikmeden Özel Yetkili Mahkemeleri kaldıran Terörle Mücadele Kanununu kaldıran yasal düzenlemeyi hızlı bir şekilde yapar. HSYK düzenlemesi bununla birlikte olursa ancak anlam ifade edebilir. Sayın Cumhurbaşkanımıza bütün bu görüşlerimizi ifade edeceğiz" diye konuştu.
CUMHURBAŞKANI GÜL, BAHÇELİ'Yİ KABUL ETTİ
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi Çankaya Köşkü'de kabul etti. Çankaya Köşkü'nde basına kapalı gerçekleşen görüşme, yaklaşık yarım saat sürdü. Görüşmenin ardından Bahçeli, basın mensuplarına açıklama yapmadan Köşk'ten ayrıldı.
CUMHURBAŞKANI GÜL, DEMİRTAŞ'I KABUL ETTİ
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yapısında değişiklik öngören kanun teklifiyle ilgili görüşmek üzere BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ı kabul etti.
Çankaya Köşkü'ndeki basına kapalı görüşme yaklaşık yarım saat sürdü.
ERDOĞAN'LA DA GÖRÜŞECEK
Abdullah Gül, muhalefet liderleriyle yapcağı ardından 19.30'da Başbakan Erdoğan ile de bir görüşme yapacak.