Başbakan Erdoğan'ın grup toplantısında 'neden susuyorsun' diye seslendiği Baykal'dan jet yanıt.
ANKARA-CHP eski Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal,
Başbakan Erdoğan'ın 17 Aralık operasyonuna ilişkin aydınlatıcı çalışma
yapamadığını vurgularken, "Başbakan'ın elindeki kanıtları paylaşmasını
bekliyorum. Yani ortadaki komploların kimler tarafından, nasıl, ne
şekilde, kimin talimatıyla, nerede hazırlandığını ortaya koyacak
delilleri bekliyorum" dedi.
Baykal, CHP Meclis grup toplantısına girişte gazetecilerin Başbakan Erdoğan'ın açıklamalarını sorması üzerine "Başbakan'ın elindeki kanıtları paylaşmasını bekliyorum" dedi.
Baykal ayrıca şunları kaydetti:
"Yani ortadaki komploların kimler tarafından, nasıl, ne şekilde, kimin talimatıyla, nerede hazırlandığını ortaya koyacak delilleri bekliyorum. Sayın Başbakan bu olaydan bu yana geçen sürede ne yazık ki bu konuda aydınlatıcı bir çalışma yapabilmiş değildir. Yani ortadaki komploları kimlerin hazırladığı kanıtlamak ortaya koymak iktidarın görevidir, elindeki imkanlar buna elverişlidir. Bütün güçler elindedir."
Baykal, CHP Meclis grup toplantısına girişte gazetecilerin Başbakan Erdoğan'ın açıklamalarını sorması üzerine "Başbakan'ın elindeki kanıtları paylaşmasını bekliyorum" dedi.
Baykal ayrıca şunları kaydetti:
"Yani ortadaki komploların kimler tarafından, nasıl, ne şekilde, kimin talimatıyla, nerede hazırlandığını ortaya koyacak delilleri bekliyorum. Sayın Başbakan bu olaydan bu yana geçen sürede ne yazık ki bu konuda aydınlatıcı bir çalışma yapabilmiş değildir. Yani ortadaki komploları kimlerin hazırladığı kanıtlamak ortaya koymak iktidarın görevidir, elindeki imkanlar buna elverişlidir. Bütün güçler elindedir."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu grup
toplantısında iddia edilen ses kayıtlarıını dinleterek "Hırsızdan
Başbakan olmaz" dedi. Kılıçdaroğlu, ses kayıtlarının montaj olduğu
yönündeki iddialara "Ağrı Dağı ne kadar gerçeksebu kayıtlar da o kadar
gerçek" karşılığını verdi. Kılıçdaroğlu'nın "hükümet meşruiyetini
yitirmiştir" dedi ve ekledi: "Ya yurtdışına kaç helikopteri al, ya da
Başbakanlıktan istifa et.",
ANKARA- Kılıçdaroğlu konuşmasında hükümetini meşruiyetini yitirdiğini söyledi.
İddia edilen ses kayıtlarının "montaj değil" diyen Kılıçdaroğlu, "Başçalan halkını hiç düşünmedi; onu anladık, ama bir baba çocuklarını nasıl kendi hırsızlıklarına ortak eder, aklım almıyor" dedi.
"Bugün yeni bir gün. TC tarihinde de yeni bir gün" diyen Kılıçdaroğlu, "İzin verirseniz Anayasanın birkaç maddesine değinmek isterim. Birinci madde Türkiye Devleti bir cumhuriyettir. Ve önemli bir madde; Kanun önünde eşitlik. Anayasa der ki hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz Seçimle bir iktidar gelir. Devlet olmaz, devleti yönetir. Başbakan’ın görevi, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüksek hak ve menfaatlerini gözetmek. Genel ahlakı ve kamu düzenini muhafaza etmek. Ahlak kavramı Başbakan’ın görevleri arasına girmiş durumdadır. Kendisi topluma örnek olacak" dedi.
Kılıçdaroğlu şöyle devam etti:
17 ARALIK’TA 2 ÖNEMLİ OLAY OLDU
Yasalar böyle diyor ama gerçek nedir? 17 Aralık 2013’te 2 önemli olay oldu. Birinci olay genç bir çocuk Salih Yiğit Tekin TBMM önünde ‘açım’ diye kendini yaktı ve 10 gün sonra öldü. Hangimiz hatırlıyoruz.
İkinci olayı artık bütün dünya biliyor. Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu. Bilmek istemeyen bir kişi var. Onun da artık cilaları ağır ağır dökülüyor. Utanmıyor da zaten. Farklı bir insan. İnsanlar utanırlar. Ama bunda öyle bir kavramın olmadığını görüyoruz.
Adı yolsuzluğa bulaşan 4 bakan hemen sonrasında bütün programlarını iptal edip Ankara’da kaldılar. Neden? Çünkü müdahale etmeleri gerekiyordu. Kamuoyu baskısı ile 4 bakan istifa etmek zorunda kaldı.
ERDOĞAN BAYRAKTAR, ONU SUÇLADI
Biri Başbakan'ı çok açık bir biçimde suçladı: ''İstifa ediniz ve beni rahatlatacak deklarasyon yayınlayınız şeklinde tarafıma baskı yapılmasını kabul etmiyorum. İmar planlarının büyük bölümü Başbakan'ın talimatıyla yapıldı. Başbakan'ın da istifa etmesi gerekir'' Bunu söyleyen Erdoğan Bayraktar.
İlk defa bir bakan istifa ederken yolsuzlukların asıl kaynağının Başbakan olduğunu TV'de ifade etti.
OPERASYONU KENDİSİ YAPTI
Başbakan 'Oğlum Bilal'in üzerinden bana ulaşmaya çalışıyorlar' dedi. O zaman toplum bunu kavrayamadı. Bugün o tablo çok daha net önümüzde duruyor. Savcıları ve polisleri değiştirdiler. Emniyet müdürlerini de yıldırım hızıyla değiştirdiler. Başbakan Aksaray Valisi'ni özel uçağıyla getirtti. İçişleri Bakanı yok ortada. Operasyonu yapan Başbakan.
SARRAF 4 BAKANI TESLİM ALMIŞ
4 Bakanı teslim alan bir Rıza Sarraf. O kadar teslim almış ki 4 bakanı. İçişleri Bakanı, Sarraf'a telefonda 'Sana bir şey olursa ben önüne yatarım' diyebilecek kadar kendini satmış bir adam.
Biz şunu bekledik. Başbakan çıkacak TV'ye 'Yolsuzluğun üzerine sonuna kadar gideceğim' diyecekti. O zaman biz de 'Helal olsun. Böyle olur Başbakan' diyecektik. Ama tam tersini yaptı.
Ve ilk iş talimat verdi: Yargı kararlarını uygulamayın diye
Adalet Bakanı Müsteşarı savcıya telefon açıyor. Biz bunu açıkladık. Tutanağı açıkladık. Sonra öğrendik ki sadece müsteşar değil Adalet Bakanı da telefon etmiş.
ŞİMDİ ÖNEMLİ BİR ADIM ATILIYOR
Bunlar yetti mi? Fezlekeleri geldi. Fezlekeler bekledi sonra iade edildi. Adalet Bakanı'nın fezlekesi TBMM Başkanlığı'ndan geri iade edildi. Adalet Bakanı'nın fezlekesinin nereye gideceği belli olmadı. Bakanların yolsuzluk fezlekeleri siyasi iktidar tarafından hasır altı ediliyor. Değiştirdikleri savcıları bir kez daha değiştirdiler. Bu da ilk kez oluyor. Apar topar adli kolluk yönetmeliğini değiştirdiler. Önce haber vereceksin, sonra arama yapacaksın dediler. Ve Danıştay bu yönetmeliği iptal etti.
Şimdi önemli bir adım daha atıyorlar. Yasal yollarla elde edilmiş delilleri yasalarla yok etmek istiyorlar
"TUZLUKLARIN VERDİĞİ KANUN TEKLİFLERİ"
Bunun için bir yargı paketi getirdiler. HSYK, MİT ve İnternet yasasını getirdiler.
Bunların hiçbiri Bakanlar kurulunda görüşülen yasa tasarıları değil
Sayın Başbakan'ın tuzluk diye tanımladığı kendi vekillerinin verdiği kanun teklifleri
ÇÜNKÜ ZAMANLARI YOK
Neden? Çünkü zamanları yok. Zamana karşı yarışıyorlar
Bunlar Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu kapatmak için yapılıyor.
Yolsuzluğun boyutu o kadar büyük ki bunu örtecek bez yok
Bunların bir bakanı var Babacan demiş ki ''Biz de olanı yabancılar anlamakta zorluk çekiyor'' demiş
Onlar ahlaklı adamlar. Yolsuzluk oldu mu istifa eder.
Topluma, inanca saygısı var. Senin gibi saygısız değil ki bunlar
BEN BAŞÇALAN DEMİŞTİM
Bunlar olduğunda Erdoğan için özel bir deyim kullanmıştım Başçalan diye. Ama artık bugün anladık ki kendisi Başçalan
Dün internete düşen ses kayıtları tüm gerçeği ortaya koyuyor."
HÜKÜMET DEVLETİ SOYUYOR
Kılıçdaroğlu, iddia edilen ses kayıtlarını dinletmesinin ardından konuşmasına devam etti. Kılıçdaroğlu, "Bir hükümet devleti soyuyor" dedi.
HAYATIMIN EN ÜZÜNTÜLÜ GÜNÜ
Hayatımın en üzüntülü gününü yaşıyorum. Allah kimsenin başına böyle bir şey vermesin.
MECLİS TV YAYINI KESTİ
Meclis TV dahil bazı kanalların bu görüntüleri kestikleri söyleniyor.
Milletin vicdanına sesleniyorum. Çocuğunuz işsizse kendinize sorun, geçinemiyorsanız kendinize sorun. Bu yolsuzluğun üstü kapatılamaz. İlk defa dünyada bir hükümet devleti soymaya kalkıyor
Başçalan diyorum. Bilinçli söylüyorum.
TAPELERİ OKUDU
Operasyonun yapıldığı sabah 08.02’de Başbakan oğlunu arıyor. ‘Oğlum senin evinde ne var ne yok, bunları çıkar’ diyor. O da anlayamıyor. Sonra cevap veriyor, ‘Bende ne olabilir ki baba. Paran var kasada’. Sıfırlayın dedikten sonra aynı gün 11.17’de tüm aile bir arada parayı nasıl sıfırlayacak arayışı içinde. Ama Erdoğan rahat etmiyor bir daha soruyor ‘Parayı tammaiyle sıfırlamakta fayda var’ diyor. Bilal ‘sıfırlayacağız’ diyor. Aynı gün 15.39’da Başbakan bir daha soruyor ‘Halloldu mu?’. Bilal de ‘Karanlık olunca çıkaracağız’ diyor. Aynı gece Bilal ‘Büyül ölçüde şey yaptık’ diyor. Bilal ’30 milyon avro gibi bir miktar daha var’ diyor. Henüz sıfırlayamamışlar. Ertesi gün 10.58’de yine soruyor baba ‘Tamamen sıfırlandı mı?’ Hala para var. Samandıra’nın parası var. Erdoğan uyarıyor ‘açık konuşma’ diye. Bunları söyleyen bu ülkede Başbakanlık koltuğuna oturan birisi. Beni üzen de bu
O SAVCIYA SESLENİYORUM: O ÖĞRENCİYE HİÇBİR ŞEY YAPAMAZSIN
Üzüldüğüm oğlu. Oğlunu hırsızlığa ortak etti. Nasıl bir babasın sen. Manisa’da bir gencin çantasından ‘hırsız var’ diye bez çıkıyor. Savcı ne diyor ‘Başbakan’a hırsız diyorsun’ Savcıya sesleniyorum artık Erdoğan’ın hırsızlığı devlet sırrı kapsamından çıktı. Artık o öğrenciye hiçbir şey yapamazsın
BUNLAR YALAN DEMİYOR, MONTAJ DİYOR
Erdoğan ‘hırsızlık babadan evlada geçer’ diyordu. Bugünü anlatıyor. Bugün diyor ki ‘Bunlar montaj’ Benim ya da Bilal’in sesi değil demiyor. Bugün bir itirafta daha bulundu. Kriptolu telefonu dinliyorlar diyor. Bu nedir? Bu konuşmaların doğru olduğunu gösterir.
3-4 KANALDAN DOĞRULATTIK
Biz 3-4 kanaldan check ettik. Konuşmalar gerçek. Ağrı Dağı ne kadar gerçekse bu konuşma da o kadar gerçek.
Daha arkası gelecek bunların öyle söyleniyor. Nasıl milletin yüzüne bakıyorsun. Ar damarı yok mu?
Wikileaks belgesinde ne diyordu 2004’de ‘AKP yolsuzlukların kökünü kazıyacağım diye iktidara geldi. Erdoğan’ın İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabı var.’ Erdoğan ’Bunu yapanlardan hesap soracağım. Bu diplomatlar hakkında bütün yargı içinde arkadaşlarım çalışmalarını yapıyor’ diyor. Bunu d a2004’te söyledi. Dava açtı mı? Açmadı.
İSVİÇRE BANKALARINDA HESABI VAR MI?
İsviçre bankalarında hesabı var diye önceki genel başkanımız Baykal hakkında da iddiada bulunmuştu. Ama o namuslu bir balkan gibi başvurusunu yaptı ve ‘Var mı hesabı yok mu bulun’ dedi. Ve resmi yazıyı aldı. İsviçre bankalarında hesabı yok. Erdoğan başvuru yaptı mı? Yapmadı
OĞLUN ‘HALA EVDE 30 MİLYON EURO’ VAR DİYOR
Sen önce hesabını ver. Senin evinde oğlunun ifadesiyle 30 milyon Euro’luk miktar var. Dağıta dağıta bitiremiyorsunuz. Ahlak yok mu sende
BU HÜKÜMETİN MEŞRUİYETİ BİTTİ
Artık ona Başbakan diyemeyiz. Bu hükümetin meşruiyeti bitmiştir.
Yalancıdan ve hırsızdan başbakan olmaz
Hollywood filmlerini çeken yönetmenlerin bile aklına gelmemiştir. Ama bunlar film olacak. Böyle bir hırsızlık kimsenin aklına gelmez
Hala kriptolu telefonu dinlemişler diyor
SES MÜHENDİSLERİNE SORDUK, ‘GERÇEK’ DEDİLER
Ses mühendislerine sorduk. ‘Tamamı gerçek’ dediler
ERDOĞAN’A ÇAĞRI YAPIYORUM: TİB KAYITLARI YAYINLANSIN
Erdoğan’a çağrı yapıyorum. TİB kayıtlarında hangi saatte kim kiminle konuştu yayınlayın. Devletin kayıtlarını yayınla.
Kripto ile ilgili tüm bilgiler TİB’de var
Onları yayınlayabilir mi? Yayınlayamaz. Hırsızdan başbakan olmaz çünkü
MEDYA PATRONLARINA: KORKMAYIN
Medya patronlarına söylüyorum, korkmayın. Sizin topluma karşı yükümlülüğünüz var. Benim, CHP’nin sesini kesebilirsiniz. Ama sokaktaki yurttaş sizi affetmez. Sizi havuz medyası ile aynı kefeye koyar.
Göstermek zorundasınız. Göstermezseniz başçalan kadar sizin de sorumluluğunuz var demektir.
MECLİS TV YAYINLARINI KESTİRİYOR
CEMİL ÇİÇEK Cemil Çiçek’e de sesleniyorum. Meclis TV yayınlarını kestiriyor
YA KAÇ YA İSTİFA ET
“Hükümetin meşruiyeti yoktur. En iyisi benim sana tavsiyem, ya yurt dışına kaç helikopteri al, ya Başbakanlıktan istifa et. Devleti soyan Başbakanlık koltuğunda oturamaz. O koltuktan gitmesi lazım. Çünkü hırsızdan başbakan olmaz.”
İddia edilen ses kayıtlarının "montaj değil" diyen Kılıçdaroğlu, "Başçalan halkını hiç düşünmedi; onu anladık, ama bir baba çocuklarını nasıl kendi hırsızlıklarına ortak eder, aklım almıyor" dedi.
"Bugün yeni bir gün. TC tarihinde de yeni bir gün" diyen Kılıçdaroğlu, "İzin verirseniz Anayasanın birkaç maddesine değinmek isterim. Birinci madde Türkiye Devleti bir cumhuriyettir. Ve önemli bir madde; Kanun önünde eşitlik. Anayasa der ki hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz Seçimle bir iktidar gelir. Devlet olmaz, devleti yönetir. Başbakan’ın görevi, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüksek hak ve menfaatlerini gözetmek. Genel ahlakı ve kamu düzenini muhafaza etmek. Ahlak kavramı Başbakan’ın görevleri arasına girmiş durumdadır. Kendisi topluma örnek olacak" dedi.
Kılıçdaroğlu şöyle devam etti:
17 ARALIK’TA 2 ÖNEMLİ OLAY OLDU
Yasalar böyle diyor ama gerçek nedir? 17 Aralık 2013’te 2 önemli olay oldu. Birinci olay genç bir çocuk Salih Yiğit Tekin TBMM önünde ‘açım’ diye kendini yaktı ve 10 gün sonra öldü. Hangimiz hatırlıyoruz.
İkinci olayı artık bütün dünya biliyor. Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu. Bilmek istemeyen bir kişi var. Onun da artık cilaları ağır ağır dökülüyor. Utanmıyor da zaten. Farklı bir insan. İnsanlar utanırlar. Ama bunda öyle bir kavramın olmadığını görüyoruz.
Adı yolsuzluğa bulaşan 4 bakan hemen sonrasında bütün programlarını iptal edip Ankara’da kaldılar. Neden? Çünkü müdahale etmeleri gerekiyordu. Kamuoyu baskısı ile 4 bakan istifa etmek zorunda kaldı.
ERDOĞAN BAYRAKTAR, ONU SUÇLADI
Biri Başbakan'ı çok açık bir biçimde suçladı: ''İstifa ediniz ve beni rahatlatacak deklarasyon yayınlayınız şeklinde tarafıma baskı yapılmasını kabul etmiyorum. İmar planlarının büyük bölümü Başbakan'ın talimatıyla yapıldı. Başbakan'ın da istifa etmesi gerekir'' Bunu söyleyen Erdoğan Bayraktar.
İlk defa bir bakan istifa ederken yolsuzlukların asıl kaynağının Başbakan olduğunu TV'de ifade etti.
OPERASYONU KENDİSİ YAPTI
Başbakan 'Oğlum Bilal'in üzerinden bana ulaşmaya çalışıyorlar' dedi. O zaman toplum bunu kavrayamadı. Bugün o tablo çok daha net önümüzde duruyor. Savcıları ve polisleri değiştirdiler. Emniyet müdürlerini de yıldırım hızıyla değiştirdiler. Başbakan Aksaray Valisi'ni özel uçağıyla getirtti. İçişleri Bakanı yok ortada. Operasyonu yapan Başbakan.
SARRAF 4 BAKANI TESLİM ALMIŞ
4 Bakanı teslim alan bir Rıza Sarraf. O kadar teslim almış ki 4 bakanı. İçişleri Bakanı, Sarraf'a telefonda 'Sana bir şey olursa ben önüne yatarım' diyebilecek kadar kendini satmış bir adam.
Biz şunu bekledik. Başbakan çıkacak TV'ye 'Yolsuzluğun üzerine sonuna kadar gideceğim' diyecekti. O zaman biz de 'Helal olsun. Böyle olur Başbakan' diyecektik. Ama tam tersini yaptı.
Ve ilk iş talimat verdi: Yargı kararlarını uygulamayın diye
Adalet Bakanı Müsteşarı savcıya telefon açıyor. Biz bunu açıkladık. Tutanağı açıkladık. Sonra öğrendik ki sadece müsteşar değil Adalet Bakanı da telefon etmiş.
ŞİMDİ ÖNEMLİ BİR ADIM ATILIYOR
Bunlar yetti mi? Fezlekeleri geldi. Fezlekeler bekledi sonra iade edildi. Adalet Bakanı'nın fezlekesi TBMM Başkanlığı'ndan geri iade edildi. Adalet Bakanı'nın fezlekesinin nereye gideceği belli olmadı. Bakanların yolsuzluk fezlekeleri siyasi iktidar tarafından hasır altı ediliyor. Değiştirdikleri savcıları bir kez daha değiştirdiler. Bu da ilk kez oluyor. Apar topar adli kolluk yönetmeliğini değiştirdiler. Önce haber vereceksin, sonra arama yapacaksın dediler. Ve Danıştay bu yönetmeliği iptal etti.
Şimdi önemli bir adım daha atıyorlar. Yasal yollarla elde edilmiş delilleri yasalarla yok etmek istiyorlar
"TUZLUKLARIN VERDİĞİ KANUN TEKLİFLERİ"
Bunun için bir yargı paketi getirdiler. HSYK, MİT ve İnternet yasasını getirdiler.
Bunların hiçbiri Bakanlar kurulunda görüşülen yasa tasarıları değil
Sayın Başbakan'ın tuzluk diye tanımladığı kendi vekillerinin verdiği kanun teklifleri
ÇÜNKÜ ZAMANLARI YOK
Neden? Çünkü zamanları yok. Zamana karşı yarışıyorlar
Bunlar Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu kapatmak için yapılıyor.
Yolsuzluğun boyutu o kadar büyük ki bunu örtecek bez yok
Bunların bir bakanı var Babacan demiş ki ''Biz de olanı yabancılar anlamakta zorluk çekiyor'' demiş
Onlar ahlaklı adamlar. Yolsuzluk oldu mu istifa eder.
Topluma, inanca saygısı var. Senin gibi saygısız değil ki bunlar
BEN BAŞÇALAN DEMİŞTİM
Bunlar olduğunda Erdoğan için özel bir deyim kullanmıştım Başçalan diye. Ama artık bugün anladık ki kendisi Başçalan
Dün internete düşen ses kayıtları tüm gerçeği ortaya koyuyor."
HÜKÜMET DEVLETİ SOYUYOR
Kılıçdaroğlu, iddia edilen ses kayıtlarını dinletmesinin ardından konuşmasına devam etti. Kılıçdaroğlu, "Bir hükümet devleti soyuyor" dedi.
HAYATIMIN EN ÜZÜNTÜLÜ GÜNÜ
Hayatımın en üzüntülü gününü yaşıyorum. Allah kimsenin başına böyle bir şey vermesin.
MECLİS TV YAYINI KESTİ
Meclis TV dahil bazı kanalların bu görüntüleri kestikleri söyleniyor.
Milletin vicdanına sesleniyorum. Çocuğunuz işsizse kendinize sorun, geçinemiyorsanız kendinize sorun. Bu yolsuzluğun üstü kapatılamaz. İlk defa dünyada bir hükümet devleti soymaya kalkıyor
Başçalan diyorum. Bilinçli söylüyorum.
TAPELERİ OKUDU
Operasyonun yapıldığı sabah 08.02’de Başbakan oğlunu arıyor. ‘Oğlum senin evinde ne var ne yok, bunları çıkar’ diyor. O da anlayamıyor. Sonra cevap veriyor, ‘Bende ne olabilir ki baba. Paran var kasada’. Sıfırlayın dedikten sonra aynı gün 11.17’de tüm aile bir arada parayı nasıl sıfırlayacak arayışı içinde. Ama Erdoğan rahat etmiyor bir daha soruyor ‘Parayı tammaiyle sıfırlamakta fayda var’ diyor. Bilal ‘sıfırlayacağız’ diyor. Aynı gün 15.39’da Başbakan bir daha soruyor ‘Halloldu mu?’. Bilal de ‘Karanlık olunca çıkaracağız’ diyor. Aynı gece Bilal ‘Büyül ölçüde şey yaptık’ diyor. Bilal ’30 milyon avro gibi bir miktar daha var’ diyor. Henüz sıfırlayamamışlar. Ertesi gün 10.58’de yine soruyor baba ‘Tamamen sıfırlandı mı?’ Hala para var. Samandıra’nın parası var. Erdoğan uyarıyor ‘açık konuşma’ diye. Bunları söyleyen bu ülkede Başbakanlık koltuğuna oturan birisi. Beni üzen de bu
O SAVCIYA SESLENİYORUM: O ÖĞRENCİYE HİÇBİR ŞEY YAPAMAZSIN
Üzüldüğüm oğlu. Oğlunu hırsızlığa ortak etti. Nasıl bir babasın sen. Manisa’da bir gencin çantasından ‘hırsız var’ diye bez çıkıyor. Savcı ne diyor ‘Başbakan’a hırsız diyorsun’ Savcıya sesleniyorum artık Erdoğan’ın hırsızlığı devlet sırrı kapsamından çıktı. Artık o öğrenciye hiçbir şey yapamazsın
BUNLAR YALAN DEMİYOR, MONTAJ DİYOR
Erdoğan ‘hırsızlık babadan evlada geçer’ diyordu. Bugünü anlatıyor. Bugün diyor ki ‘Bunlar montaj’ Benim ya da Bilal’in sesi değil demiyor. Bugün bir itirafta daha bulundu. Kriptolu telefonu dinliyorlar diyor. Bu nedir? Bu konuşmaların doğru olduğunu gösterir.
3-4 KANALDAN DOĞRULATTIK
Biz 3-4 kanaldan check ettik. Konuşmalar gerçek. Ağrı Dağı ne kadar gerçekse bu konuşma da o kadar gerçek.
Daha arkası gelecek bunların öyle söyleniyor. Nasıl milletin yüzüne bakıyorsun. Ar damarı yok mu?
Wikileaks belgesinde ne diyordu 2004’de ‘AKP yolsuzlukların kökünü kazıyacağım diye iktidara geldi. Erdoğan’ın İsviçre bankalarında 8 ayrı hesabı var.’ Erdoğan ’Bunu yapanlardan hesap soracağım. Bu diplomatlar hakkında bütün yargı içinde arkadaşlarım çalışmalarını yapıyor’ diyor. Bunu d a2004’te söyledi. Dava açtı mı? Açmadı.
İSVİÇRE BANKALARINDA HESABI VAR MI?
İsviçre bankalarında hesabı var diye önceki genel başkanımız Baykal hakkında da iddiada bulunmuştu. Ama o namuslu bir balkan gibi başvurusunu yaptı ve ‘Var mı hesabı yok mu bulun’ dedi. Ve resmi yazıyı aldı. İsviçre bankalarında hesabı yok. Erdoğan başvuru yaptı mı? Yapmadı
OĞLUN ‘HALA EVDE 30 MİLYON EURO’ VAR DİYOR
Sen önce hesabını ver. Senin evinde oğlunun ifadesiyle 30 milyon Euro’luk miktar var. Dağıta dağıta bitiremiyorsunuz. Ahlak yok mu sende
BU HÜKÜMETİN MEŞRUİYETİ BİTTİ
Artık ona Başbakan diyemeyiz. Bu hükümetin meşruiyeti bitmiştir.
Yalancıdan ve hırsızdan başbakan olmaz
Hollywood filmlerini çeken yönetmenlerin bile aklına gelmemiştir. Ama bunlar film olacak. Böyle bir hırsızlık kimsenin aklına gelmez
Hala kriptolu telefonu dinlemişler diyor
SES MÜHENDİSLERİNE SORDUK, ‘GERÇEK’ DEDİLER
Ses mühendislerine sorduk. ‘Tamamı gerçek’ dediler
ERDOĞAN’A ÇAĞRI YAPIYORUM: TİB KAYITLARI YAYINLANSIN
Erdoğan’a çağrı yapıyorum. TİB kayıtlarında hangi saatte kim kiminle konuştu yayınlayın. Devletin kayıtlarını yayınla.
Kripto ile ilgili tüm bilgiler TİB’de var
Onları yayınlayabilir mi? Yayınlayamaz. Hırsızdan başbakan olmaz çünkü
MEDYA PATRONLARINA: KORKMAYIN
Medya patronlarına söylüyorum, korkmayın. Sizin topluma karşı yükümlülüğünüz var. Benim, CHP’nin sesini kesebilirsiniz. Ama sokaktaki yurttaş sizi affetmez. Sizi havuz medyası ile aynı kefeye koyar.
Göstermek zorundasınız. Göstermezseniz başçalan kadar sizin de sorumluluğunuz var demektir.
MECLİS TV YAYINLARINI KESTİRİYOR
CEMİL ÇİÇEK Cemil Çiçek’e de sesleniyorum. Meclis TV yayınlarını kestiriyor
YA KAÇ YA İSTİFA ET
“Hükümetin meşruiyeti yoktur. En iyisi benim sana tavsiyem, ya yurt dışına kaç helikopteri al, ya Başbakanlıktan istifa et. Devleti soyan Başbakanlık koltuğunda oturamaz. O koltuktan gitmesi lazım. Çünkü hırsızdan başbakan olmaz.”
BDP yöneticileri peş peşe özerklik açıklaması yaparken Eş Genel Başkan
Selahattin Demirtaş da yerel seçimlerden sonrası yol haritası hakkında
bilgi verdi.
Demirtaş, Taraf gazetesine yaptığı açıklamada, “Anadilde
kitaplar basacağız, anadilde okullar açacağız. Sınıflarda çocuklarımıza
matematik, kimya, fizik dersi anadillerinde verilecek. Biz Ankara’dan
gelip sorunlarımızı çözmelerini beklemiyoruz. Demokratik özerklik
dediğimiz budur. Güçlü hükümet değil, güçlü yerel yönetim bu ülkenin
ihtiyacıdır” dedi.‘AKP anayasal değişiklik yaparsa iyi olur’
Demirtaş, “Kürtçe okul açacak mısınız?” sorusunu da “Gönüllü, sivil alanda örgütlenmiş parasız eğitim yapan sınıflar olacak. Şu anda devlet eğitimiyle paralel gidebilir. Bugün itibariyle resmi diploma verilmeyebilir. Ama belediyelerimiz ve kurs açan kurumlarımız sertifika verebilirler. Ve bu sertifikaları almamış olanlar ilerde bölgede iş bulma konusunda sıkıntı yaşayabilirler” şeklinde yanıtladı. Bu uygulamalara yerel seçimler sonrası başlayacaklarını vurgulayan Demirtaş, “Umarım yetişir. AKP bir yasal, anayasal değişiklik yaparsa iyi olur. Yapmazsa biz yaygınlaştırarak sürdüreceğiz” diye konuştu
‘17 Aralık iktidara darbe’
Demirtaş 17 Aralık’ın konusunda da şunları söyledi: “Evet, yani şöyle bir risk taşıyordu 17 Aralık. Eğer ki, Başbakan’a gayrimeşru yollarla müdahale edilseydi, Hakan Fidan’a da, görüşme trafiğini yürütenlere de, belki İmralı’ya giden heyetlere de müdahale edilebilirdi. 17 Aralık operasyonu, süreci yürütenlere operasyona dönüşebilirdi.”
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/34582-pkkbdpden-sertifika-almayan-is-bulamayacak.html
MİT Yasası değişiyor. Meclis İçişleri Komisyonu, MİT Yasası’nda değişiklik öngören kanun teklifini görüşmek üzere toplandı.
ANKARA- Teklife göre Cumhuriyet savcıları, MİT görev ve faaliyetleri ile
mensuplarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya
böyle bir durumu öğrendiklerinde MİT ile temasa geçecek.
AKP Sinop Milletvekili İçişleri Komisyonu Başkanı Mehmet Ersoy başkanlığında toplanan İçişleri Komisyonu’nda Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi görüşülüyor.
Komisyona Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay katıldı. MİT’i temsilen de iki Müsteşar yardımcısı katılıyor.
USUL TARTIŞMASI
Toplantı, usul üzerine tartışmalarla başladı.
CHP Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ, teklifin temel hak ve özgürlükleri de ilgilendirdiği için Anayasa Komisyonu'nda görüşülmesi gerektiğini savundu.
Serindağ, teklifin önemli husus içerdiğini, daha ayrıntılı ele alınması için alt komisyonda görüşülmesinin önemli olduğunu belirtti.
MHP Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, teklifin, havale edildiği komisyonların teklifi değerlendirmek için vaktinin olmadığını söyledi.
"Anayasa'ya aykırılığı aleni olan düzenlemenin Meclis'te yeterince müzakere edilmeden gündeme gelmesi doğru değil" diyen Türkoğlu, komisyonun çalışmalarına ara vererek, diğer komisyonun düşüncelerinin de bu komisyona getirilmesi gerektiğini söyledi.
BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, "Temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren maddeleri var ve bunlar diğer ilgili komisyonlar da görüşülmeliydi. İçişlerini Komisyonu'nu aşan bir teklif. Türkiye'de rejimi değiştirecek bir teklifle karşı karşıyayız. Başta Anayasa Komisyonu olmak üzere ilgili komisyonlarda görüşülmeli ve bu komisyonların raporları alınmalı. Alt komisyona havale edilmesi, Anayasa'ya aykırılıklar da tespit edilerek bunların ayıklanması gerekiyor" dedi.
MHP Konya Milletvekili Faruk Bal, teklifin Anayasaya aykırılıklar içerdiğini savundu.
Bal, teklifin Anayasa Komisyonu'nda görüşülmesi için bir çağrı imzaya açacaklarını, muhalefetten buna destek olmasını istedi.
Komisyon Başkanı Ersoy, Anayasa Komisyonu'nda bu teklifin görüşülüp görüşülmemesine TBMM Başkanlığı'nın karar verdiğini belirterek, "Anayasa Komisyonu herhangi şekilde toplanır, Meclis Başkanlığı'ndan bildirim yapılırsa, elbette bunun gereğini yapacağız" dedi.
KAMERA TARTIŞMASI
CHP Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş, "Baas rejimine giden bir yasa teklifini görüşüyoruz ve siz 'kısa keselim çabuk olalım' diyorsunuz. Bu teklif önce Anayasa Komisyonu'nda görüşülmeli. Teklif geri çekilmeli, olgunlaştırılmalı" diye konuştu.
Bazı AKP'liler, görüntü alınmasının ardından kamera ve foto muhabirlerinin salondan çıkarılmasını talep edince tartışma yaşandı.
AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, "Kameralar görüntülerini alır, kameralar dışarı davet edilir. Başıma geliyor ve notumu çekiyor" diyerek kameraların dışarı çıkarılmasını istedi.
Tüzüğe, yasalara aykırı bir durum olmadığını belirten Ünal, "Buradan kemaraların önünde mesaj veriyorsunuz, muhaberat devletinden tutun da faşizme kadar..." diye konuştu.
Ünal'ın bu sözlerine muhalefet milletvekilleri itiraz etti ve Ünal'ın da usul üzerine konuşmadığını belirterek, Başkan'a kendilerine yapıldığı gibi neden müdahale edilmediğini sordu.
MHP'li Türkoğlu, "MİT her yeri izliyor rahatsız olmuyorsunuz kameralar önümdeki notu çekiyor diye rahatsız oluyorsunuz" ifadesini kullandı.
MHP Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz, "Bizim de önümüzde notlar var biz neden rahatsız olmuyoruz" dedi.
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, diğer ilgili komisyonların raporlarını görmek istediklerini belirterek, aksi takdirde bu teklifin gayrimeşru olacağını savundu.
Altay, "Bu teklifi buraya aceleyle indirmenizin bir maksadı olmalı. Bu maksatla ilgili kuşkularımız var. Bazı AKP'lilerle teklifin törpülenmesiyle ilgili görüş alışverişinde bulunuyoruz. Demek ki ortada bir sakatlık var" ifadelerini kullandı.
Altay, MHP'li Bal'ın, Anayasa Komisyonu'nun toplantıya çağrılmasıyla ilgili tekliflerini destekleyeceklerini bildirdi.
ATALAY: MİT'E YENİ KANUN GELİYOR
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da, MİT Kanun Teklifi ile 30 yıl sonra yapısal değişikliğe gidildiğini belirterek, "Baştan sona Baştan sonra MİT'in yenilenmesi için kanun üzerinde de çalışılıyor. Bunu da inşallah sizlerin huzuruna getireceğiz" dedi
Atalay, teklifle MİT'in hiçbir sınırı konulmayan görev alanının daraltılarak, belirgin hale getirildiğini de savundu..
HÜKÜMET'TEN TEKLİFTE İLK GERİ ADIM
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, MİT yasa teklifinin 2. maddesinde yer alan Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu Başkanlığı'na Başbakan'ın getirilmesi düzenlemesinin tekliften çıkarılacağını açıkladı. Atalay, "İstihbarat Koordinasyon Kurulu MİT Yasası'nda var. MİT Müsteşarı'nın başkanlığında toplanıyor. Başbakan'ın başkanlığında toplanması çok tartışıldı bunu önerge ile değiştereceğiz, eski yapısını koruyacağız" dedi.
MİT'E PARLAMENTO DENETİMİ GELİYOR
Atalay, MİT'e parlamento denetimi getirme sözü de verdi ve şöyle dedi: "Böyle bir reforma ihtiyaç olduğu açıktır. Bu çalışmayı biz getireceğiz Hükümet olarak. Burada bazen şöyle tartışmalar oluyor. Milli irade burasıdır. Sanki siyasetin eli bir yere girince zarar verecek. Siyaset ulvi bir çaba. Milletimize nasıl hizmet veririz diye çalışıyoruz. Ben burada söz veriyorum bu düzenlemeyi çalışıyoruz ve önünüze getireceğiz.''
AKP Sinop Milletvekili İçişleri Komisyonu Başkanı Mehmet Ersoy başkanlığında toplanan İçişleri Komisyonu’nda Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi görüşülüyor.
Komisyona Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay katıldı. MİT’i temsilen de iki Müsteşar yardımcısı katılıyor.
USUL TARTIŞMASI
Toplantı, usul üzerine tartışmalarla başladı.
CHP Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ, teklifin temel hak ve özgürlükleri de ilgilendirdiği için Anayasa Komisyonu'nda görüşülmesi gerektiğini savundu.
Serindağ, teklifin önemli husus içerdiğini, daha ayrıntılı ele alınması için alt komisyonda görüşülmesinin önemli olduğunu belirtti.
MHP Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, teklifin, havale edildiği komisyonların teklifi değerlendirmek için vaktinin olmadığını söyledi.
"Anayasa'ya aykırılığı aleni olan düzenlemenin Meclis'te yeterince müzakere edilmeden gündeme gelmesi doğru değil" diyen Türkoğlu, komisyonun çalışmalarına ara vererek, diğer komisyonun düşüncelerinin de bu komisyona getirilmesi gerektiğini söyledi.
BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, "Temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren maddeleri var ve bunlar diğer ilgili komisyonlar da görüşülmeliydi. İçişlerini Komisyonu'nu aşan bir teklif. Türkiye'de rejimi değiştirecek bir teklifle karşı karşıyayız. Başta Anayasa Komisyonu olmak üzere ilgili komisyonlarda görüşülmeli ve bu komisyonların raporları alınmalı. Alt komisyona havale edilmesi, Anayasa'ya aykırılıklar da tespit edilerek bunların ayıklanması gerekiyor" dedi.
MHP Konya Milletvekili Faruk Bal, teklifin Anayasaya aykırılıklar içerdiğini savundu.
Bal, teklifin Anayasa Komisyonu'nda görüşülmesi için bir çağrı imzaya açacaklarını, muhalefetten buna destek olmasını istedi.
Komisyon Başkanı Ersoy, Anayasa Komisyonu'nda bu teklifin görüşülüp görüşülmemesine TBMM Başkanlığı'nın karar verdiğini belirterek, "Anayasa Komisyonu herhangi şekilde toplanır, Meclis Başkanlığı'ndan bildirim yapılırsa, elbette bunun gereğini yapacağız" dedi.
KAMERA TARTIŞMASI
CHP Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş, "Baas rejimine giden bir yasa teklifini görüşüyoruz ve siz 'kısa keselim çabuk olalım' diyorsunuz. Bu teklif önce Anayasa Komisyonu'nda görüşülmeli. Teklif geri çekilmeli, olgunlaştırılmalı" diye konuştu.
Bazı AKP'liler, görüntü alınmasının ardından kamera ve foto muhabirlerinin salondan çıkarılmasını talep edince tartışma yaşandı.
AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, "Kameralar görüntülerini alır, kameralar dışarı davet edilir. Başıma geliyor ve notumu çekiyor" diyerek kameraların dışarı çıkarılmasını istedi.
Tüzüğe, yasalara aykırı bir durum olmadığını belirten Ünal, "Buradan kemaraların önünde mesaj veriyorsunuz, muhaberat devletinden tutun da faşizme kadar..." diye konuştu.
Ünal'ın bu sözlerine muhalefet milletvekilleri itiraz etti ve Ünal'ın da usul üzerine konuşmadığını belirterek, Başkan'a kendilerine yapıldığı gibi neden müdahale edilmediğini sordu.
MHP'li Türkoğlu, "MİT her yeri izliyor rahatsız olmuyorsunuz kameralar önümdeki notu çekiyor diye rahatsız oluyorsunuz" ifadesini kullandı.
MHP Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz, "Bizim de önümüzde notlar var biz neden rahatsız olmuyoruz" dedi.
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, diğer ilgili komisyonların raporlarını görmek istediklerini belirterek, aksi takdirde bu teklifin gayrimeşru olacağını savundu.
Altay, "Bu teklifi buraya aceleyle indirmenizin bir maksadı olmalı. Bu maksatla ilgili kuşkularımız var. Bazı AKP'lilerle teklifin törpülenmesiyle ilgili görüş alışverişinde bulunuyoruz. Demek ki ortada bir sakatlık var" ifadelerini kullandı.
Altay, MHP'li Bal'ın, Anayasa Komisyonu'nun toplantıya çağrılmasıyla ilgili tekliflerini destekleyeceklerini bildirdi.
ATALAY: MİT'E YENİ KANUN GELİYOR
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da, MİT Kanun Teklifi ile 30 yıl sonra yapısal değişikliğe gidildiğini belirterek, "Baştan sona Baştan sonra MİT'in yenilenmesi için kanun üzerinde de çalışılıyor. Bunu da inşallah sizlerin huzuruna getireceğiz" dedi
Atalay, teklifle MİT'in hiçbir sınırı konulmayan görev alanının daraltılarak, belirgin hale getirildiğini de savundu..
HÜKÜMET'TEN TEKLİFTE İLK GERİ ADIM
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, MİT yasa teklifinin 2. maddesinde yer alan Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu Başkanlığı'na Başbakan'ın getirilmesi düzenlemesinin tekliften çıkarılacağını açıkladı. Atalay, "İstihbarat Koordinasyon Kurulu MİT Yasası'nda var. MİT Müsteşarı'nın başkanlığında toplanıyor. Başbakan'ın başkanlığında toplanması çok tartışıldı bunu önerge ile değiştereceğiz, eski yapısını koruyacağız" dedi.
MİT'E PARLAMENTO DENETİMİ GELİYOR
Atalay, MİT'e parlamento denetimi getirme sözü de verdi ve şöyle dedi: "Böyle bir reforma ihtiyaç olduğu açıktır. Bu çalışmayı biz getireceğiz Hükümet olarak. Burada bazen şöyle tartışmalar oluyor. Milli irade burasıdır. Sanki siyasetin eli bir yere girince zarar verecek. Siyaset ulvi bir çaba. Milletimize nasıl hizmet veririz diye çalışıyoruz. Ben burada söz veriyorum bu düzenlemeyi çalışıyoruz ve önünüze getireceğiz.''
Herkes farkında: Devlette iç kavga yaşanıyor.
Kaset savaşları: Rutine bindi.
Kaset savaşları: Rutine bindi.
Hazır ve istekli geniş kesim: Şaşırtıcı olanları bekliyor.
Kimsenin hesabı tek değil: Çünkü önünü göremiyor.
Hesap kesim tarihi: 30 Mart.
Bu durumda: Kulisler elbette hareketli olur.
***
Kulislerin yeni konusu: Erdoğan-Gül-Cemaat üçgeni.
Birbirini tamamlayan iki soru:
Gül-Gülen ittifakı bozuldu mu?
Ya da: Erdoğan ile Gül uzlaşıyor mu?
Yazdım:
Bir aydır konuşuluyordu.
"Cemaat Gül'den kuşkulu" diye (Aydınlık, 17 Şubat 2014).
***
Cemaat cenahı rahatsız.
Doç. Dr. İhsan Yılmaz açıkça dillendirdi.
"Görünen o ki Erdoğan-Gül ittifakı yeniden canlanıyor" (Agos gazetesi, 13 Şubat 2014).
Yılmaz dikkat çekici bir isim.
Cemaat'in yeni ekran yüzü sanki.
Not:
"Gül, Cemaat'ten koptu. Erdoğan'la ittifak kurdu" denebilir mi?
Kesin konuşmak için erken.
Seçim sonucunu bekleyelim.
***
İnternete sansür yasasını onaylandı.
Yorumlar arttı: Gül, Erdoğan'a yaklaştı.
Tekrar uyarıyorum: Erken.
***
Şimdi iki yeni iddia konuşuluyor.
Birini dün Taraf yazdı (20 Şubat 2014).
"Gül'e 'tasfiye' listesi verildi."
Özeti:
Erdoğan'ın emriyle bir dosya hazırlandı.
Köşk'teki Cemaatçiler hakkında.
"Gereği" yapılmak üzere.
Yani: Tasfiye.
Gül'ün tavrı: Geri çevirdi. "Bunlar boş işler" diye.
***
Diğer iddiaya gelince.
Önce kaynak tarifi.
Çankaya Köşkü’ne yakın.
Neredeyse birinci elden geliyor.
Konu:
Yine Erdoğan-Gül ilişkisi.
"Önemli" desem hafif kalır.
Doğruysa: Günler çok şeye gebe.
***
İddia şu:
Geçen hafta.
Erdoğan Çankaya'ya çıkıyor.
Çantasında bir dosya.
Gül'ün önüne koyuyor.
Diyor: "Cemaat hazırlamış".
İçinde Gül'ün telekulak kayıtları.
Ve belgeler/bilgiler.
Belli ki: Gül'ü zorda bırakacak cinsten.
***
Erdoğan'ın talebi:
İnternet ve HSYK yasalarının onaylanması.
Cemaatçilerin tasfiyesi.
Yani: Birlikte hareket edilmesi.
***
Şimdi ara verelim.
Ve soralım:
Çankaya'ya böyle bir dosya verilmiş midir?
Erdoğan'ın bir açıklamasına dikkat çekelim:
"Yapılmadık iş kalmamış. Öyle şeyler geliyor ki önümüze. Cumhurbaşkanı'nın dinlenmesinden Meclis Başkanı'na varıncaya, benim dinlenmeme kadar. Ailelerimize, çocuklarımıza varıncaya kadar herkesi dinlemişler." (Hürriyet, 31 Ocak 2014).
Söylenen:
Erdoğan iddiayı önce dillendirdi.
Sonra da "delillendirdi".
***
Devam edelim.
Gül cenahındaki algı:
Dosyayı hazırlatan: Cemaat değil, Erdoğan.
(Yöntem tanıdık: Ergenekon davalarında sıkça uygulandı.)
Verilen mesaj: Çizgiden çıkarsan, yayınlatırız.
Amaç: Gül'ü Cemaat'ten koparmak.
***
Gül'ün kişisel tepkisi:
Kaynağım ilginç ayrıntılar verdi.
Gül, çok öfkeleniyor.
"Çok" kelimesini pek kullanmam.
Fakat burada gerekli.
Kendisine hâkim olamıyor.
"Birileri" hakkında sert konuşuyor.
Buraya sansürleyerek bile aktaramam.
***
Sonuç:
Erdoğan-Gül ilişkisi için.
"Kardeşlik hukuku" işler diyorlardı.
Bizimkiler Neo-Osmanlı ya.
Haksız değillermiş!
Malum:
Osmanlı’da kardeş katli caizdir.
Nizamı âlem için.
***
Gül cenahının stratejisine ne?
Devam edeceğim.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/34311-rafet-balli-yazdi-erdogan-gulun-onune-bir-dosya-koymus.html
CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mustafa Sarıgül, CHP’li
Ayaydın’ın Gülen cemaatiyle adaylığını görüştüğü iddialarını
yalanlamadı. Sarıgül ‘Ben bu konuşmaları normal karşılıyorum’ dedi
CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mustafa Sarıgül, dün CHP İstanbul İl binasında bir basın toplantısı düzenledi. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Habertürk yöneticisi Fatih Saraç’la yaptığı iddia edilen telefon görüşmelerine ilişkin konuşan Sarıgül, “Başbakan ‘Alo Fatih’ hattını arayarak benimle ilgili haber yapılmasını yasaklamıştır. Bana sansür uygulamıştır. Benim hakkımda ‘gereğini yapın’ demesi sıradan bir olay değildir. Kendisi artık sansürcü, yasakçı bir Başbakan’dır” ifadelerini kullandı.
‘Bu konuşmaları normal karşılıyorum’
Sarıgül, açıklamanın ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. CHP İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın’ın, Cemaat’ten bir isimle Sarıgül’ün adaylığı hakkında görüştüğünü gösteren ses kayıtları önceki gün kamuoyuna yansımıştı. 25 Ekim tarihli ses kaydında bu kişinin Fethullah Gülen’e, Ayaydın’ın selamını ileterek Sarıgül’ün adaylığını aktardığı görüldü.
Salıcı: Ben bir yanlışlık göremiyorum
Aydınlık’ın konuya ilişkin “Parti Meclis toplantısından iki ay önce adaylığınızın Fethullah Gülen’e bildirilmesini nasıl yorumluyorsunuz?” sorusuna Sarıgül şöyle yanıt verdi: “Sarıgül uzun yıllardan beridir Türk siyasetinin içerisinde görev yaptı. Aktif görev yapan siyasi kişilerle ilgili olarak da dünyanın her tarafında konuşmalar olabilir. Sarıgül de toplumun her kesiminde dil, ırk, mezhep farkı gözetmeden bütün yurttaşlarımıza ulaşacak ve her yurttaşımızdan oy isteyecektir. Adaylığım iki yıldır her kesimde konuşuluyor, merak uyandırıyor. Aday güçlü olmasa, çok zayıf olsa kimse sormaz. Sarıgül dünyanın her noktasında konuşuluyor. O nedenle ben bu konuşmaları çok normal karşılıyorum. Ben yurttaşlarımın yüzde yüzünü kucaklamak istiyorum.” Ulusal Kanal’ın aynı görüşmeye ilişkin sorusuna ise CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı yanıt verdi.
Salıcı şunları söyledi: “Mustafa Sarıgül’ün adaylığı iki yıldır konuşuluyordu. Böyle bir konunun milletvekilimiz tarafından konuşulmasında herhangi bir yanlışlık görmüyorum. Dünyanın her tarafında insanlar buu konuyu konuşuyor. Dolayısıyla iki devlet başkanı arasında bu konu konuşulduğu zaman da, arkasında bir komplo aramaya gerek yok. Eğer birileri cemaat, sosyalist, devrimci, milliyetçi, siyasetten gelerek Sarıgül’e oy vermekten gocunmuyorsa biz de oy almaktan gocunmayız. Bize verilecek oyları aynı derecede makbul görüyoruz.”
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/34263-chpli-mustafa-sarigul-cemaatle-gorustugunu-kabul-etti.html
CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mustafa Sarıgül, dün CHP İstanbul İl binasında bir basın toplantısı düzenledi. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Habertürk yöneticisi Fatih Saraç’la yaptığı iddia edilen telefon görüşmelerine ilişkin konuşan Sarıgül, “Başbakan ‘Alo Fatih’ hattını arayarak benimle ilgili haber yapılmasını yasaklamıştır. Bana sansür uygulamıştır. Benim hakkımda ‘gereğini yapın’ demesi sıradan bir olay değildir. Kendisi artık sansürcü, yasakçı bir Başbakan’dır” ifadelerini kullandı.
‘Bu konuşmaları normal karşılıyorum’
Sarıgül, açıklamanın ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. CHP İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın’ın, Cemaat’ten bir isimle Sarıgül’ün adaylığı hakkında görüştüğünü gösteren ses kayıtları önceki gün kamuoyuna yansımıştı. 25 Ekim tarihli ses kaydında bu kişinin Fethullah Gülen’e, Ayaydın’ın selamını ileterek Sarıgül’ün adaylığını aktardığı görüldü.
Salıcı: Ben bir yanlışlık göremiyorum
Aydınlık’ın konuya ilişkin “Parti Meclis toplantısından iki ay önce adaylığınızın Fethullah Gülen’e bildirilmesini nasıl yorumluyorsunuz?” sorusuna Sarıgül şöyle yanıt verdi: “Sarıgül uzun yıllardan beridir Türk siyasetinin içerisinde görev yaptı. Aktif görev yapan siyasi kişilerle ilgili olarak da dünyanın her tarafında konuşmalar olabilir. Sarıgül de toplumun her kesiminde dil, ırk, mezhep farkı gözetmeden bütün yurttaşlarımıza ulaşacak ve her yurttaşımızdan oy isteyecektir. Adaylığım iki yıldır her kesimde konuşuluyor, merak uyandırıyor. Aday güçlü olmasa, çok zayıf olsa kimse sormaz. Sarıgül dünyanın her noktasında konuşuluyor. O nedenle ben bu konuşmaları çok normal karşılıyorum. Ben yurttaşlarımın yüzde yüzünü kucaklamak istiyorum.” Ulusal Kanal’ın aynı görüşmeye ilişkin sorusuna ise CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı yanıt verdi.
Salıcı şunları söyledi: “Mustafa Sarıgül’ün adaylığı iki yıldır konuşuluyordu. Böyle bir konunun milletvekilimiz tarafından konuşulmasında herhangi bir yanlışlık görmüyorum. Dünyanın her tarafında insanlar buu konuyu konuşuyor. Dolayısıyla iki devlet başkanı arasında bu konu konuşulduğu zaman da, arkasında bir komplo aramaya gerek yok. Eğer birileri cemaat, sosyalist, devrimci, milliyetçi, siyasetten gelerek Sarıgül’e oy vermekten gocunmuyorsa biz de oy almaktan gocunmayız. Bize verilecek oyları aynı derecede makbul görüyoruz.”
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/34263-chpli-mustafa-sarigul-cemaatle-gorustugunu-kabul-etti.html
Bu yazı dizisi bir cinayetin öyküsüdür. Soruşturma
dosyasında bu cinayeti işleyenlerin isimleri yazıyor. ‘Amirallere suikast’
iddiasıyla 5 Aralık 2009’da tutuklanan Yarbay Ali Tatar’ı ölüme götüren isimleri
açıklıyoruz
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit’in önüne
bir dosya konulduğunda tarihler Ağustos 2009’u gösteriyordu. Dosyada
“amirallere suikast” yapılacağı iddia ediliyordu.
İstanbul Emniyeti Elektronik Şube Müdürlüğü’ne, 15 Temmuz
2009 günü gönderilen isimsiz ihbar e-postasında, kendisini “uyuşturucu ve borç
batağına düşmüş bir deniz subayı” diye tanıtan muhbir, Deniz Kuvvetleri
Komutanlığı ve Deniz Harp Okulu’nda örgütlenmiş bir “karanlık organizasyonu”
ihbar ediyordu. O günlerde en çok kullanılan ihbar yöntemi böyleydi.
Soruşturma sonunda bazı deniz teğmenleri tutuklandı.
“Uyuşturucu ve fuhuş çetesi” diye başlayan operasyon, sonunda “Amirallere
suikast”a, daha sonra da başka dosyalarla birleştirilerek “Poyrazköy Davası”na
dönüştü.
Başbuğ ‘boru’ demişti
Poyrazköy kazılarını hatırlar mısınız? 5 yıl önceydi. 2
Şubat 2009 günü Beykoz Kaynarca köyü civarında “tornavida ile işaretlenmiş
ağaçlar takip edilerek” (iddianamede aynen böyle yazar!)... diye yazılan bir
yığın saçmalık... Gene iddianameye göre, “yumuşak zeminde toprağa gömülü halde
bir kısmı yüzeyde görülen” siyah poşet parçalarının içinde bulunan mühimmat...
Bu bölgede ikinci kazı Nisan 2009’da yapıldı. Bu kez Beykoz Poyrazköy Keçilik
mevkisi delik deşik edildi. “Ergenekon adına” eyleme geçmek için cezaevindeki
Levent Göktaş’tan talimat bekleyen SAT komandoları “yerin 15 santimetre altına”
çeşitli mühimmat gömmüşler. İçlerinde soba borusu yapmaktan başka bir işe
yaramayacak olan kullanılmış lav silahının da bulunduğu çeşitli malzemeler...
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un basın toplantısında gösterip “boru”
dediği şeyler...
Kuryelik yapmakla suçlandı
Poyrazköy iddianamesi akıllara zarar bir metindir. Kafes
eylem planı, silah ve mühimmat listesi, psikolojik harekât kampanya kontrol
formu, gayri Müslim vatandaşlara yönelik (mezarlıkları dahil) eylem listeleri,
“özel plan hücre lideri” imzalı talimatlar...
“İP ve Ergenekon’un Deniz Kuvvetlerindeki temsilcisi gibi faaliyet
yürüten” albaylar, Ergenekon’a ait gizli belgeleri “odasına girildiğinde
soldaki dolabın altında saklayan” subayları açıklayan ihbarlar ve hatta “Doğu
Perinçek Başkanımızın Emirleri” gibi zırvalıklar...
Bu zırvalıklar içinde, “Devrimci subaylar, komutanlarımıza
yeniden dinamizm kazandıracak eylemleri hayata geçirecektir” şeklinde, İşçi
Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’ten “örgüt tabanına” gelen talimat bile
vardı! Gene iddianameye göre Perinçek’in Silivri’den gönderdiği talimatları,
teğmenlere ileten “kurye” ise Yarbay Ali Tatar’dı!
Neden hedef seçildi?
Yarbay Tatar’ın ölümünü, “haksız suçlamalara dayanarak onuru
için intihar eden bir subayın trajik sonu” olarak değerlendirmek yanlıştır. Ali
Tatar adım adım intihara sürüklenmiş, katledilmiştir. Onu kim ya da kimler
neden hedef seçmişlerdi? Tatar, beynine kurşunu sıktığı ana kadar neler yaşadı,
o kurşuna kimler yol gösterdi? Tatar tahliye olduktan 24 saat sonra, daha
ailesi ve çocukları ile hasret gideremeden hakkında yeniden tutuklama kararını
kimler istedi? Emniyette onun hakkında hangi rapor hazırlandı? Kim hazırladı?
Tüm bu soruların yanıtını bu dizide bulacaksınız.
Yarbay Ali Tatar, “Amirallere suikast” iddiasıyla başlatılan
soruşturmada 5 Aralık 2009 tarihinde gözaltına alındı ve tutuklandı. İstanbul
Emniyeti ve Beşiktaş’taki özel görevli mahkemeler içinde yuvalanan cemaatçi
örgüt, ellerindeki yargı gücünü kullanarak vatansever bir insanın yaşamına son
verdiği süreci bu tutuklamayla başlattılar.
Tatar’ı ölüme götüren isimler
Tatar’ın hedef seçilmesinin en önemli nedeni Alevi
olmasıydı. Bu yolla ordu içinde görev yapan Alevi kökenli, Atatürkçü subayların
tasfiyesi amaçlanmıştı.
Hukukun verdiği ve vermediği yetkiler kullanılarak bir yargı
cinayeti işlendi. Soruşturma dosyasında bu cinayeti işleyenlerin isimleri
mevcuttur. Bu yazı dizisi bu cinayetin öyküsüdür. Bu dizide Tatar’ı ölüme
götüren isimleri açıklayacağız. Bu katillerden hesap sorulmadan Tatar’ın ruhu
huzur bulmayacaktır.
Ali Tatar’a bunu yapanlardan hesap sormak sadece hukukun
yerine getirilmesi değil, aynı zamanda bir insanlık borcudur. Dünyanın öbür
ucuna kaçsalar dahi Cumhuriyet hukukunun
suçlulardan hesap soracağına inanmak istiyoruz. Tatar ile ilgili mahkeme
belgelerinde titiz bir çalışma yapan Ergenekon hükümlüsü Avukat Kemal
Kerinçsiz’e teşekkür ediyoruz.
Hikmet Çiçek
Kategorideki tüm içerikleri görmek için tıklayınız
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında konuştu.
İşte o konuşmanın satır başları:
Bugün konuya ahlakla başlayalım. Ahlak soylu bir kavramdır bütün dinlerin ve insanlığın ortak alanıdır. Ahlak eğer bir insanda içselleştirilmişse o insan güzel insandır. İnsanların en hayırlısı en ahlaklı olanıdır diyor Hz. Muhammed. Yalanla iman bir arda olmaz diyor yine Hz. Muhammed. Bu kadar önemli. Ahlakı simgeleyen temel norm yalan söylememektir. Her koşulda vatandaşa doğruyu söylemektir.
Toplumu derinden sarsa derinden kutuplaştıran yalanlar vardır bunlar kabul edilemez. Bir siyasetçinin ahlakı yalanlarla ölçülür. Eğer bir siyasetçi dokuz köyde konulmayı alınıp doğruları söylüyorsa o siyasetçi başımın üstündedir. Siyasetçi halkın kanaat önderidir. Siyasetçi ülkeyi belediyeyi yönetmeye talip olur. O nedenle siyasetçi kimlik olarak halka örnek olmak durumundadır. Eğer siyasetçi yalan söylüyorsa toplumun siyasete olan güveni sarsılır. Bugün sokaktaki vatandaşa siyasete güveniyor musunuz diye soralım yüzde 90’ı güvenmiyorum der. Çünkü halka yalan söylendi. Ben siyasete girerken halka ‘hangi koşulda olursa olsun halka doğruları söyleyeceği’ diye söz verdim.
"ONUN ELİ SİZİN CEBİNİZDEDİR"
Halkıma sesleniyorum buradan, kim size yalan söylüyorsa onun eli sizin cebinizdedir. Çünkü sizi kandırmak için o yalanları söylüyordur. Ahlaklı olan gizli kapaklı işler yapmaz medyaya müdahale etmez, dümen çevirmez. Onun haberini yapmayın onu bir yerde göstermeyin demez. Son günlerde bir Alo Fatih dönemi başladı. Alo fatih diyor Fatih daha cümle bitirmeden emredersiniz diyor. Burada size dinlettiğin tapeler mahkeme kararı işle alınmış dinlemelerdir.
"SARIGÜL'LE İLGİLİ HABERLERE YER VERİLMEMESİ İSTENİYOR"
Bir savcı fezlekesini imzalayıp gönderdikten sonra o fezleke artık kamunun malıdır. Gizli kapaklı değildir. Dün bir tape düştü yine Alo fatih ile ilgili ama bu kez Mustafa Sarıgül’ü göstermeyin diyor. Biliyorsunuz sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz diyor. Sarıgül ile ilgili haberlere yer verilmemesini istiyor.
Kılıçdaroğlu daha sonra internete düşen ve Başbakan Erdoğan ile Fatih Saraç arasında geçtiği iddia edilen konuşmayı salonda dinletti.
Evet arkadaşlar… Neden birinci sayfaya koyuyorsunuz diyor. Çıksın yalanlasın bakalım. Kendi sesinden. Mahkeme kararıyla yapılmış bir dinleme.
“GÜRSEL TEKİN İSTANBUL’DA SARIGÜL’ÜN ELİNİ KALDIRACAK”
Ama onların bilmediği bir şey var. Öteki de diyor ki Sarıgül’ün karşısına Gürsel Tekin’i çıkartıyoruz kavga edecekler diyor. Gürsel Tekin gidecek İstanbul’da Mustafa Sarıgül’ün elini kaldıracak. Onlar bizim kültürümüzü bilmiyor. Bizde özgürlük var. Biz onlar gibi düşünmüyoruz biz demokrasiye kadın erkek eşitliğine medya özgürlüğüne güzel Türkiye’ye inanıyoruz. Biz bu ülkede yolsuzluk hırsızlık olmasın istiyoruz.
"KATAKULLİ İSLER YAPAN SİYASETÇİ"
Siyasetçinin ahlaklısına güveneceğiz. Katakulli işler yapan siyasetçiye yüz vermeyeceğiz. Yalan söyleyen siyasetçiye prim vermeyeceğiz. Biz halkı düşündüğümüz için o telefon konuşmalarında özel yaşamla ilgili bölümleri bilerek çıkardı.
Ama villayı yapan adam diyor ki “o villalar 35 yıldır orda duruyor” diyor. Ama Allah büyük… Google’a girip baktık geçen sene bile yok o villalar orada. Ve diyor ki Başbakan gelsin 2-5 gün tatil yapsın diye konuştuk diyor. Kızının konuşmalarını yayınlamak istemiyorum. Havuzu şöyle yapacaksın, tuvaleti şöyle yapacaksın diyor 3-5 gün kalacak adam için bunlar yapılır mı?
Biz ne dedik? 2 villa uğruna devletin valisini sattın sen. Nasıl bir anlayıştır bu Allah aşkına. Zaten bir villan var, 2,3 villan var. Ne yapacaksın bu kadar villayı. Öbür dünyaya götürmeyeceksin. Dünya malına bu kadar sarılan bir adamı daha önce hiç görmedim. Mal mülk desen var dolar desen var, yalan iftira deseniz o da var… Ama her konuşmanın arkasına Allah’ı ilave ediyor. En büyük günahtır. En temiz inancımızı siyasetine çıkarlarına alet ediyor. Onun için diyorum Allah büyüktür diye. Rahmetli Babam derdi ki “sen doğru dur, eğri belasını bulur”… İşte parça parça buluyorlar.
YALAN ÇIKTI
Başbakanın elbisesinde leke olsa önemli değil. Alnında leke var. Bu villayı nereye yapıyorsun? Birinci derece sit alanı olan yerde yapıyorsun. Vali ne diyor? Buraya yapamazsın diyor. Arıyor “O vali izin vermiyor” diyor. Doğru Diyarbakır’a sürülüyor. İşin özü 30-35 yıldır o villalar orada dendi yalan çıktı. Başbakan’ı misafir edecektim dendi o da yalan çıktı.
"YALAN SÖYLEYEN ERDOĞAN"
Kadınlara saygı duyarız. Hz. Muhammed “cennet anaların ayağının altındadır” der. Kocaman adamken bile ben gider başımı onun dizine koyardım. o kadar huzur bulurdum. Kabataş ile ilgili bir yalan söylendi. Yalanı söyleyen Erdoğan. “başörtülü bacımızı dövdüler” dedi. Çıkıp bir grup toplantısında “söylendiği gibi dövülmüşse üstelik çocuk arabasındaki çocuğuyla beraber bunu yapanlar insan değildir. Onu yapanların derhal bulunması ve yargılanması lazım. Yok eğer böyle değilse Başbakan yalan söylüyor” dedi. Bu konuşmamadan sonra bulamaları lazım. Nasıl olmuş, üzerleri çıplak, elleri deri eldivenli, başlarında tuhaf bantlı 70-100 kadar adamın ortasında kaldım” Kabataş iskelesinde.. dövüyorlar bayıltıncaya kadar, üzerine idrarlarını yapıyorlar ve bu kadın kendine geldikten sonra çocuğunu buluyor ve eşi gelince gidiyorlar.
SİZE SANİYE SANİYE ANLATACAĞIM
Böyle bir olay olduğunda o iskelede bulunan herhangi birisi “ne yapıyorsunuz” demez mi? Bu konuşmadan sonra Başbakan’ın danışmanı Şenol Kazancı apar topar emniyete gidiyor. Görüntüleri izliyor. Emniyete büyük baskılar yapılıyor ama ortada hiçbir şey yok. Kanal D olağanüstü bir habercilik başarısı yapıyor. Görüntüleri buluyor ve yayınlıyor. Şimdi be size saniye saniye ne olduğunu anlatacağım.
1 Haziran 2013. 19:33… Güvenlik harekat merkezinin önünden bu bayan kardeşimiz geçiyor.
19:35 iskele ile güvenlik harekat merkezi arasından geçiyor.
19:37 şehir hatları iskelesi önünde bekliyor.
19:43 Kabataş tramvay durağı ışıklar mevkiinde bekliyor
19:59 Eşliyle beraber ayrılıyorlar.
'HALKIMI KUTLUYORUM'
Ne kavga ne dövüş hiçbir şey yok. Bir ülkeyi yöneten Başbakan’ı düşünün. Olmayan bir olayı, varmış gibi gösterdi, “benim başörtülü bacımız yerlerde sürüklediler” dedi. Ben halkımı kutluyorum. Bu yalancıya inanıp galeyana gelmedikleri için. Ve bütün başörtülü kardeşlerime sesleniyorum. Artık sizin başörtünüzü siyasetin dışında kaldın. İstediğiniz kıyafeti giyin. Ama birileri sizin başörtünüzü siyasete alet etti. Neden böyle yapıyor? Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzlukları örtülsün diye. Buradan o yalancıya sesleniyorum. Kadınlarımızın başörtüsü senin yolsuzluklarını örtemez. Bu, halkı kin ve düşmanlığa kışkırtmaktır.
'BOYUNDAN UTAN'
Ne diyor “görüntüler öyle ama bir de rapor var” diyor. Ne zaman rapor beş gün sonra. Nerede yara var. Dizin üstünde var. Hani yerlerde sürüklenmişti. Hani 100 kişi saldırmıştı üzeri çıplak. Ya üzeri çıplak 100 kjişiyi Kabataş iskelesinde kim görmez. Böyle bir şey açık mekanda zaten mümkün değil. Şimdi hala diyor ki başörtülü bacımı sürüklediler. Utan utan… Boyundan utan… Asıl başörtülü kardeşimize nerede hakaret ettiler biliyor musunuz Gezi olaylarında…"
http://www.odatv.com/n.php?n=utan-utan...-boyundan-utan-1802141200
2 paralel hükümet 2 ordu olamaz
İP lideri Doğu Perinçek, kendisini ziyaret eden TBMM İnsan
Hakları Komisyonu üyelerini PKK’nın özerklik hazırlığı konusunda uyardı...
AKP’lilere ‘Başbakanınıza söyleyin Esad’la el sıkışsın’ dedi
AKP’li Ayşe Türmenoğlu, Mehmet Kerim Yıldız, Mehmet Metiner,
CHP’li Veli Ağbaba ve BDP’li Murat Bozlak’tan oluşan TBMM İnsan Hakları Cezaevi
Komisyonu üyeleri, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile İşçi Partisi
yöneticileri Mehmet Bedri Gültekin, Erkan Önsel, Oktay Yıldırım ve Turan Özlü
ile Silivri Cezaevi’nde görüştü.
Komisyon üyeleri Perinçek’i, dört gün önce hücreden
çıkarılarak getirildiği koğuşta dinledi. Üyelerin, beş buçuk yıldır cezavinde
bulunan İP lideri Perinçek’in güçlü görünümünden ve İP yönetcilerinin
koğuşlarında oluşturdukları büyük kütüphaneden etkilendikleri öğrenildi.
Görüşmeyle ilgili sorularımızı yanıtlayan CHP Milletvekili
Veli Ağbaba, Perinçek’in, Silivri Cezaevi’ndeki koğuşundan TBMM İnsan Hakları
Komisyonu üyelerine şu mesajları verdiğini aktardı:
‘Gladyo operasyonuyla buradayım’
Bu koğuşa dört gün önce geldim. Beş buçuk yıldır tek başıma
bir hücrede kalıyordum. Cezaevinde ne yapılıyorsa bize de o yapılıyor. Burada
bize yönelik bir hukuksuzluk yok. Ben bir Gladyo operasyonu sonunda buradayım.
Ergenekon davasında Danıştay cinayetine karışanlar hariç tek bir suçlu yok.
Danıştay cinayeti de terör suçu olması için bu davaya yamanmıştır.
‘Türkiye’ye ABD merkezli kumpas kuruldu’
“TSK’ya kumpas kuruldu” sözü doğru değil. Cumhuriyete ve
Türkiye’ye kumpas kuruldu. Bu kumpas, ABD merkezli bir kumpastır. Bu, sadece
bize değil; Türkiye’ye yapılan bir haksızlıktır.
‘Türkiye cephesi oluşturmalıyız’
ABD’nin Suriye’yi bölme planı başarısızlığa uğramıştır.
Türkiye’yi bölme planı da başarısızlığa uğrayacaktır. Bunun için bir Türkiye
Cephesi oluşturmalıyız. Türkiye’nin birliği için bütün güçler çaba
göstermelidir. Vatan birliğini isteyen bütün partiler; CHP, MHP ve AKP’liler bu
cepheye dahil olmalıdır. (Heyette yer alan BDP’li Murat Bozlak’a dönerek )
Murat kardeş buna siz de dahilsiniz.
‘Çözüm sürecinin patronu Türkiye değil’
Türkiye; Suriye, İran ve Irak’la bölgesel bir ittifak
kurmalı. Biz Türkiye’de Kürt kardeşlerimizle eşitlik ve özgürlük temelinde
birleşebiliriz. Çözüm sürecinin patronu Türkiye değildir. Bu süreç, Türkiye’yi
böler ve PKK’ya alan yaratır. İki ayrı paralel hükümet, iki paralel ordu olmaz.
Özerklik bir çözüm değildir. Bu, Kürtleri ikinci sınıf yapar.
‘Hiçbir güç artık bizi burada tutamaz’
Ergenekon, Balyoz ve diğer davaların hepsinin içi boş ama
biz hâlâ buradayız. Bu iş mutlaka çözülmeli, ancak seçimden önce çözülmelidir.
17 Aralık’tan sonra yaşananları gördükten sonra hiçbir güç bizi burada tutamaz.
‘Yapılan 8 seçimde de içerdeyim’
Siyasi parti genel başkanı olarak 8 seçimdir içerideyim.
Yaşamım boyunca şiddetin yanında olmadım. Ben hapis yatmaya alışığım. Ne kadar
ceza verilirse verilsin yatarım. Bu, beni etkilemez. Ancak Türkiye bu sorunla
seçime gitmemeli. Meclis’teki partiler bizim içinde olmamızı bir rekabet konusu
ve partiler arası bir mücadele konusu olarak görmemelidir.
‘Cemaatle mücadele de önemli’
Yolsuzlukla mücadele önemli, ancak Cemaat’le mücadele de
önemlidir. Türkiye, egemen bir ülke olursa yolsuzluk da biter.
Erdoğan’a Esad mesajı
(AKP’lilere dönerek) Genel Başkanınız Recep Tayyip Erdoğan’a
söyleyin: Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunsun. Suriye ile tekrar barış
yapsın, el sıkışsın, onların toprak birliğini savunsun. (Bir AKP’li
milletvekilinin ‘Esat ile mi?’ diye sorması üzerine de) Evet, Beşar Esad,
Suriye’nin seçilmiş Cumhurbaşkanıdır.
‘Barzani ile değil Maliki ile dostluk kurun’
Türkiye’den Suriye’ye terörist ve silah gönderilmesin.
Tekrar barış yapılsın ve gerekirse Suriye sınırındaki mayınlı araziler
temizlensin. Suriye’ye terörist ve silah gönderirseniz TIR sorunları gibi
sorunlar olur. Şu anda Türkiye dünyada teröristlere destek veren bir ülke gibi
görünüyor. Oysa Türkiye’nin yapması gereken; İran, Suriye ve Irak ile yeniden
dostluk ilişkileri kurmaktır. Irak’ta Barzani ile değil Maliki ile dostluk
kurulmalıdır. İran’a yönelik ambargoyu kaldırmalıyız.
‘PKK silah bırakıp örgütü dağıtırsa genel af gündeme gelir'
Görüşmede “genel af” konusunun da gündeme geldiği öğrenildi.
Perinçek’in bu konuda, “PKK silah bırakıp örgütü dağıtırsa genel af gündeme
gelir” dediği bildirildi. AKP’li bir milletvekilinin “Genel af Abdullah
Öcalan’ı kapsamalı mı?”, “Apo ne olacak?” diye sorması üzerine Perinçek’in,
“Kişiye özel yasa çıkmaz. Genel af olursa onun için de olur. Paralel ordu
olmaz. PKK silah bırakıp, örgütü dağıtırsa eşitlik ve özgürlük temelinde bir
ülke kurarız. Şimdi uygulanan ‘çözüm süreci’ PKK’ya yeni bir ordu yaratma imkânı
veriyor” dediği belirtildi.
Silivri’de elle yazı yazma devri
Perinçek ve diğer partililer, 12 Mart 1971 Muhtırası ve 12
Eylül 1980 Darbesi’nde de tutuklandıklarını ve cezaevine konulduklarını
belirterek, “O dönemlerde cezaevlerinde daktilo veriliyordu. Şimdi elle yazmak
zorunda bırakılıyoruz. Cezaevlerinde bilgisayar kullanımına izin verilmeli”
dediler. Ağbaba bu durumu “AKP hükümetinin yönettiği cezaevlerinde Yontma Taş
devri gibi ‘elle yazı ve kitap devrine’ dönüş yapıldı” diye yorumladı.
Zihni Erdem / Ankara
Kategorideki tüm içerikleri görmek için tıklayınız
Yargıtay aşamasından sonra Anayasa Mahkemesi'ne
vatandaşların başvurmasını sağlayan düzenleme Türkiye açısından önemli
bir adımdı.
Ancak "alt yapısı hazırlanmaksızın" hayata geçirilen düzenleme 1,5 yılın sonunda bir çıkmazla karşı karşıya.
Ancak "alt yapısı hazırlanmaksızın" hayata geçirilen düzenleme 1,5 yılın sonunda bir çıkmazla karşı karşıya.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bir konuşmasında, 2013 yılında 3 bin dosyanın karara bağlandığını, 2014 senesine ise "5 bin 500 dosyanın devrettiğini" açıklamıştı.
Bu Mahkemenin elinde "2 yıllık mesaiye" denk sayıda karara bağlanmamış dosya olduğu anlamına geliyor.
2014 senesinde yapılan başvurular ise bu istatistiğin dışında.
ANAYASA MAHKEMESİ KİLİTLENECEK
Öyle ki geçtiğimiz hafta Yüksek Mahkemeye yapılan başvurulara verilen dosya numarası bin 800'dü. Bu 2014 yılının ilk 5 haftasında gerçekleşen başvuruların sayısını ifade ediyor.
Bu sayıyı yıla orantılayacak olursak "ortalama 18 bin başvurunun" Türkiye'nin her ilinden Anayasa Mahkemesi'ne gönderilmesi demek.
Anayasa Mahkemesi'nin bu kadar fazla başvuruyu mevcut yapısı ile karara bağlaması ise mümkün değil. Bu, Yüksek Mahkemenin altından kalkamayacağı bir iş yükü.
Peki gelinen nokta siyasiler tarafından önceden öngörülemeyecek bir durum muydu?
Aslına bakarsanız "öngörüldü" fakat Türkiye'nin İnsan Hakları karnesi bu şekilde hareket edilmesini gerektiriyordu.
Kısaca açıklayalım...
İKİNCİLİKTEN DOKUZUNCULUĞA
Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin yaptığı bir konuşmada, Tazminat Komisyonu'nun Kurulması ve Anayasa Mahkemesi'ne Bireysel Başvuru'yla ilgili yasal düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle AİHM tarafından "en çok ihlal kararı verilen ülkeler sıralamasında ikincilikten dokuzunculuğa gerilendiğini" açıklamıştı.
Öncelikle şunu ifade edelim, Tazminat Komisyonu'nun kurulması ile birlikte Türkiye birçok vatandaşa tazminat ödemeye başladı.
Örneğin 5 yıla yakın süre cezaevinde kalan kişilere "2 bin 500 Euro" ödenerek dosyaların kapatılması sağlandı.
Bu süreç, Hükümetin uzlaşma talebini AİHM'e bildirmesi, yüksek mahkemenin de başvuru sahibinin görüşünü aldıktan sonra bu konuda bir karar vermesi ile sonuçlanıyor.
BU UYGULAMA SÜRDÜRÜLEMEZ
AİHM'in uzlaşma teklifi sonucunda tazminat ödenmesine karar vermesi teknik olarak bir "insan hakları ihlali olarak kayıtlara geçmiyor".
Ancak Yüksek Mahkeme, kişilerin mağduriyetlerinin Hükümet tarafından önerilen tazminat tutarlarının ödenmesi yoluyla giderilmesine karar vererek, Türkiye tarafından Sözleşmenin ihlal edildiğini "örtülü bir şekilde" ifade etmiş oluyor.
Dosya yükünün ve ihlal sayısının azalmasında asıl rol oynayan etken ise Yargıtay safhası sonrasında doğrudan AİHM'e gidilmesini engelleyen "Bireysel Başvurunun, bir iç hukuk yolu" olarak uygulamaya konulması.
Bu şu anlama geliyor...
Eskiden Yargıtay'ın temyiz incelemesi sonrasında doğrudan AİHM'e başvurulabiliyorken, günümüzde Anayasa Mahkemesi kararının ardından bu imkana sahibiz.
Bunun pratikteki anlamı ise, dosyanızın Anayasa Mahkemesi'nde sıraya girmesi ve "şu an için iki yıl sonrasına işaret eden muhtemel bir gelecekte" başvurunuzun sonuçlanmasını beklemek zorunda olmanız demek.
Peki bu uygulamanın sürdürülebilirliği ne?
Cevabı çok net: Mevcut koşullarda kesinlikle yok!
Eğer Anayasa Mahkemesi'nin yapısı değiştirilmez ve hakim sayısı arttırılmaz ise bireysel başvurunun "Etkili Bir İç Hukuk Yolu" olmaktan çıkması kaçınılmaz.
Çünkü en az iki yıllık bekleme süresi olan bir başvuru mekanizmasının, AİHM standartlarında kabul edilebilir bir yanı asla olamaz.
Anayasa Mahkemesi'ne başvururken ödenen yaklaşık iki yüz liranın ise gelir seviyesi düşük vatandaş açısından başvuruyu zorlaştıran bir usul olması da "adalete ulaşmayı engelleyen" bir başka sorun olarak görülebilir.
İLKER BAŞBUĞ'UN ANAYASA MAHKEMESİ BAŞVURUSU...
Bireysel Başvuruyla ilgili olarak sıkıntılar dile getirildikten sonra "İlker Başbuğ'un başvurusunun öne alınmasını" da irdelemek gerekiyor.
Mahkemenin böyle bir "yetkisinin" olduğunu belirtmekle başlayalım.
Ancak bu çok "istisnai" bir durum ve belli koşulların sağlanmış olması lazım.
Örneğin ağır hastalık, yaşlılık ve telafisi imkansız bir zararın doğma ihtimali Bireysel Başvuru dosyasının "öncelikle incelenmesini" sağlayabiliyor.
İlker Başbuğ'la ilgili olarak ilk bakışta böyle bir durum yok gibi görünse de kişisel özellikler, davanın niteliği ve verilecek kararın birçok kişinin hukuki durumunu etkileyecek olması sebepleriyle dosyanın öncelikle incelenmesi mümkün.
Başbuğ'un Avukatlarının bir süre önce "görevli mahkeme" ve "uzun tutuklulukla" ilgili başvuru yaptığını biliyoruz.
Bu çerçevede İlker Başbuğ'un dosyasında Anayasa Mahkemesi'nin verebileceği karar iki ihtimal olarak ele alınmalı...
Birinci İhtimal:
Başbuğ'un 2 yıla yakın tutukluluk süresi uzun bulunarak "Özgürlük Hakkı ihlal edilmiştir" denilebilir.
Şöyle ki,
İlker Başbuğ, Ocak 2012'de tutuklanmıştı. Bu da 2 yıl 1 aydır tutuklu olması anlamına geliyor.
Tuncay Özkan, Deniz Yıldırım, Fatih Hilmioğlu gibi isimler göz önüne alındığında onların tutuklu kaldıkları sürenin "yarısından daha az".
Bu durumda Anayasa Mahkemesi İlker Başbuğ hakkında ihlal kararı verdiği takdirde diğer isimler açısından da bir ihlalin varlığını kabul, artık kaçınılmaz oluyor.
Ancak bu noktada Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından yaratılmış "Hüküm Özlü" kavramı tartışmanın odağına oturuyor.
Hüküm Özlü, Mahkeme tarafından cezalandırılmasına karar verilen ancak cezası Yargıtay tarafından onanmamış kişinin, Kanunda düzenlenmemiş "ara statüsü".
Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi'ne göre bu durumda olan kişilerin serbest bırakılması mümkün değil. Sadece kişiye "adil" bir tazminat verilmesi söz konusu olabiliyor.
Ancak Anayasa Mahkemesi'nin bu durumla çelişen kararları da mevcut.
Ergenekon Davası'ndan örnek verirsek, Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal "Hüküm Özlü" statüsünde olmalarına karşın Anayasa Mahkemesi'nin Kararı sonrasında Ergenekon Davası'na bakan Mahkeme tarafından serbest bırakılmışlardı.
Her ne kadar "Seçilme Hakkı", serbest bırakılmalarına gerekçe olarak gösterilse de Anayasa Mahkemesi'nin 09 Ocak 2014 tarihli Cevdet Genç Kararı çerçevesinde her iki isim de Hüküm Özlü statüsünde olduğundan serbest bırakılmamaları gerekirdi.
Ama bırakıldılar...
Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi ihlal kararı verdiği takdirde Ergenekon Davası'na bakan Mahkeme, İlker Başbuğ'un tahliyesine karar verebilir.
İkinci İhtimal:
Anayasa Mahkemesi İlker Başbuğ'a yöneltilen suçlamaların göreve ilişkin olduğu değerlendirmesini yapar ve Ergenekon Davası'na bakan Özel Yetkili Mahkemenin görevsiz olduğunu söylerse bu durumda da iki seçenek ortaya çıkacaktır.
Birincisi henüz gerekçeyi dahi yazmamış olan Mahkemenin, "Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı" çerçevesinde derhal dosyadan el çekmesi; ikincisi ise dosyanın Yargıtay'a gitmesi durumunda verilen mahkumiyet kararlarının "işin esasına dahi girilmeksizin" usulden bozulması.
Bozma Kararı ile birlikte, 5 yıllık tutukluluk süresini doldurmuş sanıkların tahliyesi de söz konusu olacaktır.
Ancak bu karar diğer sanıkların hukuki durumlarının da tartışmaya açılması demek.
Öyle ki, örgüt yönetici olmakla suçlanan İlker Başbuğ Anayasa Mahkemesi'nde yargılanma Hakkı'na sahip olursa, bu durumda onunla bağlantılı görülen "diğer sanıkların hukuki durumları ne olacak" sorusunun cevaplandırılması gerekecek.
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI SONRASINDA YAŞANACAKLAR
Anayasa Mahkemesi'nin İlker Başbuğ'la ilgili ihlal kararı vermesi sonrasında yine iki ihtimal gündeme gelecek.
Birincisi İlker Başbuğ'un dosyası ayrılarak sadece onunla ilgili yargılamanın Anayasa Mahkemesi tarafından yapılması.
İkincisi ise delilleri ve tanıkları ortak olan tüm iddianame sanıklarına Anayasa Mahkemesi'nde yargılanma yolunun açılması.
Adil olanın ise ikinci ihtimal olduğunu ifade etmek gerekiyor.
HÜKÜMET SORUNU YARGI İÇİNDE ÇÖZMEK İSTİYOR.
Ergenekon Davası'nda Özgürlük ve Adil Yargılanma Hakları başta gelmek üzere birçok Temel Hak ve Özgürlük ihlal edildi.
Ancak yargının her kademesinde hissedilen "kişiye özel" uygulamalar, Anayasa Mahkemesi'nin Bireysel Başvurulara bakan iki bölümü arasında oluşan içtihat farklılığı noktasında endişeye sevk ediyor.
Hükümetin insan hakları sorununu, Anayasa Mahkemesi eliyle yine yargının içinde çözmek iradesini ne kadar samimi bulursunuz bir yana, cezaevlerindeki insanların özgürlüklerine kavuşması için atılan her adımın takipçisi ve destekleyicisi olmanın önemi ise yadsınamaz bir gerçek.
Bazıları bu ikilem arasında gidip gelirken, siyasi kaygılardan uzak bir şekilde temel hak ve özgürlüklerden yana tavır koyanlar geçmişte olduğu gibi bu süreçte de kazançlı çıkacak taraf olacaklar.
Herkes için daha fazla özgürlük dileğiyle...
http://www.odatv.com/n.php?n=ilker-basbug-karari-kimleri-etkileyecek--1702141200
Demokratikleşme paketi olarak da bilinen Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı Anayasa Komisyonu’nda kabul edildi.
Görüşmeleri, Anayasa Komisyonu üyelerinden oluşturulan Alt Komisyon’da süren paketin, Özel Yetkili Mahkemeleri kaldıran paketle birleştirilmesi öngörülüyordu. Ancak, ÖYM paketi Adalet Komisyonu’na gönderilince Demokratikleşme Paketi Anayasa Komisyonu’nda görüşülerek kabul edildi.
Bu gelişmeyle ‘Demokratikleşme Paketi’ ve ÖYM’lerin kaldırılacağı paket birbirinden ayrı ele alındı.
AKP, 'Demokratikleşme Paketi'nin içeriğinde temel hak ve hürriyetlerin geliştirilmesi doğrultusunda büyük gelişmeler olduğunu söylemekte. Ancak muhalefet partileri, bu tasarının hiçbir demokratik talebe yanıt vermediği ve paketin bomboş olduğu yönünde eleştiriler getirmekte. Tasarıda temel olarak toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili düzenlemeler yapılmakta, siyasi partilere hazine yardımının koşulu olarak oy oranını yüzde 3’e indirme ve özel okullarda Türkçe’den başka bir dille eğitim yapılabilmesinin önünün açılması sağlanmakta. Bu arada hangi dil ve lehçelerde eğitim öğretim yapılacağı Bakanlar Kurulu kararına bırakıldı.
Tasarının Alt Komisyon’da görüşmeleri sırasında CHP’nin kimi önerileri doğrultusunda düzenlemeler yapılsa da CHP’li üyeler bunlar yeterli görülmedi. Bu nedenle tasarıyla ilgili CHP bir muhalefet şerhi hazırladı.
Muhalefet şerhi şöyle:
"MEZHEPSEL YA DA ETNİK AYRIMCILIĞA DAİR ÇÖZÜM GETİRMİYOR
AKP Hükümetleri dönemlerinde en çok duyulan sözlerden biri, aynı anda çok sayıda ve çeşitli alanda değişiklik yapan “paket”lerdir. Hem hukuki hem siyasi hem de ekonomik anlamda açıklanan onlarca pakete rağmen ülkemizin bu alanlarda gelişme gösterememesi, paketlerin içeriğiyle birlikte, düzenleyicinin niyeti ve uygulayıcının zihniyetini tartışma konusu yapmaktadır.
Kamuoyunda Demokratikleşme Paketi olarak bilinen; ama, içeriği itibariyle demokratikleşmeyle pek ilgisi olmayan Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Komisyonumuzca görüşülmüştür.
Sınırlı düzenlemeler getiren, genel olarak insan hakları açısından ülkemizde yaşanan sorunlara değinmeyen paket, seçim yatırımı olarak hazırlandığı izlenimini uyandırmaktadır. Ülkemizde insanların mezhepsel ve/ya etnik kökenine dair yaşadığı ayrımcılığa çözüm getirmeyen tasarı, uygulanması halinde çeşitli sorunlara neden olacaktır.
ANAYASAL HÜKÜM UYGULANMAMAKTADIR
Tasarıya genel olarak baktığımızda, 1982 Anayasası’nın Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı kenar başlıklı 34. maddesi, “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” demektedir. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) nezdinde en çok ihlalde bulunduğu konulardan birinin toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili olduğu düşünülürse Anayasal hükmün sıklıkla uygulanmadığı anlaşılmaktadır. AİHM için gösteri ve yürüyüşlerde öncelikle aranan nitelik gösteri ve toplantının barışçı nitelikte olması ve şiddet içermemesidir. Gösteri ve yürüyüşler bu temelde olduğu müddetçe ister güzergâhı ister saat sınırlamasının dışında gerçekleşsin kamu otoritelerinin toleranslı davranması beklenmektedir. Barışçı ve şiddet içermeyen gösteri ve toplantılara orantısız müdahale her koşulda AİHM önünde hak ihlali sayılmaktadır. AİHM ayrıca; orantısız güç kullanan güvenlik görevlileri hakkında etkin soruşturma yapılmasını da önemsemektedir. 2911 Sayılı Kanunda yapılacak değişiklikler bu hususları kapsayacak nitelikte olmalıdır.
UYGULAMADA BÜYÜK SORUN YAŞANACAK
Tasarıda sıkça kullanılan “hukuka aykırı” kavramı özellikle uygulamada büyük sorunlar yaratabilecek türdendir. Çünkü; 1982 Anayasası’na ve hukukun genel ilkesine göre suç ve ceza tayini yalnızca kanun ile mümkündür. Tasarıda geçen hukuka aykırılık kavramı suçun unsuru haline getirilince yönetmeliğe aykırı, hatta genelgeye aykırı bir uygulama hukuka aykırılık sayılabilecektir. Böyle muğlak ifadelerden kaçınmak gerekmektedir. Nitekim, Alt Komisyon’un görüşü de bu yöndedir.
Nefret ve ayrımcılıkla mücadele konusunda AKP Hükümetleri oldukça kötü bir karneye sahiptir. Bizzat Başbakan’ın farklı mezhepteki kişilere hakaretamiz, sırf farklı mezhep, etnik köken ve düşünceden insanların hedef olmasına neden olabilecek sözleri; yine benzer biçimde davranan Bakanların varlığı, isminde temel hak ve hürriyetlerin geliştirilmesi bulunan tasarının samimiyetinin sorgulanmasına yol açmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarında inançları nedeniyle sorun yaşayan yurttaşlarımızın varlığı basın yayın organlarına sıklıkla yansımaktadır. Özellikle son günlerde gündeme gelen Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda inançları ve özel yaşamları nedeniyle 674 kişinin baskı yoluyla istifa ya da emekli ettirilmesi konusunun tartışmaları sürerken, bunların önüne geçebilecek düzenlemeler yapmayan bir tasarının isminin “demokratikleşme” olması söz konusu değildir.
Tasarının maddelerini inceleyecek olursak:
Tasarının 2. maddesi ilginç biçimde siyasi partilere “eş genel başkanlık” getirilmesini bir demokrasi olarak topluma sunmaktadır. Bir partinin eş genel başkanlık sistemi kullanması demokrat olduğu anlamına gelmemektedir. Bu düzenlemenin ilgili tasarıda yer almadan, sıradan bir değişiklikle yapılabileceği de açıktır.
SİYASİ PARTİLERE HAZİNE YARDIMINDA ORAN YÜZDE 1’E ÇEKİLMELİ
Tasarının 4. maddesi siyasi partilere yapılacak yardımlara dair bir düzenleme ile 2820 sayılı kanundaki mevcut düzenlemede yer alan milletvekili genel seçimlerinde geçerli oyların yüzde 7’sini alan partilere yapılan devlet yardımı yapılmasında ölçütün, yüzde 3’e çekilmesini öngörmektedir. Her şeyden önce, işlevsel bir demokrasinin ve milli iradenin temel niteliklerinden biri temsil ilkesinin yaşama geçirilmesidir ki ülkemizde yüzde 10 olarak uygulanan seçim barajı bunun engelidir. Baraj engeli bir an önce ortadan kaldırılıp, makul bir düzeye çekilmediği müddetçe yardımların kısmen anlamı olacaktır. Baraj engelinin kaldırılmasının yanında siyasi partilerin devletten yardım alma ölçütlerinin çoğulcu demokratik toplum gereği, tasarıdaki gibi %3 olması ve hatta CHP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndaki önerisi olan %1’e çekilmesi hem temiz siyaset hem de demokrasi için uygundur. Tasarının 5. maddesi 2911 sayılı kanunda bir düzenleme getirmeyi amaçlamaktadır. Demokrasinin olmazsa olmazlarından biri ve temel insan haklarından biri olarak anılan, ifade özgürlüğünün bir parçası olan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yer ve güzergâhının belirlenmesinde güzergâhın olduğu belediye başkanının; siyasi partiler, meslek örgütleri ve sendikalarla birlikte görüşlerinin alınması biçiminde, önerilerimiz doğrultusunda, düzenleme yapılması kısmen olumludur. Çünkü; öncelikle burada görüşlerine başvurulan siyasi partilerin TBMM’de grubu bulunan partileri ifade etmesi demokrasi açısından sınırlayıcı bir tutumdur. Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin de temsil edilmesi gerektiği gibi, sonuçta kararın mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından veriliyor olması, alınan görüşlerin hiçe sayılmasına neden olabilecektir. CHP olarak önerimiz, son Milletvekili genel seçimlerinde en az %1 oy alan ya da hazine yardımı almaya hak kazanan siyasi partilerden görüş alınması; görüş alınan diğer kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu yapının çoğunluğunun oyu ile karar alınmasıdır. Aynı maddede yer alan, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin mantığına aykırı “vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmayacak şekilde” diye belirtilen ifadeler kaldırılmalıdır.
ANADİLİ DİLİ TÜRKÇE OLMAYAN ÖĞRENCİLER ANADİLLERİNİ ÖĞRENMELİ
Tasarının 6. maddesi, gösteri ve yürüyüşlerin yapılacağı yerlerin kapalı ve açık olması durumuna göre değerlendiren 2911 sayılı Kanunun 7. maddesinde değişiklik yapmaktadır. Her şeyden önce kanuni olarak kapalı ve açık yer tanımı net değildir. Komisyon toplantılarına katılan uzmanlar, stadyumların kapalı alan olarak değerlendirildiğini belirtse de araç trafiğine kapalı meydan, park, stadyumun kapalı yer sayılması ve bu durumunun net bir şekilde belirtilmesi gerekmektedir. Tasarının 11. maddesi özel eğitim kurumlarında Türkçe dışındaki dile ve lehçelerde eğitim ve öğretim yapılabilmesinin önünü açmaktadır. CHP olarak temel görüşümüz; yurttaşların anadilini öğrenmesi, anadilini edebiyatta, sanatta ve kültürel alanlarda kullanmasının önündeki engellerin kaldırılması gerektiği, devletin bu konularda sorumluluk almasının insan haklarının gereği olduğudur. Ancak; bu düzenleme temel olarak özel okullara, “resmi bir kurum değilmiş” gibi yaklaşmaktadır. Müfredatı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenen, verdiği mezuniyet belgeleri devlet okullarındaki belgelerle aynı işlemi görev ve hukuken devlet okulları ile aynı statüde olan bir kurumda Türkçe dışında dil ve lehçelerde eğitim ve öğretim yapılması Anayasa’ya açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Resmi dilin ve eğitim dilinin “Türkçe” olduğundan hareketle; CHP olarak, Anayasa Uzlaşma Komisyonunda önerdiğimiz gibi; Anadili Türkçe olmayan öğrencilerin, zorunlu Türkçe eğitiminin yanı sıra, anadillerini öğrenmeleri , Devletin bu anlamda sorumluluk üstlenmesini sağlayacak şekilde düzenleme yapılması gereğini öneriyoruz.
Yapılan düzenleme bu ihtiyaca cevap vermediğinden Anayasaya aykırılık teşkil etmektedir.
-Tasarının 14 üncü maddesiyle 5237 Sayılı Kanunun 115. maddesine bir fıkra eklenmektedir. Burada geçen “dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin veya dini ibadet veya ayinlerin bireysel ya da toplu olarak yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmesi halinde” ve “bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale” oldukça muğlak ifadelerdir. Burada sadece “cebir, şiddet ve tehdit” unsurlarının korunması, “hukuka aykırılık” ifadesinin metinden çıkarılması, aksi takdirde uygulamada çok büyük sorunlar yaşanacağı açıktır. Çünkü; her birey kendine göre “inanç, düşünce ve kanaate” sahiptir. Bunların gereği olarak istediği bir yaşam tarzını seçebilir. Oysa kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde ve kamu görevi yapan kişilerin hiçbir kural tanımadan giyim, kuşam tercih etmesi, semboller kullanması, uygunsuz yer ve zamanlarda inancın ya da düşüncesinin gereğini yerine getirme adı altında farklı davranışlar sergilemesinin önünü açabilecektir.
-Tasarının 15. maddesi nefret ve ayrımcılık suçunu düzenlemektedir. Bu maddede yaş ve cinsel kimlik kavramlarının kapsama alınması gerekmektedir. Sırf yaşı ve cinsel kimliği nedeniyle ayrımcılık yaşayan yurttaşlarımızın varlığı herkesin malumudur. Bunun önüne geçmek, yasama organının görevlerinden biri olduğu gibi, temel insan hakkının korunması açısından önemlidir. Maddeye yeni bir fıkra eklenerek etnik köken, din, mezhep, dil gibi unsurlar kullanılarak bir kişi ya da grubun küçük düşürülmesi amacına yönelik söz, yazı, görüntü ya da resimlerin de nefret suçu olarak değerlendirilmesi sağlanmalıdır. CHP olarak özellikle bu suçlarda verilen cezaların ertelenmemesi için de düzenleme yapılmasını komisyon toplantılarında önerdik.
-Tasarının 16. maddesinin (d) bendi demokratikleşme ile ilgisi olmayan bir düzenleme önerisidir. 16. madde, tasarının kanunlaşması ile yürürlükten kaldırılacak düzenlemeleri içermektedir. Maddede yer alan (d) bendi 3294 Sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun 8. maddesinin (c) bendinin yürürlükten kaldırmaktadır. Bu bent, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı gelirleri arasında “Her nevi fitre, zekat, kurban derileri ve bağırsak yardımlarından, (bu bende göre elde edilecek nakdi ve ayni gelirin toplanması ve Türk Hava Kurumu, Türkiye Kızılay Derneği, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Diyanet Vakfı ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları arasında paylaştırılması usul ve esasları bir yönetmelik ile düzenlenir.)” düzenlemesini içermektedir. Bu nedenle söz konusu hükmün kaldırılmasından ziyade Türk Hava Kurumu ve Türk Kızılay Derneği’nin bu yardımlardan pay alacak biçimde yeniden düzenlenmesi daha uygun görülmektedir.
-Tasarının 16. maddesinin (e) bendi ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 222. maddesi yürürlükten kaldırılmaktadır. Bu madde, Devrim Kanunları olarak bilinen ve 1982 Anayasası’nın 174. maddesinde korunması doğrultusunda düzenleme bulunan hükümlerle ilgilidir. 222. madde; “25.11.1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanunla, 1.11.1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun koyduğu yasaklara veya yükümlülüklere aykırı hareket edenlere iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir.” demektedir. Unutulmaması gereken, hukuk kurallarını diğer kurallardan ayıran en önemli unsur “müeyyide”dir. Başka bir ifadeyle TCK 222. madde Anayasa’nın 174. maddesindeki bazı düzenlemelerin müeyyidesini düzenlemektedir. Müeyyidenin kaldırılması, kanunu etkisiz kılacak ve içini boşaltacaktır. Oysaki Anayasa’nın 174. maddesi Devrim Kanunlarını “Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma amacını güden,” olarak tanımlamaktadır. TCK 222. maddenin kaldırılması ise Anayasa’nın hem 174. maddesinde belirtildiği biçimde hem de 2. maddesindeki Cumhuriyetin niteliklerinde sayılan laiklik ilkesini savunmasız bırakacaktır. Bu nedenle maddenin kaldırılmaması ve tasarıdaki düzenlemenin iptal edilmesi uygundur.
Uğur BAYRAKTUTAN Bedii Süheyl BATUM Ercan CENGİZ
Artvin Milletvekili Eskişehir Milletvekili İstanbul Milletvekili
Atilla KART Rıza Mahmut TÜRMEN Ali ÖZGÜNDÜZ
Konya Milletvekili İzmir Milletvekili İstanbul Milletvekili"
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=chp-iste-buna-muhalif-1702141200
Erdoğan, cemaate devlet olanaklarıyla sağlanan ayrıcalıkları itiraf etti: Her istedikleri oldu.
Cumhuriyet'ten Emine Kaplan'ın haberine göre Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin eski
milletvekilleriyle yaptığı toplantıda “Paralel yapıyı bitireceğiz” diyerek hedef aldığı cemaate bundan önce devlet olanaklarıyla sağlanan ayrıcalıkları anlattı. Erdoğan, “Bunlara her türlü kolaylığı sağladık, her istediklerini yaptık. Oğlumun denetim kurulu üyesi olduğu TÜRGEV ile ilgili konuşuyorlar. Bunların da 18 üniversitesi var. Bunlar o arsaları nasıl aldılar?” diye konuştu. Bakan çocukları, TÜRGEV yöneticileri ve işadamlarının operasyonu yapan savcılarla ilgili dava açacağını söyleyen Erdoğan, eski vekillere “Sahaya inin” dedi. Ergenekon sürecinde hâkim ve savcılara tazminat davası açılmasını kaldıran AKP, yargı paketiyle bu düzenlemeyi yeniden getiriyor. Erdoğan, önceki akşam eski milletvekilleriyle yemekte buluştu. Edinilen bilgiye göre, yaklaşık 1.5 saat süren yemekte Erdoğan, “paralel yapı” diye nitelendirdiği Gülen cemaatine yönelik değerlendirmelerde bulundu. Bugüne kadar hiçbir vesayeti kabul etmediklerini ve etmeyeceklerini belirten Erdoğan, “Bunların vesayetini de kabul etmeyiz. Paralel yapıyı bitireceğiz” dedi. 17 Aralık operasyonunu yapan savcıları hedef alan Erdoğan, savcıları paralel yapıyla birlikte hareket etmekle suçladı.
'Bunlara her türlü kolaylığı sağladık, her istediklerini yaptık'
Erdoğan, “Bunlar da savcı onlar da savcı. Belge bir şey olmadan insanları, benim oğlum dahil işadamlarını, herkesi şaibe altında bıraktılar. Büyük zararlara soktular. Bu zararlarını tazmin etme cihetine gidecekler. Benim oğlum da dahil bakanlarımın çocukları, TÜRGEV savcılara tazminat davası açacaklar. İşadamlarının da dava açacağını duyuyoruz. Sonuçta bu itibar meselesi” dedi. Cemaate yönelik daha önce sağlanan kolaylıkları anlatan Erdoğan, “Bunlara her türlü kolaylığı sağladık, her istediklerini yaptık. Oğlumun denetim kurulu üyesi olduğu TÜRGEV ile ilgili konuşuyorlar. Bunların da 18 üniversitesi var. Bunlar o arsaları nasıl aldılar? Sonuçta TÜRGEV de bağı ve yardımlarla hizmet ediyor” görüşünü dile getirdi. ‘Sahalara inin’ Eski vekillerden sahalara inmelerini isteyen Erdoğan, “Biz kader birliği ettik. Şimdiye kadar 700’ün üzerinde arkadaşımız milletvekili oldu. Bunların bir kısmı halen milletvekili, kimisi belediye başkanı, il başkanı, bakan yardımcısı. Bundan sonra da sizlerle beraberiz. Önümüzdeki yerel seçimler çok önemli. Hepinizi sahada görmek istiyorum. Kırgınlıkları, küskünlüklerin bir kenara bırakılması gerek” dedi.
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/erdogan-paralel-yapiya-biz-olanak-sagladik-haberi-87890
AKP'nin kurucu Genel Sekreteri ve Başbakan Eski
Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
paralel devlet iddialarını değerlendirdi.
Yalçınbayır, Başbakan Erdoğan'a, "Diyorsan ki 'çete, vaiz lobisi var'. 'Ben Fethullah Gülen'in suç örgütü lideri olduğunu, çete lideri olduğunu iddia ediyorum. Delillerim şunlardır. Mahkemenin de bu konudaki kararı budur. Ey Amerika, bunu bana iade et. Ona orada ikamet izni verme' de" diye seslendi. Ertuğrul Yalçınbayır, Türkiye'nin temel hak ve özgürlükler bakımından giderek otoriterleşen, özgürlükler konusunda giderek endişe duyulan bir ülke olduğunu söyledi. Son söylemlerde bu endişelerin görüldüğünü ifade eden Yalçınbayır, ülkede yolsuzluk ve rüşvetin tanımının da değişir hale geldiğine dikkat çekti.
Yalçınbayır şöyle konuştu:
"Kamu zarar görmediyse 'burada rüşvet ve yolsuzluk yoktur' denildi. Partizanlık da bir rüşvettir. Bu konuda ayrımcılık yaparak yakınlarına, yandaşlarına kamunun imkanlarının tanınması da bir yolsuzluktur. Bu tanım konusunda önümüzdeki gülerde daha yoğun tartışacağız. Siz rüşvet ve yolsuzlukla ilgili kamuoyunun dikkatini dağıtmak için neler yaparsanız yapın, sonunda önünüze rüşvet ve yolsuzluk, irtikap, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma, bu yolla yüz milyarca liralık ihale alanların halka küfürlerini yaşıyoruz. Bunların yaşanması tesadüfi değildir."
'SUÇ VARSA, ÜZERİNE GİDİLİR'
Türkiye'de yaşanan olayların aniden çıkmadığını ve manidar olmadığını savunan Yalçınbayır, Başbakan Erdoğan'ın paralel devlet iddiaları ile ilgili de şu değerlendirmede bulundu:
"Suç varsa üzerine gidilir. Yasal düzenlemeyi yapmak sizin elinizde. İdari düzenlemeyi yapmak, yürütmek sizin elinizde. Söylenen paralel yapılar, gündem saptırmak için yapılanlardır. Gerçek gündeme gelinmiyor."
İnternete girildiğinde, Başbakan Erdoğan'ın 'Elimde deliller var. Yakında açıklayacağım' demeçlerinin görüleceğini vurgulayan Yalçınbayır, o açıklamanın ne zaman yapılacağını sordu. Başbakan Erdoğan'a seslenen Yalçınbayır, şunları söyledi:
"Suç teşkil eden, eylem ve işlemler varsa, bunları ilgili yargı mercilerine ilet. Bunlar senin görevindir. Eğer elinde delil var da yapmıyorsan, görevini ihmal ediyorsundur. Eğer sen, 'çete, vaiz lobisi var' diyorsan, uluslararası hukuku işlet. Diplomatik temasları işlet. ABD ile aran iyi. De ki 'ben bu suç örgütü liderinin Türkiye'ye iadesini istiyorum. Bir yabancı uyruklu gazeteciyi, daha ikamet hakkı varken aldın sınır dışı ettin. Sen de de ki 'Ben Fethullah Gülen'in suç örgütü lideri olduğunu, çete liderini olduğunu iddia ediyorum. Delilleri şunlardır. Mahkemenin de bu konudaki kararı budur. Ey Amerika bunu bana iade et. Ona orada ikamet izni verme. Eğer elinde ciddi belgeler deliller varsa Türkiye'yi paralellik iddialarından kurtar. Bunu istemek hepimizin hakkı."
CEMAATLER DE ŞEFFAF OLMALI
Şeffaflığın önemine değinen Ertuğrul Yalçınbayır, cemaatlerinde şeffaf olması, hesap verebilir olması gerektiğini belirtti. Yalçınbayır şöyle konuştu:
"Cemaatler de bu işleri nasıl yürüttüklerini, mali kaynaklarının ne olduğunu, bu işlerin nasıl döndüğünü kamuoyuna bildirmeli. Açıklık, şeffaflık bu anlamda yerleşmedi. Bakın ben bunları Fethullah Hocaefendi'ye söyledim. Şeffaf olacaksınız. Kaynaklarınız nereden geliyor. Bu halkın bu konuda tereddüt etme hakkı yok. Açık açık gösterin. Paranın izi, sizin ne yaptığınızı gösterir. Dün maddi durumu yeterli olmayanların, bugün trilyoner olduklarını görüyoruz. Bunların izlerini takip edin, bakalım."
http://www.odatv.com/n.php?n=yalcinbayirdan-erdoganagulen-cete-lideri-ise-abdden-iadesini-iste-1302141200
AKP Hükümeti’nin,
Abdullah Öcalan ve Kandil’deki PKK yönetimiyle yürüttüğü müzakereler
sonrasında hazırlayıp TBMM’ye sevk ettiği paket, Anayasa Komisyonu’ndan
geçirildi.
Kamuoyunda
‘demokratikleşme paketi’ olarak bilinen Temel Hak ve Hürriyetlerin
Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun
Tasarısı, TBMM Anayasa Komisyonu’nda kabul edildi.
Tasarının
görüşüldüğü komisyon toplantısı tartışmalı geçti. Muhalefetin ilk
tepkisi, ÖGM’leri kaldıran düzenlemeyi de içeren diğer paketin, aynı
saatte Adalet Komisyonu’nda görüşülmesine oldu. Muhalefet
milletvekilleri, her iki düzenlemenin de ortak konuları içerdiğine
işaret ederek, Anayasa Komisyonu’nun toplantısının başka bir güne
ertelenmesini istediler.
Kuzu: ‘Acil, bir an önce çıkarın’ dediler
Ancak AKP’lilerin
ısrarıyla komisyon toplantısı başka bir güne ertelenmedi. BDP Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan da düzenlemelerin, konjonktürel düzenlemeler
olduğunu ve taleplerini karşılamadığına yönelik kaygılarını dile
getirdi. Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, komisyonlarda hiyerarşik
tablonun bulunmadığını vurguladı. Kuzu, yerel seçim nedeniyle Meclis’in
tatile gireceğini anımsatarak, kendilerine “Bu konuların aciliyeti var,
bir an önce çıkmalı” denildiğini kaydetti. Daha sonra tasarının
görüşmelerine geçildi. MHP Konya Milletvekili Faruk Bal, tasarı üzerinde
yaptığı konuşmada, Atalay’ın, “Kabul etsek de etmesek de Öcalan bütün
Kürtler’in lideridir” dediğini anımsatarak “Bu tam anlamıyla terör
örgütü PKK’nın amacını gerçekleştirmek için sizin ağzınızdan çıkan bir
söz değil mi? Sayın Bakan, siz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bakanı
mısınız, PKK’nın yapamadığını Kürt kardeşlerimiz üzerinde yapmak için
görevlendirilmiş biri misiniz? Görevlendirildiyseniz sizi kim
görevlendirdi? Türklüğe bu kadar mı düşmansınız?” diye sordu. Başbakan
Yardımcısı Atalay, Bal’ın hakaret ettiğini belirterek, “Türk düşmanı,
millet düşmanı, yıkım milletvekili, yıkım bakanı sizsiniz. Hepsini iade
ediyorum” dedi. Görüşmelerin sonunda tasarı AKP’li milletvekillerinin
oylarıyla komisyondan geçirildi.
Pakette neler var?
Komisyonda kabul edilen açılım paketinde öne çıkan unsurlar şunlar:
- Seçimlerde her türlü propaganda, Türkçe’nin yanı sıra farklı dil ve lehçelerle de yapılabilecek.
- Siyasi partilere devlet yardımı yapılabilmesi için milletvekili genel seçimlerinde yüzde 3 oy alması yeterli olacak.
- ‘Eş Genel Başkanlık Sistemi’, Siyasi Partiler Kanunu’na yerleştirilecek.
- Özel Öğretim Kurumları, farklı dil ve lehçelerle eğitim ve öğretim yapabilecek.
- Köylere, eski isimleri geri verilecek.
- Şapka Kanunu ve Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanuna aykırı davranışlar, suç olmaktan çıkarılacak.