Ortadoğu uzmanı Lütfü Akdoğan, Aydınlık’a konuştu: NATO üyeliğini masaya yatırma zamanı


‘Kerkük-Ceyhan Boru Hattı’nı kullanılmayacak hale getirecekler. Lazkiye’den itibaren Lübnan sınırına kadar, göreceksiniz o Körfez’deki petrol hep oraya akacak. Amerika plan değiştirdi’
‘Kerkük-Ceyhan Boru Hattı’nı kullanılmayacak hale getirecekler. Lazkiye’den itibaren Lübnan sınırına kadar, göreceksiniz o Körfez’deki petrol hep oraya akacak. Amerika plan değiştirdi’
Babıâli’nin en kıdemli gazetecisi... “Krallar ve Başkanlarla 50 yıl”ını geçirmiş bir Ortadoğu uzmanı... Öyle ki nabzını tuttuğu Ortadoğu ülkelerindeki gelişmeleri, haberleriyle Türk halkına duyurmakla kalmamış; bizzat İsmet İnönü’nün yetkilendirmesiyle Türk dış politikasında da önemli roller oynamış... Başarılarının tek madalyası, “Kralların Kralı” unvanı. 84 yaşına dayandığı şu günlerde, kendi deyimiyle “inzivaya” çekilmesine rağmen, Arap coğrafyasında hâlâ tanınan ve bağlarını sürdüren bir isim: Lütfü Akdoğan...
‘Kralların Kralı korkuyor mu?’
Başta Suriye olmak üzere, bölgedeki son gelişmeleri konuşmak üzere Akdoğan’ı aradığımızda, ilk yanıtı, “Basına konuşmama kararı aldım. İnzivaya çekildim. Uzun zamandır konuşmuyorum” oldu. Güçlü mizah anlayışına dayanarak şakayla karışık sorduk: “Kralların Kralı korkuyor mu yoksa?”
Bir süre gülüşüp sohbeti koyulaştırdıktan sonra “Tamam” dedi, “Kendim için yaşadığım gün, öldüğüm gündür! Gelin!”
Birkaç gün sonra sözleştiğimiz saatte, Sarıyer’deki evindeydik...
-Nasıl gidiyor inziva? Evde boş mu oturuyorsunuz? Sıkılmadınız mı daha?
Ne yapayım, evde hanımla kavga edip duruyorum. Benim ak dediğime kara diyor. Evde oturmak hiç iyi değilmiş, sıkıntıdan patlayacağım. Yakında tekrar televizyonlarda konuşmaya başlayacağım.
“Bu son” dediği röportajını verdiği gazeteci yanılmamış; köşesine çekilmek ona göre değil. Hem boş oturduğunu söylese de orada bir duralım, satır arasında tüyoyu alıyoruz: Yeni kitabı yolda!
‘Ceyhan Boru Hattı yakında kullanılmayacak’
Laf lafı açıyor, söz dönüp dolaşıp Ortadoğu’ya geliyor. Akdoğan, “Yakında göreceksiniz. Kerkük-Ceyhan Boru Hattı’nı kullanılmayacak hale getirecekler” diyor. “Lazkiye’den itibaren Lübnan sınırına kadar, Suriye Doğu Akdeniz’in bir parçasıdır. Göreceksiniz o Körfez’deki petrol hep oraya akacak. Amerika plan değiştirdi.”
- Biraz açar mısınız?
Amerika 4-5 yıl önce söz vermişti: “1) Topraklarınızda Kürt devleti kurdurmayacağız. 2) Arap petrollerinin hepsini sizin topraklarınıza indireceğiz” diye. Bize bir de garanti veriyorlardı. Suriye’yi böldürtmeyeceğiz, Suriye’de bir Kürt devletinin kurulmasına müsaade etmeyeceğiz. Bakın, şartlar nereden nereye geldi! Bizi şimdi Suriye’nin içine soktular, neredeyse biz savaşıyoruz, 1 milyona yakın Suriyeli bizim topraklarımızda. Suriye’de işimiz ne?
‘Dışişleri, tarihinin en zayıf döneminde’
- Evet, Suriye’de işimiz ne?
Bugün Suriye meselesinde akıl, mantık, ekonomi, siyaset yok. Senin okyanuslarda uçak gemilerin var mı? Var mı ki sen dünya zabıtalığına hevesleniyorsun? Sen kimsin? Hayatımda Afrika’da, Ortadoğu’da yüzlerce Dışişleri bakanı gördüm, fakat bizim Dışişleri bakanımız kadar enteresan bir insan görmedim. Dışişleri kadrosu, dış politikada Türk tarihinin en zayıf günlerini yaşıyor.
- Sizin döneminizde nasıldı?
Bizim zamanımızda 4 kere... Sayayım:
1. Müslüman Kardeşler İskenderun’da ve Lazkiye’de karargâh kurdu, Hafız Esad’ı devirmek istediler. Biz devlet olarak uygun görmedik ve Suriye’nin içişlerine karışmadık.
2. Cumhurbaşkanlığı yapmış Edip Çiçekli öldürülüyor. Onu tutan grupların bir kısmı Türkiye’ye iltica ediyor ve Suriye’de bir darbe yapmak istiyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti “Hayır” diyor. Suriye’nin içişlerine karışmıyor.
3. Suriye Cumhurbaşkanı Emin el Hafız, düştükten sonra Irak ve Libya’nın yardımlarıyla tekrar iktidara gelmek istiyor. Türkiye’den de yardım isteniyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti “Hayır” diyor, “Suriye’nin içişlerine karışmayız.”
4. Hafız Esad’ın son günlerinde, Suriye Genelkurmay’ından bir grup Türkiye ile temas kurmak istiyor ve Hafız Esad’ı devirmek istiyorlar. Öcalan yüzünden Hafız Esad ile arası bozuk olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti “Hayır” diyor. Suriye ile araları çok kötü olmasına rağmen... Biz kimsenin içişlerine karışmayız, diyorlar.
Şimdi soruyorum: Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası değişti mi? Komşularla kökleşmiş olan dostluk bağlarını neden koparmak istiyoruz? Komşularla yeni dostluklar kurmak isterken, bütün komşularımızla aramız bozulmuştur. Bunu anlamak mümkün değildir. Sayın Dışişleri Bakanı’nın izah tarzı da son derece hatalıdır.
‘Başbakan, ‘Artık durun’ demeli’
- Türkiye; Suriye krizinden çıkmak için ne yapmalı?
Bir ülkeyi kurtarmak veya bir ülkeyi ortadan kaldırmak, savaşlara yol açmak, teröristleri desteklemek bir devletin hakkı değildir. Bu tip olayları, kanundışı terörist örgütler yapar. Türkiye hür, demokrat, insan hürriyetine ve canına değer veren bir ülkedir. Türkiye’nin Ortadoğu politikasını süratle değiştirmesi gerekir. Ayıp değildir, geri adımlarla hatalarını düzeltmesi gereklidir. Ortadoğu’ya çok önem verdiğine inandığım Sayın Başbakan’ın, 11 yıldan beri bakanlığının ve dış politika uzmanlarının kimi zaman bazı eksik değerlendirmeleri nedeniyle çıkışı zor olan yollara sürüklendiği inancındayım. Sayın Başbakan’ın elini havaya kaldırıp hepsine “Artık dur, artık durun” demesini bekliyorum.
- Mısırla ilişkilerin bu kadar gerilmesinin sebebi ne?
Hangi ülkenin içişlerine karışırsanız karışın, ertesi gün büyü-kelçinizi dışarı atarlar. AKP iktidara gelinceye kadar Türkiye’nin tuttuğu bir taraf yok. O dönemlerde Türkiye Nasırcılara da kralcılara da eşitti. Hiçbir zaman taraf olmazdı. Ve bunu sağlayan, bendim. Hem Nasırcıydım, hem Faysalcıydım. Dı-şişleri Bakanı İhsan Sabri Bey’den çektiklerimi anlatamam. Nasır gelecek, “Faysal kızar” diyor. Faysal gelecek; İhsan Sabri Bey itiraz ediyor, “Şah kızar” diyor. Bir gün “Sen kendini bir şey mi zannediyorsun” dedim, kitabımda var. Süleyman Bey ayağa kalktı, “Beyler toplantı bitmiştir” dedi.
‘Komşularımızla savaşma ihtimali yok’
- Türkiye’nin NATO üyeliğine nasıl bakıyorsunuz?
NATO’nun bize ne getirdiği veya ne götürdüğü bugün artık tartışılmalı ve geçen yılların hesabı masaya konulmalıdır. Şimdi size soruyorum, şu anda ve gelecek yılarda Türkiye’nin savaşmak mecburiyetinde kalacağı herhangi bir komşu devlet var mıdır? Bana sorarsanız yoktur. Bugün Arap ülkelerinden herhangi birisiyle savaşmak gibi bir durumla karşılaşmamız milyonda bir ihtimal değildir. Rusya, Bulgaristan ve Yunanistan gibi komşu ülkelerle de savaşma ihtimalimiz yoktur. Onun için savunma sistemlerimizi ve savunma masraflarımızı çok dikkatle gözden geçirmek lazım.
ABD’de Demirel’e dedim ki...
1992 yılının Şubat ayında Sayın Süleyman Demirel’le birlikte Amerika’ya gittik. Washington ve New York’ta yapılan görüşmelerden sonra, durumu değerlendirmek üzere Sayın Demirel, Dışişleri Bakanımız Sayın Hikmet Çetin ve ben New York’ta Astoria Oteli’nde sabaha karşı saat 03-04 sıralarında bir araya geldik. Ben isyan ettim, Demirel’in her isteğini reddeden Amerika’ya... Ve haykırdım: “Be-yefendi, beyefendi” dedim, “Biz bu Amerikalıların baskısından kurtulamayacak mıyız? Bunların her isteklerine ‘evet’ demek mecburiyetinde miyiz? Ne zaman bağımsız olacağız beyefendi?”
Demirel’in yanıtı çok enteresandı. Elindeki kalemi bana doğru fırlatarak, “Lütfü, buyrun! Meydan senin. Amerika ile savaşabiliyorsan buyur savaş. Savaşacak gücün varsa savaşabilirsin. Meydan senin” dedi. Amerika karşısında bütün hükümetlerin ne durumda olduğunu takdirinize bırakıyorum.
Babıâli’nin en kıdemli gazetecisi... “Krallar ve Başkanlarla 50 yıl”ını geçirmiş bir Ortadoğu uzmanı... Öyle ki nabzını tuttuğu Ortadoğu ülkelerindeki gelişmeleri, haberleriyle Türk halkına duyurmakla kalmamış; bizzat İsmet İnönü’nün yetkilendirmesiyle Türk dış politikasında da önemli roller oynamış... Başarılarının tek madalyası, “Kralların Kralı” unvanı. 84 yaşına dayandığı şu günlerde, kendi deyimiyle “inzivaya” çekilmesine rağmen, Arap coğrafyasında hâlâ tanınan ve bağlarını sürdüren bir isim: Lütfü Akdoğan...
‘Kralların Kralı korkuyor mu?’
Başta Suriye olmak üzere, bölgedeki son gelişmeleri konuşmak üzere Akdoğan’ı aradığımızda, ilk yanıtı, “Basına konuşmama kararı aldım. İnzivaya çekildim. Uzun zamandır konuşmuyorum” oldu. Güçlü mizah anlayışına dayanarak şakayla karışık sorduk: “Kralların Kralı korkuyor mu yoksa?”
Bir süre gülüşüp sohbeti koyulaştırdıktan sonra “Tamam” dedi, “Kendim için yaşadığım gün, öldüğüm gündür! Gelin!”
Birkaç gün sonra sözleştiğimiz saatte, Sarıyer’deki evindeydik...
-Nasıl gidiyor inziva? Evde boş mu oturuyorsunuz? Sıkılmadınız mı daha?
Ne yapayım, evde hanımla kavga edip duruyorum. Benim ak dediğime kara diyor. Evde oturmak hiç iyi değilmiş, sıkıntıdan patlayacağım. Yakında tekrar televizyonlarda konuşmaya başlayacağım.
“Bu son” dediği röportajını verdiği gazeteci yanılmamış; köşesine çekilmek ona göre değil. Hem boş oturduğunu söylese de orada bir duralım, satır arasında tüyoyu alıyoruz: Yeni kitabı yolda!
‘Ceyhan Boru Hattı yakında kullanılmayacak’
Laf lafı açıyor, söz dönüp dolaşıp Ortadoğu’ya geliyor. Akdoğan, “Yakında göreceksiniz. Kerkük-Ceyhan Boru Hattı’nı kullanılmayacak hale getirecekler” diyor. “Lazkiye’den itibaren Lübnan sınırına kadar, Suriye Doğu Akdeniz’in bir parçasıdır. Göreceksiniz o Körfez’deki petrol hep oraya akacak. Amerika plan değiştirdi.”
- Biraz açar mısınız?
Amerika 4-5 yıl önce söz vermişti: “1) Topraklarınızda Kürt devleti kurdurmayacağız. 2) Arap petrollerinin hepsini sizin topraklarınıza indireceğiz” diye. Bize bir de garanti veriyorlardı. Suriye’yi böldürtmeyeceğiz, Suriye’de bir Kürt devletinin kurulmasına müsaade etmeyeceğiz. Bakın, şartlar nereden nereye geldi! Bizi şimdi Suriye’nin içine soktular, neredeyse biz savaşıyoruz, 1 milyona yakın Suriyeli bizim topraklarımızda. Suriye’de işimiz ne?
‘Dışişleri, tarihinin en zayıf döneminde’
- Evet, Suriye’de işimiz ne?
Bugün Suriye meselesinde akıl, mantık, ekonomi, siyaset yok. Senin okyanuslarda uçak gemilerin var mı? Var mı ki sen dünya zabıtalığına hevesleniyorsun? Sen kimsin? Hayatımda Afrika’da, Ortadoğu’da yüzlerce Dışişleri bakanı gördüm, fakat bizim Dışişleri bakanımız kadar enteresan bir insan görmedim. Dışişleri kadrosu, dış politikada Türk tarihinin en zayıf günlerini yaşıyor.
- Sizin döneminizde nasıldı?
Bizim zamanımızda 4 kere... Sayayım:
1. Müslüman Kardeşler İskenderun’da ve Lazkiye’de karargâh kurdu, Hafız Esad’ı devirmek istediler. Biz devlet olarak uygun görmedik ve Suriye’nin içişlerine karışmadık.
2. Cumhurbaşkanlığı yapmış Edip Çiçekli öldürülüyor. Onu tutan grupların bir kısmı Türkiye’ye iltica ediyor ve Suriye’de bir darbe yapmak istiyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti “Hayır” diyor. Suriye’nin içişlerine karışmıyor.
3. Suriye Cumhurbaşkanı Emin el Hafız, düştükten sonra Irak ve Libya’nın yardımlarıyla tekrar iktidara gelmek istiyor. Türkiye’den de yardım isteniyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti “Hayır” diyor, “Suriye’nin içişlerine karışmayız.”
4. Hafız Esad’ın son günlerinde, Suriye Genelkurmay’ından bir grup Türkiye ile temas kurmak istiyor ve Hafız Esad’ı devirmek istiyorlar. Öcalan yüzünden Hafız Esad ile arası bozuk olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti “Hayır” diyor. Suriye ile araları çok kötü olmasına rağmen... Biz kimsenin içişlerine karışmayız, diyorlar.
Şimdi soruyorum: Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası değişti mi? Komşularla kökleşmiş olan dostluk bağlarını neden koparmak istiyoruz? Komşularla yeni dostluklar kurmak isterken, bütün komşularımızla aramız bozulmuştur. Bunu anlamak mümkün değildir. Sayın Dışişleri Bakanı’nın izah tarzı da son derece hatalıdır.
‘Başbakan, ‘Artık durun’ demeli’
- Türkiye; Suriye krizinden çıkmak için ne yapmalı?
Bir ülkeyi kurtarmak veya bir ülkeyi ortadan kaldırmak, savaşlara yol açmak, teröristleri desteklemek bir devletin hakkı değildir. Bu tip olayları, kanundışı terörist örgütler yapar. Türkiye hür, demokrat, insan hürriyetine ve canına değer veren bir ülkedir. Türkiye’nin Ortadoğu politikasını süratle değiştirmesi gerekir. Ayıp değildir, geri adımlarla hatalarını düzeltmesi gereklidir. Ortadoğu’ya çok önem verdiğine inandığım Sayın Başbakan’ın, 11 yıldan beri bakanlığının ve dış politika uzmanlarının kimi zaman bazı eksik değerlendirmeleri nedeniyle çıkışı zor olan yollara sürüklendiği inancındayım. Sayın Başbakan’ın elini havaya kaldırıp hepsine “Artık dur, artık durun” demesini bekliyorum.
- Mısırla ilişkilerin bu kadar gerilmesinin sebebi ne?
Hangi ülkenin içişlerine karışırsanız karışın, ertesi gün büyü-kelçinizi dışarı atarlar. AKP iktidara gelinceye kadar Türkiye’nin tuttuğu bir taraf yok. O dönemlerde Türkiye Nasırcılara da kralcılara da eşitti. Hiçbir zaman taraf olmazdı. Ve bunu sağlayan, bendim. Hem Nasırcıydım, hem Faysalcıydım. Dı-şişleri Bakanı İhsan Sabri Bey’den çektiklerimi anlatamam. Nasır gelecek, “Faysal kızar” diyor. Faysal gelecek; İhsan Sabri Bey itiraz ediyor, “Şah kızar” diyor. Bir gün “Sen kendini bir şey mi zannediyorsun” dedim, kitabımda var. Süleyman Bey ayağa kalktı, “Beyler toplantı bitmiştir” dedi.
‘Komşularımızla savaşma ihtimali yok’
- Türkiye’nin NATO üyeliğine nasıl bakıyorsunuz?
NATO’nun bize ne getirdiği veya ne götürdüğü bugün artık tartışılmalı ve geçen yılların hesabı masaya konulmalıdır. Şimdi size soruyorum, şu anda ve gelecek yılarda Türkiye’nin savaşmak mecburiyetinde kalacağı herhangi bir komşu devlet var mıdır? Bana sorarsanız yoktur. Bugün Arap ülkelerinden herhangi birisiyle savaşmak gibi bir durumla karşılaşmamız milyonda bir ihtimal değildir. Rusya, Bulgaristan ve Yunanistan gibi komşu ülkelerle de savaşma ihtimalimiz yoktur. Onun için savunma sistemlerimizi ve savunma masraflarımızı çok dikkatle gözden geçirmek lazım.
ABD’de Demirel’e dedim ki...
1992 yılının Şubat ayında Sayın Süleyman Demirel’le birlikte Amerika’ya gittik. Washington ve New York’ta yapılan görüşmelerden sonra, durumu değerlendirmek üzere Sayın Demirel, Dışişleri Bakanımız Sayın Hikmet Çetin ve ben New York’ta Astoria Oteli’nde sabaha karşı saat 03-04 sıralarında bir araya geldik. Ben isyan ettim, Demirel’in her isteğini reddeden Amerika’ya... Ve haykırdım: “Be-yefendi, beyefendi” dedim, “Biz bu Amerikalıların baskısından kurtulamayacak mıyız? Bunların her isteklerine ‘evet’ demek mecburiyetinde miyiz? Ne zaman bağımsız olacağız beyefendi?”
Demirel’in yanıtı çok enteresandı. Elindeki kalemi bana doğru fırlatarak, “Lütfü, buyrun! Meydan senin. Amerika ile savaşabiliyorsan buyur savaş. Savaşacak gücün varsa savaşabilirsin. Meydan senin” dedi. Amerika karşısında bütün hükümetlerin ne durumda olduğunu takdirinize bırakıyorum.

,

0 comments

Write Down Your Responses

About Me

Powered by Blogger.