CHP işte buna muhalif
Görüşmeleri, Anayasa Komisyonu üyelerinden oluşturulan Alt Komisyon’da süren paketin, Özel Yetkili Mahkemeleri kaldıran paketle birleştirilmesi öngörülüyordu. Ancak, ÖYM paketi Adalet Komisyonu’na gönderilince Demokratikleşme Paketi Anayasa Komisyonu’nda görüşülerek kabul edildi.
Bu gelişmeyle ‘Demokratikleşme Paketi’ ve ÖYM’lerin kaldırılacağı paket birbirinden ayrı ele alındı.
AKP, 'Demokratikleşme Paketi'nin içeriğinde temel hak ve hürriyetlerin geliştirilmesi doğrultusunda büyük gelişmeler olduğunu söylemekte. Ancak muhalefet partileri, bu tasarının hiçbir demokratik talebe yanıt vermediği ve paketin bomboş olduğu yönünde eleştiriler getirmekte. Tasarıda temel olarak toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili düzenlemeler yapılmakta, siyasi partilere hazine yardımının koşulu olarak oy oranını yüzde 3’e indirme ve özel okullarda Türkçe’den başka bir dille eğitim yapılabilmesinin önünün açılması sağlanmakta. Bu arada hangi dil ve lehçelerde eğitim öğretim yapılacağı Bakanlar Kurulu kararına bırakıldı.
Tasarının Alt Komisyon’da görüşmeleri sırasında CHP’nin kimi önerileri doğrultusunda düzenlemeler yapılsa da CHP’li üyeler bunlar yeterli görülmedi. Bu nedenle tasarıyla ilgili CHP bir muhalefet şerhi hazırladı.
Muhalefet şerhi şöyle:
"MEZHEPSEL YA DA ETNİK AYRIMCILIĞA DAİR ÇÖZÜM GETİRMİYOR
AKP Hükümetleri dönemlerinde en çok duyulan sözlerden biri, aynı anda çok sayıda ve çeşitli alanda değişiklik yapan “paket”lerdir. Hem hukuki hem siyasi hem de ekonomik anlamda açıklanan onlarca pakete rağmen ülkemizin bu alanlarda gelişme gösterememesi, paketlerin içeriğiyle birlikte, düzenleyicinin niyeti ve uygulayıcının zihniyetini tartışma konusu yapmaktadır.
Kamuoyunda Demokratikleşme Paketi olarak bilinen; ama, içeriği itibariyle demokratikleşmeyle pek ilgisi olmayan Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Komisyonumuzca görüşülmüştür.
Sınırlı düzenlemeler getiren, genel olarak insan hakları açısından ülkemizde yaşanan sorunlara değinmeyen paket, seçim yatırımı olarak hazırlandığı izlenimini uyandırmaktadır. Ülkemizde insanların mezhepsel ve/ya etnik kökenine dair yaşadığı ayrımcılığa çözüm getirmeyen tasarı, uygulanması halinde çeşitli sorunlara neden olacaktır.
ANAYASAL HÜKÜM UYGULANMAMAKTADIR
Tasarıya genel olarak baktığımızda, 1982 Anayasası’nın Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı kenar başlıklı 34. maddesi, “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” demektedir. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) nezdinde en çok ihlalde bulunduğu konulardan birinin toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili olduğu düşünülürse Anayasal hükmün sıklıkla uygulanmadığı anlaşılmaktadır. AİHM için gösteri ve yürüyüşlerde öncelikle aranan nitelik gösteri ve toplantının barışçı nitelikte olması ve şiddet içermemesidir. Gösteri ve yürüyüşler bu temelde olduğu müddetçe ister güzergâhı ister saat sınırlamasının dışında gerçekleşsin kamu otoritelerinin toleranslı davranması beklenmektedir. Barışçı ve şiddet içermeyen gösteri ve toplantılara orantısız müdahale her koşulda AİHM önünde hak ihlali sayılmaktadır. AİHM ayrıca; orantısız güç kullanan güvenlik görevlileri hakkında etkin soruşturma yapılmasını da önemsemektedir. 2911 Sayılı Kanunda yapılacak değişiklikler bu hususları kapsayacak nitelikte olmalıdır.
UYGULAMADA BÜYÜK SORUN YAŞANACAK
Tasarıda sıkça kullanılan “hukuka aykırı” kavramı özellikle uygulamada büyük sorunlar yaratabilecek türdendir. Çünkü; 1982 Anayasası’na ve hukukun genel ilkesine göre suç ve ceza tayini yalnızca kanun ile mümkündür. Tasarıda geçen hukuka aykırılık kavramı suçun unsuru haline getirilince yönetmeliğe aykırı, hatta genelgeye aykırı bir uygulama hukuka aykırılık sayılabilecektir. Böyle muğlak ifadelerden kaçınmak gerekmektedir. Nitekim, Alt Komisyon’un görüşü de bu yöndedir.
Nefret ve ayrımcılıkla mücadele konusunda AKP Hükümetleri oldukça kötü bir karneye sahiptir. Bizzat Başbakan’ın farklı mezhepteki kişilere hakaretamiz, sırf farklı mezhep, etnik köken ve düşünceden insanların hedef olmasına neden olabilecek sözleri; yine benzer biçimde davranan Bakanların varlığı, isminde temel hak ve hürriyetlerin geliştirilmesi bulunan tasarının samimiyetinin sorgulanmasına yol açmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarında inançları nedeniyle sorun yaşayan yurttaşlarımızın varlığı basın yayın organlarına sıklıkla yansımaktadır. Özellikle son günlerde gündeme gelen Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda inançları ve özel yaşamları nedeniyle 674 kişinin baskı yoluyla istifa ya da emekli ettirilmesi konusunun tartışmaları sürerken, bunların önüne geçebilecek düzenlemeler yapmayan bir tasarının isminin “demokratikleşme” olması söz konusu değildir.
Tasarının maddelerini inceleyecek olursak:
Tasarının 2. maddesi ilginç biçimde siyasi partilere “eş genel başkanlık” getirilmesini bir demokrasi olarak topluma sunmaktadır. Bir partinin eş genel başkanlık sistemi kullanması demokrat olduğu anlamına gelmemektedir. Bu düzenlemenin ilgili tasarıda yer almadan, sıradan bir değişiklikle yapılabileceği de açıktır.
SİYASİ PARTİLERE HAZİNE YARDIMINDA ORAN YÜZDE 1’E ÇEKİLMELİ
Tasarının 4. maddesi siyasi partilere yapılacak yardımlara dair bir düzenleme ile 2820 sayılı kanundaki mevcut düzenlemede yer alan milletvekili genel seçimlerinde geçerli oyların yüzde 7’sini alan partilere yapılan devlet yardımı yapılmasında ölçütün, yüzde 3’e çekilmesini öngörmektedir. Her şeyden önce, işlevsel bir demokrasinin ve milli iradenin temel niteliklerinden biri temsil ilkesinin yaşama geçirilmesidir ki ülkemizde yüzde 10 olarak uygulanan seçim barajı bunun engelidir. Baraj engeli bir an önce ortadan kaldırılıp, makul bir düzeye çekilmediği müddetçe yardımların kısmen anlamı olacaktır. Baraj engelinin kaldırılmasının yanında siyasi partilerin devletten yardım alma ölçütlerinin çoğulcu demokratik toplum gereği, tasarıdaki gibi %3 olması ve hatta CHP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndaki önerisi olan %1’e çekilmesi hem temiz siyaset hem de demokrasi için uygundur. Tasarının 5. maddesi 2911 sayılı kanunda bir düzenleme getirmeyi amaçlamaktadır. Demokrasinin olmazsa olmazlarından biri ve temel insan haklarından biri olarak anılan, ifade özgürlüğünün bir parçası olan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yer ve güzergâhının belirlenmesinde güzergâhın olduğu belediye başkanının; siyasi partiler, meslek örgütleri ve sendikalarla birlikte görüşlerinin alınması biçiminde, önerilerimiz doğrultusunda, düzenleme yapılması kısmen olumludur. Çünkü; öncelikle burada görüşlerine başvurulan siyasi partilerin TBMM’de grubu bulunan partileri ifade etmesi demokrasi açısından sınırlayıcı bir tutumdur. Meclis’te grubu bulunan siyasi partilerin de temsil edilmesi gerektiği gibi, sonuçta kararın mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından veriliyor olması, alınan görüşlerin hiçe sayılmasına neden olabilecektir. CHP olarak önerimiz, son Milletvekili genel seçimlerinde en az %1 oy alan ya da hazine yardımı almaya hak kazanan siyasi partilerden görüş alınması; görüş alınan diğer kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu yapının çoğunluğunun oyu ile karar alınmasıdır. Aynı maddede yer alan, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin mantığına aykırı “vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmayacak şekilde” diye belirtilen ifadeler kaldırılmalıdır.
ANADİLİ DİLİ TÜRKÇE OLMAYAN ÖĞRENCİLER ANADİLLERİNİ ÖĞRENMELİ
Tasarının 6. maddesi, gösteri ve yürüyüşlerin yapılacağı yerlerin kapalı ve açık olması durumuna göre değerlendiren 2911 sayılı Kanunun 7. maddesinde değişiklik yapmaktadır. Her şeyden önce kanuni olarak kapalı ve açık yer tanımı net değildir. Komisyon toplantılarına katılan uzmanlar, stadyumların kapalı alan olarak değerlendirildiğini belirtse de araç trafiğine kapalı meydan, park, stadyumun kapalı yer sayılması ve bu durumunun net bir şekilde belirtilmesi gerekmektedir. Tasarının 11. maddesi özel eğitim kurumlarında Türkçe dışındaki dile ve lehçelerde eğitim ve öğretim yapılabilmesinin önünü açmaktadır. CHP olarak temel görüşümüz; yurttaşların anadilini öğrenmesi, anadilini edebiyatta, sanatta ve kültürel alanlarda kullanmasının önündeki engellerin kaldırılması gerektiği, devletin bu konularda sorumluluk almasının insan haklarının gereği olduğudur. Ancak; bu düzenleme temel olarak özel okullara, “resmi bir kurum değilmiş” gibi yaklaşmaktadır. Müfredatı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenen, verdiği mezuniyet belgeleri devlet okullarındaki belgelerle aynı işlemi görev ve hukuken devlet okulları ile aynı statüde olan bir kurumda Türkçe dışında dil ve lehçelerde eğitim ve öğretim yapılması Anayasa’ya açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Resmi dilin ve eğitim dilinin “Türkçe” olduğundan hareketle; CHP olarak, Anayasa Uzlaşma Komisyonunda önerdiğimiz gibi; Anadili Türkçe olmayan öğrencilerin, zorunlu Türkçe eğitiminin yanı sıra, anadillerini öğrenmeleri , Devletin bu anlamda sorumluluk üstlenmesini sağlayacak şekilde düzenleme yapılması gereğini öneriyoruz.
Yapılan düzenleme bu ihtiyaca cevap vermediğinden Anayasaya aykırılık teşkil etmektedir.
-Tasarının 14 üncü maddesiyle 5237 Sayılı Kanunun 115. maddesine bir fıkra eklenmektedir. Burada geçen “dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin veya dini ibadet veya ayinlerin bireysel ya da toplu olarak yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmesi halinde” ve “bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale” oldukça muğlak ifadelerdir. Burada sadece “cebir, şiddet ve tehdit” unsurlarının korunması, “hukuka aykırılık” ifadesinin metinden çıkarılması, aksi takdirde uygulamada çok büyük sorunlar yaşanacağı açıktır. Çünkü; her birey kendine göre “inanç, düşünce ve kanaate” sahiptir. Bunların gereği olarak istediği bir yaşam tarzını seçebilir. Oysa kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde ve kamu görevi yapan kişilerin hiçbir kural tanımadan giyim, kuşam tercih etmesi, semboller kullanması, uygunsuz yer ve zamanlarda inancın ya da düşüncesinin gereğini yerine getirme adı altında farklı davranışlar sergilemesinin önünü açabilecektir.
-Tasarının 15. maddesi nefret ve ayrımcılık suçunu düzenlemektedir. Bu maddede yaş ve cinsel kimlik kavramlarının kapsama alınması gerekmektedir. Sırf yaşı ve cinsel kimliği nedeniyle ayrımcılık yaşayan yurttaşlarımızın varlığı herkesin malumudur. Bunun önüne geçmek, yasama organının görevlerinden biri olduğu gibi, temel insan hakkının korunması açısından önemlidir. Maddeye yeni bir fıkra eklenerek etnik köken, din, mezhep, dil gibi unsurlar kullanılarak bir kişi ya da grubun küçük düşürülmesi amacına yönelik söz, yazı, görüntü ya da resimlerin de nefret suçu olarak değerlendirilmesi sağlanmalıdır. CHP olarak özellikle bu suçlarda verilen cezaların ertelenmemesi için de düzenleme yapılmasını komisyon toplantılarında önerdik.
-Tasarının 16. maddesinin (d) bendi demokratikleşme ile ilgisi olmayan bir düzenleme önerisidir. 16. madde, tasarının kanunlaşması ile yürürlükten kaldırılacak düzenlemeleri içermektedir. Maddede yer alan (d) bendi 3294 Sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun 8. maddesinin (c) bendinin yürürlükten kaldırmaktadır. Bu bent, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı gelirleri arasında “Her nevi fitre, zekat, kurban derileri ve bağırsak yardımlarından, (bu bende göre elde edilecek nakdi ve ayni gelirin toplanması ve Türk Hava Kurumu, Türkiye Kızılay Derneği, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Diyanet Vakfı ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları arasında paylaştırılması usul ve esasları bir yönetmelik ile düzenlenir.)” düzenlemesini içermektedir. Bu nedenle söz konusu hükmün kaldırılmasından ziyade Türk Hava Kurumu ve Türk Kızılay Derneği’nin bu yardımlardan pay alacak biçimde yeniden düzenlenmesi daha uygun görülmektedir.
-Tasarının 16. maddesinin (e) bendi ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 222. maddesi yürürlükten kaldırılmaktadır. Bu madde, Devrim Kanunları olarak bilinen ve 1982 Anayasası’nın 174. maddesinde korunması doğrultusunda düzenleme bulunan hükümlerle ilgilidir. 222. madde; “25.11.1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanunla, 1.11.1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun koyduğu yasaklara veya yükümlülüklere aykırı hareket edenlere iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir.” demektedir. Unutulmaması gereken, hukuk kurallarını diğer kurallardan ayıran en önemli unsur “müeyyide”dir. Başka bir ifadeyle TCK 222. madde Anayasa’nın 174. maddesindeki bazı düzenlemelerin müeyyidesini düzenlemektedir. Müeyyidenin kaldırılması, kanunu etkisiz kılacak ve içini boşaltacaktır. Oysaki Anayasa’nın 174. maddesi Devrim Kanunlarını “Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma amacını güden,” olarak tanımlamaktadır. TCK 222. maddenin kaldırılması ise Anayasa’nın hem 174. maddesinde belirtildiği biçimde hem de 2. maddesindeki Cumhuriyetin niteliklerinde sayılan laiklik ilkesini savunmasız bırakacaktır. Bu nedenle maddenin kaldırılmaması ve tasarıdaki düzenlemenin iptal edilmesi uygundur.
Uğur BAYRAKTUTAN Bedii Süheyl BATUM Ercan CENGİZ
Artvin Milletvekili Eskişehir Milletvekili İstanbul Milletvekili
Atilla KART Rıza Mahmut TÜRMEN Ali ÖZGÜNDÜZ
Konya Milletvekili İzmir Milletvekili İstanbul Milletvekili"
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=chp-iste-buna-muhalif-1702141200
0 comments
Write Down Your Responses