Erdoğan cemaate neden rest çekti?
SGK'nın ''gözlerden kaçan'' son
duyurusu cemaatin para kaynağını kesmeye yönelik ciddi bir hamle...Erdoğan'ın
hedeflerinden biri ise dini lider olmak...
AKP ile Fethullah Gülen Hareketi
arasında kıyılan ''zoraki nikah''ta sona geliniyor. Dershanelerin kapatılması
üzerinden başlayan ve artık gizlenemeyen kavga, tarafların karşılıklı
restleşmesiyle sürüyor.
AKP ile Cemaat arasında patlak
veren kavga, Türk medyasında ilk kez bu
köşede yer almıştı. Medyada hiç kimsenin konuşmaya dahi cesaret edemediği
kavganın boyutlarını 2011 yılının ortalarında tüm boyutlarıyla köşeme taşımış,
katıldığım TV ve radyo programlarında da anlatmıştım. AKP ile Cemaat arasında
yaşanan "iktidar kavgası''nı anlattığım günlerde, AKP de Cemaat de
söylediklerimi yalanlamıştı. Zaman Gazetesi beni "fitnecilik'' , AKP'nin
sesi Akif Beki ise "meczup olmak''la suçlamıştı. Kavganın su yüzüne
çıkmaya başladığını anlattığım yazımda, "Erdoğan, 2010 yılındaki
referandumda yüzde 58 oranında oy aldığı için, artık hiçbir ittifaka ihtiyaç
duymuyor'' tespitini yapmıştım.
Geride kalan zaman bizi
doğruladı. Erdoğan, cemaatin bürokrasideki kadrolarının bir kısmını zamanla
tasfiye etti, etkisizleştirdi. Bir kısmını ise yanına çekerek, cemaatin altını
boşalttı. İktidarın nimetlerinden yararlanmaya başlayan cemaatin birçok
kadrosu, Fethullah Gülen yerine Erdoğan'a biat etmeye başladı. Cemaat bu
yüzden, Erdoğan'a yüksek perdeden yanıt veremedi. Çünkü; cemaatin tabanı da
AKP'nin yarattığı ''ekonomik kaynaklar''dan sonuna kadar faydalanmaya
başlamıştı. Cemaat bu gerçeği bildiği için, AKP'ye açık bir tavır alamadı.
Zira; AKP'yle girişilecek bir kavgada, tabanı ellerinde tutamayacaklarını
gördüler.
Cemaat ile AKP arasında başlayan
''iktidarı bölüşememe'' kavgası, 2013 yılının mayıs ayında birkez daha patlak
verdi. Türkiye'den ABD'ye götürülen sekiz gazeteci, Fethullah Gülen'le yaklaşık
üç saat boyunca görüştü. Ancak bu sekiz gazeteci, Gülen'in Başbakan Erdoğan
için kullandığı hiçbir ifadeyi köşelerine taşımadı, taşıyamadı! Gülen, sekiz
gazeteciyle yaptığı sohbette, Başbakan Erdoğan için "Otoriter, diktatör''
demiş, Erdoğan'ın "güç zehirlenmesi yaşadığı''nı söylemişti.
Sekiz gazetecinin okurlarından
sakladığı bu bilgiler, yine bu köşede sansürsüz bir şekilde yer aldı. Fethullah
Gülen Hareketi'nin kurumları, köşemizde yer alan ifadelerin hiçbirini
yalanlamadı. Ve daha ilginci yalanlamama kararı aldı. O görüşmede,
hatırlanacağı üzere Mehmet Altan da yer almış ve Gülen'e "AKP ancak
İstanbul'dan yıkılır. Yerel seçimlerde AKP kaybederse otoriter yönetimin sonu
gelir'' demişti.
Çok fazla uzatmaya gerek yok:
AKP ile Cemaat arasında
''iktidarı bölüşememe'' üzerinden başlayan kavga, hayatın tüm alanlarında
sürüyor. AKP iktidarı ve Başbakan Erdoğan, cemaatin var eden tüm kurumları yok
etmeye kararlı gibi görünüyor. Bunun bir ayağının dershaneler olduğu görülüyor.
Erdoğan'ın cemaatin insan kaynağı haline gelen dershanelere yönelik operasyonu
uzun bir süredir devam ediyor. Hatırlarsanız, yine bu köşede, 4+4+4 adlı yeni
sistemin hedeflerinden birinin sadece laik kesim değil, cemaatler de olduğunu
söylemiştim.
Erdoğan, 4+4+4 adlı sistemle,
''dini eğitim''i devlet okullarının bünyesine katarak, cemaatin insan kaynağını
kendi denetiminde tutmayı hedeflemişti. Buna paralel olarak ise TOKİ'ye
"öğrenci yurdu yapması'' talimatı vermişti. 2011 yılının başından beri,
Türkiye'nin dört bir yanında onlarca öğrenci yurdu yapıldı. Erdoğan, cemaatin
beslendiği en önemli kaynaklardan biri olan öğrenci evlerini de devletin
bünyesine katmak, daha doğrusu kendi kontrolüne sokmayı istiyordu.
Erdoğan, bu projesinde kısmen
başarılı da oldu. Birçok öğrenci, Gülen Hareketi'nin yurtları yerine AKP
kontrolündeki devlet yurtlarında kalmaya başladı. Bugün yaşanan "öğrenci
evi'' tartışmasının sebeplerinden biri de budur. Erdoğan, yasal düzenleme
yaparak, öğrencilerin cemaat evlerinde kalabilmesinin önüne geçmek istiyor.
Zira; Erdoğan, cemaatin en önemli insan kaynağının öğrenci evleri ve
dershaneler olduğunu biliyor. Türkiye'yi tek başına yönetmek ve gücünü hiçbir
odakla paylaşmak istemeyen Erdoğan, bu yüzden Gülen Hareketi'nin tüm nefes
borularını tıkamak istiyor. Bu operasyonda en önemli ayak olarak ise istihbarat
teşkilatı kullanılıyor. Hakan Fidan'ı ''Başbakan olma hayali''yle motive eden
Erdoğan, Fidan'ın cemaate ilişkin ataklarının tümüne tam destek veriyor.
Erdoğan'ın Gül - Arınç - Cemaat
üçlüsüne karşı verdiği mücadele, sadece dershaneler üzerinden değil, başka
alanlarda da sürüyor. 2011 seçimlerinde cemaate yakın sadece dört ismi
milletvekili yapan Erdoğan, artık bu üçlünün hiçbir isteğini gerçekleştirmiyor.
Öyle ki; TRT'den sorumlu olan Arınç, uzun süredir bu kuruma hiç kimseyi
atayamıyor. Erdoğan, Arınç'ın hiçbir atama kararını imzalamıyor.
Erdoğan ile Gülen arasında patlak
veren ''iktidarı bölüşememe'' kavgasının son ayağı ise hastanelerde sürüyor.
Nasıl mı?
Bilindiği üzere, cemaatin en
önemli finans kaynaklarından birini dershanelerin yanı sıra, hastaneler
oluşturuyor. Cemaat, dershanelerden hem insan kazanıyor hem de para...
Hastanaler ise daha çok para kaynağı yaratmaya hizmet ediyor. Türkiye'nin dört
bir yanında, cemaatin yüzlerce hastanesi ve tıp merkezi bulunuyor.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)
cemaatin en önemli kaynaklarından biri olan hastanelere yönelik, önemli bir
duyuru yayınladı kurban bayramından birgün önce... Cuma günü saat 17.43'te
yayınlanan duyuruya göre, SGK artık
vakıf üniversitelerinin hastane haricindeki tıp merkezlerine giden hastaların
parasını ödemeyecek...
Bu şu demek:
Örneğin, bir hasta cemaate yakın
bir vakıf üniversitesinin hastane bünyesi dışındaki ''Tıp Merkezi''ne gittiğinde,
SGK hasta başına en az 60 TL ödüyordu.
Son genelgeyle birlikte, bu para artık ödenmeyecek. Yani; SGK genelgesine göre,
hiçbir hasta Tıp Merkezi'ne SGK katkısıyla gidemeyecek.
Duyurunun yansımaları üzerine
sohbet ettiğim bir hastane sahibi, "Bu duyuru, çoğunluğu cemaate ait olan
tıp merkezlerini vuracak. Hastalar artık tıp merkezlerine gidemeyecek. Cemaate
yakın isimlerin para kaybı bir yıl içinde milyar dolara yakın olacak'' dedi.
Görüldüğü üzere, Başbakan
Erdoğan'ın iktidarını hiçbir şekilde bölüşmek istemediği cemaate karşı yaptığı
hamleler birçok alanda sürüyor. AKP ile cemaat arasındaki kavga, özellikle 7
Şubat MİT krizinin ardından daha da sertleşiyor. Hakan Fidan, 7 Şubat krizinin
ardından görüştüğü cemaatin temsilcilerine "Bu operasyonla benim Başbakan
olmamızı engellediniz'' diyor. Fidan'ın, 7 Şubat krizinin ardındaki gücün
cemaat olduğuna Başbakan'ı ikna ettiği de biliniyor. Fidan ve Erdoğan, bu
bağlamda cemaate karşı kader birliği yapıyor ve tüm operasyon kararları ikili
tarafından alınıyor. AKP ve Cemaat arasındaki restleşme ve sertleşme hayatın
tüm alanlarına yansıyor.
Bu sertleşme, iddialara göre
Obama ile Erdoğan'ın son görüşmesinde de ele alındı. AKP'ye yakın kaynaklar,
Obama'nın Erdoğan'a cemaate yönelik tutumundan vazgeçmesini istediğini
söylüyor. İddialara göre, Obama "Sizin aranızdaki gerilim, bizim
Ortadoğu'daki politikamızı uygulamamıza engel oluyor'' diyor. Başbakan Erdoğan ise cemaatin "paralel
devlet'' oluşturduğunu ve buna izin vermeyeceğini dile getiriyor.
Erdoğan'ın cemaati ve onu
destekleyen Arınç - Gül ve iş dünyası ile uluslararası uzantılarının bir
kısmına yönelik verdiği mesaj ise kavganın sebeplerini daha iyi anlamamıı
sağlıyor:
Başbakan, uluslararası destekli
Gül, Arınç ve cemaatin "Erdoğan'sız AKP, Erdoğan'sız Türkiye projesi''nin
ayaklarını oluşturduğunu biliyor. Kendisinden hiçbir koşulda
vazgeçilemeyeceğini göstermek isteyen Erdoğan, "Türkiye'yi bensiz yönetme
hesapları içine girerseniz, bunun altında kalırsınız. Giderken hepinizi de
beraberimde götürürüm'' diyor. Gül'ün bir süre ortamı gözlemlemesi ve AKP
tabanına yönelik mesajlar vermesi bekleniyor. Zira Gül de önümzedki süreçte,
AKP tabanı üzerinden siyaset yapmayı planlıyor. Gül bu yüzden, cemaatle olan
ilişkisini daha sınırlı bir hale getirebilir. Zira; cemaatin oy verecek insan
sayısı, AKP tabanının yanında ''devede kulak'' kalıyor.
Bu bağlamda, Erdoğan'ın Gülen
Hareketi'ne yönelik sert adımlarının ve tasfiye girişimlerinin sadece
"siyasi" sebeplerle açıklanamayacağını da söylemek gerekiyor.
Biliniyor ki; Erdoğan aslında Fethullah Gülen'e çok öykünüyor. Erdoğan, aslında
Fethullah Gülen gibi bir dini lider olmak ve tarihe bu şekilde geçmek istiyor.
''Başbakanlık'' makamının geçici olduğunu bilen ve birgün tarihin tozlu
raflarında unutulacağını düşünen Erdoğan, bu yüzden Fethullah Gülen'in tahtına
oturmak istiyor. Başbakan Erdoğan, Gülen'in insan ve para kaynağını tükettiği,
cemaati nefes alamayacak hale getirdiği taktirde, dini liderlik yolunun
açılacağını hesap ediyor.
Kavgaya bir de bu pencereden
bakmak gerekiyor...
Barış Yarkadaş
0 comments
Write Down Your Responses