TRT 1’de yayınlanan Osmanlı Tokadı dizisinde, son dönemde yaşanan
yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna gönderme yapıldı. Bakan oğullarının 17
Aralık’ta düzenlenen yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda gözaltına
alınması ve tutuklanmasının ardından Osmanlı Tokadı’nın 28 Aralık
Cumartesi günü yayınlanan 22. bölümünde devlet malına el sürülmesinin
haram olduğu vurgulandı. İşte o sahneler…
http://video.sozcu.com.tr/2013/video/haber/trt-dizisinden-akpye-yolsuzluk-gondermesi.html
http://video.sozcu.com.tr/2013/video/haber/trt-dizisinden-akpye-yolsuzluk-gondermesi.html
CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, "Korkun yoksa, şüphe duymuyorsan gönder
oğlanı ifadesini versin" diye seslendi.İnce, TBMM'de düzenlediği basın
toplantısında, 2013'de, üç Y yasama, yürütme, yargının, RTE olduğunu
ifade etti.
Muharrem İnce, "2014'de Ayaz beklerin soğuktan ölmediği, ayakkabı kutularında haram paraların olmadığı, kasalı, para sayma makineli evlerin bulunmadığı, camilerinde miting yapılmayan, bağırsaklarını temizleyen Türkiye" dilediğini söyledi.
İnsanlık tarihinin en büyük yüzsüzlük, Cumhuriyet tarihinin de en büyük yolsuzluk olayıyla karşı karşıya olduklarını savunan İnce, hesap vermesi gerekenlerin, hesap sorduğunu kaydetti. İnce, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Savcıyı tehdit ediyor, muhalefete hakaret ediyor, iftira atıyor, herkes haksız; savcı, emniyet müdürü, daire başkanı, polis, muhalefet, medya haksız, bir tek Başbakan haklı. 'Devlette çete var, 6 ay boyunca bir ilin dinlediğini, devlet içinde devlet, devlette çete, orduya kumpas kurdular, savcı iş takibi yapıyor, dış mihraklar' diyorsun da sen ne iş yaparsın, neye yararsın? Sen boşuna kabadayıymışsın. Senin efelenmelerin çiftçi, işçi, öğretmene, öğrenciyeymiş. Sen daha evindeki, ofisindeki, aracındaki böceklerin kimin koyduğunu bulamayacak kadar aciz bir adammışsın aslında. Sen muktedir de değilmişsin, bostan korkuluğu gibi duruyormuşsun. Başbakan'ın işi ayakkabı kutularındaki dolarları aklamak değildir. Başbakan'a şunu söylüyorum: Allah'tan korkmaz, kuldan utanmaz bir yapıya büründün. Sana bu memleketin tapusunu, anahtarını versek yine de 'mağdurum da mağdurum' diye ağlayacaksın. Rüşvet, dolarlar ayakkabı kutusuna girince iman, vicdan ve ahlak bacadan çıkıyormuş, Türkiye'de bunu gördük."
"Rüşvetin hesabı sandıkta değil yargıda verilir"
İnce, demokrasilerde suçlu, suçsuz, yolsuzluk, rüşvetin, sandıkta değil, yargıda aklandığını ifade etti. Sandıkta siyasi hesabın verildiğini kaydeden İnce, rüşvetin, haramın, yolsuzluğun hesabının sandıkta değil, yargıda verildiğini vurguladı.
Başbakan'ın mantığına göre sandıkta aklanmanın yeterli olduğunu ileri süren İnce, "Sandıkta aklanmak yeterliyse, sen kendinden öncekileri sandıkta yenmene rağmen onları Yüce Divan'a neden gönderdin?" diye sordu.
"Başbakan'ın gezilerinin, aday tanıtım gezileri olmadığını, seçim propagandasından öte savcıya infaz gezileri olduğunu" öne süren İnce, "Sen kimsin de meydanlarda yargıya posta koyuyorsun? Yargı karşısında hepimiz eşit değil miyiz? Ahmet ağa ile Başbakan, benim ile sizin, sokaktaki vatandaş ile profesör arasında ne fark var? Hiçbir fark yok" dedi.
İnce, Başbakan'ın, Sayıştay'ın denetlememesi, emniyetin soruşturmaması, yargının kovuşturmaması, ayakkabı kutularındaki dolarlara kimsenin dokunmamasını istediğini iddia etti.
"Başbakanlık internet sitesine bak"
İnce, "Başbakan'ın içişleri memuru bir açıklama yapmış, 'doların yükselmesinden kim kazançlı çıktı ona bakın' diyor. İçişleri memuruna sesleniyorum; Başbakanlık internet sitesine gir, Başbakan'ın mal varlığına bak, doların yükselmesinden kim karlı çıkmış göreceksin. Bir benim bir de Başbakan'ın mal varlığına bak, kimin kazançlı çıktığını göreceksin. Oradan göremiyorsan ayakkabı kutularına bakarsan anlarsın" diye konuştu.
"Başbakan'ın Ergenekon'da savcıyken, şimdi hakim olduğunu" ileri süren İnce, şunları kaydetti:
"Genel Müdür saf, belediye başkanına iftira atılıyor, rüşvet veren hayırsever, savcı hain, operasyon komplo, rüşveti veren değil, alan değil ama ayakkabı kutusunu gösterenin evi basılıyor. Başbakan meydanlarda yalan söylüyor, halkı kandırıyor. Genel Başkanımıza 'sen Rahşan affından yararlandın' diyor. Bu, bir müfettişe not veriyor, müfettiş de düşük not verildiği için yargıya gitmesi olayıdır. Arada para, dolar, akçeli bir iş var mı bu davada, yok. Genel Başkanımız 2002'de milletvekili seçiliyor, komisyona gidiyor, dokunulmazlığının kaldırılmasını istiyor. Buna rağmen dokunulmazlığını kaldırmayacaksın ama kendin AKBİL ile ilgili Rahşan affından yararlanmak için yardımcını gönderip dilekçe vereceksin, utanmadan, sıkılmadan, hangi yüzle o meydanlara çık da 'Rahşan affından yararlandın' diyorsun. Sana imam hatipte böyle mi yalan söyle, iftira at dediler?
Başbakan, 'yolsuzluk babadan oğula geçer' demişti, şimdi 'Evladım olsa tanımam' diyor. Başbakan'a çağrım şudur: Korkmuyorsan, korkun yoksa, şüphe duymuyorsan gönder oğlanı ifadesini versin. Meydanlarda ne bağırıp duruyorsun. Meydanlarda bağırıp durma, gürültü kirliliği yapıyorsun, havayı kirletme. Sen istiklal mücadelesi diyorsun ama aslında istik bilal mücadelesi veriyorsun."
"Aynı mezhepten olduğum için..."
İnce, 1950'den bu yana seçim meydanlarında mezhep tartışmasını Erdoğan'dan başka kimsenin yapmadığını iddia ederek, "Başbakan, bu milleti bölme, ayrıştırma, kin tohumlarını ekme. Seninle aynı mezhepten olduğum için utanıyorum" dedi.
Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili yeniden yargılama tartışmalarına ilişkin bir soru üzerine İnce, yargılamaya gerek olmadığını, bu kişilerin derhal serbest bırakılması gerektiğini söyledi.
İnce, "Başbakan, telaş içinde, günde 5 miting yapıyor. Eminim ki Başbakan'ın Hitler'in danışmanlarına benzer danışmanları var. Bu bir Göbels taktiğidir. Bilgi doğru olmayabilir, ısrarla tekrarlarsan, doğruymuş gibi yutturabilirsin. Hitler nasıl anlatabildi, başarabildiyse, Erdoğan'da başarır" diye konuştu.
İnce, gazetecilere, "Helal parayla" diyerek, çikolata ikram, etti, yeni yıllarını kutladı. En son AK Parti'den istifa eden İzmir Milletvekili Ertuğrul Günay'ın çikolata ikram ettiğinin anımsatılması üzerine İnce, "Onun arkadaşlarında haram yiyen varmış benimkinde yok" dedi.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/24123/ince__Gonder_oglani_ifadesini_versin.html
Muharrem İnce, "2014'de Ayaz beklerin soğuktan ölmediği, ayakkabı kutularında haram paraların olmadığı, kasalı, para sayma makineli evlerin bulunmadığı, camilerinde miting yapılmayan, bağırsaklarını temizleyen Türkiye" dilediğini söyledi.
İnsanlık tarihinin en büyük yüzsüzlük, Cumhuriyet tarihinin de en büyük yolsuzluk olayıyla karşı karşıya olduklarını savunan İnce, hesap vermesi gerekenlerin, hesap sorduğunu kaydetti. İnce, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Savcıyı tehdit ediyor, muhalefete hakaret ediyor, iftira atıyor, herkes haksız; savcı, emniyet müdürü, daire başkanı, polis, muhalefet, medya haksız, bir tek Başbakan haklı. 'Devlette çete var, 6 ay boyunca bir ilin dinlediğini, devlet içinde devlet, devlette çete, orduya kumpas kurdular, savcı iş takibi yapıyor, dış mihraklar' diyorsun da sen ne iş yaparsın, neye yararsın? Sen boşuna kabadayıymışsın. Senin efelenmelerin çiftçi, işçi, öğretmene, öğrenciyeymiş. Sen daha evindeki, ofisindeki, aracındaki böceklerin kimin koyduğunu bulamayacak kadar aciz bir adammışsın aslında. Sen muktedir de değilmişsin, bostan korkuluğu gibi duruyormuşsun. Başbakan'ın işi ayakkabı kutularındaki dolarları aklamak değildir. Başbakan'a şunu söylüyorum: Allah'tan korkmaz, kuldan utanmaz bir yapıya büründün. Sana bu memleketin tapusunu, anahtarını versek yine de 'mağdurum da mağdurum' diye ağlayacaksın. Rüşvet, dolarlar ayakkabı kutusuna girince iman, vicdan ve ahlak bacadan çıkıyormuş, Türkiye'de bunu gördük."
"Rüşvetin hesabı sandıkta değil yargıda verilir"
İnce, demokrasilerde suçlu, suçsuz, yolsuzluk, rüşvetin, sandıkta değil, yargıda aklandığını ifade etti. Sandıkta siyasi hesabın verildiğini kaydeden İnce, rüşvetin, haramın, yolsuzluğun hesabının sandıkta değil, yargıda verildiğini vurguladı.
Başbakan'ın mantığına göre sandıkta aklanmanın yeterli olduğunu ileri süren İnce, "Sandıkta aklanmak yeterliyse, sen kendinden öncekileri sandıkta yenmene rağmen onları Yüce Divan'a neden gönderdin?" diye sordu.
"Başbakan'ın gezilerinin, aday tanıtım gezileri olmadığını, seçim propagandasından öte savcıya infaz gezileri olduğunu" öne süren İnce, "Sen kimsin de meydanlarda yargıya posta koyuyorsun? Yargı karşısında hepimiz eşit değil miyiz? Ahmet ağa ile Başbakan, benim ile sizin, sokaktaki vatandaş ile profesör arasında ne fark var? Hiçbir fark yok" dedi.
İnce, Başbakan'ın, Sayıştay'ın denetlememesi, emniyetin soruşturmaması, yargının kovuşturmaması, ayakkabı kutularındaki dolarlara kimsenin dokunmamasını istediğini iddia etti.
"Başbakanlık internet sitesine bak"
İnce, "Başbakan'ın içişleri memuru bir açıklama yapmış, 'doların yükselmesinden kim kazançlı çıktı ona bakın' diyor. İçişleri memuruna sesleniyorum; Başbakanlık internet sitesine gir, Başbakan'ın mal varlığına bak, doların yükselmesinden kim karlı çıkmış göreceksin. Bir benim bir de Başbakan'ın mal varlığına bak, kimin kazançlı çıktığını göreceksin. Oradan göremiyorsan ayakkabı kutularına bakarsan anlarsın" diye konuştu.
"Başbakan'ın Ergenekon'da savcıyken, şimdi hakim olduğunu" ileri süren İnce, şunları kaydetti:
"Genel Müdür saf, belediye başkanına iftira atılıyor, rüşvet veren hayırsever, savcı hain, operasyon komplo, rüşveti veren değil, alan değil ama ayakkabı kutusunu gösterenin evi basılıyor. Başbakan meydanlarda yalan söylüyor, halkı kandırıyor. Genel Başkanımıza 'sen Rahşan affından yararlandın' diyor. Bu, bir müfettişe not veriyor, müfettiş de düşük not verildiği için yargıya gitmesi olayıdır. Arada para, dolar, akçeli bir iş var mı bu davada, yok. Genel Başkanımız 2002'de milletvekili seçiliyor, komisyona gidiyor, dokunulmazlığının kaldırılmasını istiyor. Buna rağmen dokunulmazlığını kaldırmayacaksın ama kendin AKBİL ile ilgili Rahşan affından yararlanmak için yardımcını gönderip dilekçe vereceksin, utanmadan, sıkılmadan, hangi yüzle o meydanlara çık da 'Rahşan affından yararlandın' diyorsun. Sana imam hatipte böyle mi yalan söyle, iftira at dediler?
Başbakan, 'yolsuzluk babadan oğula geçer' demişti, şimdi 'Evladım olsa tanımam' diyor. Başbakan'a çağrım şudur: Korkmuyorsan, korkun yoksa, şüphe duymuyorsan gönder oğlanı ifadesini versin. Meydanlarda ne bağırıp duruyorsun. Meydanlarda bağırıp durma, gürültü kirliliği yapıyorsun, havayı kirletme. Sen istiklal mücadelesi diyorsun ama aslında istik bilal mücadelesi veriyorsun."
"Aynı mezhepten olduğum için..."
İnce, 1950'den bu yana seçim meydanlarında mezhep tartışmasını Erdoğan'dan başka kimsenin yapmadığını iddia ederek, "Başbakan, bu milleti bölme, ayrıştırma, kin tohumlarını ekme. Seninle aynı mezhepten olduğum için utanıyorum" dedi.
Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili yeniden yargılama tartışmalarına ilişkin bir soru üzerine İnce, yargılamaya gerek olmadığını, bu kişilerin derhal serbest bırakılması gerektiğini söyledi.
İnce, "Başbakan, telaş içinde, günde 5 miting yapıyor. Eminim ki Başbakan'ın Hitler'in danışmanlarına benzer danışmanları var. Bu bir Göbels taktiğidir. Bilgi doğru olmayabilir, ısrarla tekrarlarsan, doğruymuş gibi yutturabilirsin. Hitler nasıl anlatabildi, başarabildiyse, Erdoğan'da başarır" diye konuştu.
İnce, gazetecilere, "Helal parayla" diyerek, çikolata ikram, etti, yeni yıllarını kutladı. En son AK Parti'den istifa eden İzmir Milletvekili Ertuğrul Günay'ın çikolata ikram ettiğinin anımsatılması üzerine İnce, "Onun arkadaşlarında haram yiyen varmış benimkinde yok" dedi.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/24123/ince__Gonder_oglani_ifadesini_versin.html
Bir yanda yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla kirli işleri ayyuka çıkan
AKP, diğer yanda ‘tutuklama’ tekelini elinde bulunduran F tipi. CHP,
sistemin krizinden Abdullah Gül ile çıkma hesapları yapıyor
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından Türkiye’de “devlet krizi” çıktığını savunan CHP, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “devreye gir” çağrısı yaptı. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, “Cumhurbaşkanı Gül, derhal harekete geçmelidir” dedi.
Bugün gazetesinin manşetten duyurduğu habere göre yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları sonrası CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve bazı genel başkan yardımcıları arasında yapılan görüşmelerde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “yaşanan devlet krizi” ile ilgili devreye girmesi gerektiği görüşü dile getirildi.
‘Gül şimdi harekete geçmeyecekse ne zaman geçecek’
Engin Altay, Anayasa’nın 104. maddesinin “Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil eder; Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir” düzenlemesini içerdiğini belirterek şunları söyledi:
“Cumhurbaşkanı Gül, derhal harekete geçmelidir. Yürütmeden, yargıya fiili müdahale vardır. Bu müdahale, kabul edilemez. Bu müdahaleye, anayasaya göre müdahale edebilecek tek organ, Cumhurbaşkanı’dır. Devlet Denetleme Kurulu harekete geçmeli ya da Başbakan Erdoğan çağrılarak, Anayasa’daki güçler ayrılığı ilkesi hatırlatılmalıdır.Cumhurbaşkanı Gül, şimdi harekete geçmeyecekse ne zaman harekete geçecektir”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran da, Gül’ün, “Anayasa’nın 104. maddesin de ifadesini bulan Bakanlar Kurulu’nu toplama yetkisini” kullanması gerektiğini söyledi. Yaptığı yazılı açıklamasında, İstanbul merkezli operasyonla devlet kurumlarının birbirleriyle çatışır hale geldiğini ve hukuk devleti anlayışının yok edildiğini belirten Oran şunları söyledi:
‘Bakanlar Kurulu’nu toplamalı’
“Cumhurbaşkanı devletin çivisi çıkarken, yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmışken, yargı bağımsızlığı yok edilmişken, hukukun olmadığı bir muz cumhuriyetine yakışacak uygulamalar alabildiğine uygulanırken daha ne bekliyor? Cumhurbaşkanı, artık harekete geçmeli ve Anayasa’nın 104. maddesinde ifadesini bulan Bakanlar Kurulu’nu toplama yetkisini kullanmalıdır. Başbakan ve bakanların işlemleri hakkında gereken hesap sorulmalı, özellikle hukuk alanı dışına çıkan uygulamalar ortaya çıkartılmalıdır.”
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30938-chpnin-umudu-gulde.html
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından Türkiye’de “devlet krizi” çıktığını savunan CHP, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “devreye gir” çağrısı yaptı. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, “Cumhurbaşkanı Gül, derhal harekete geçmelidir” dedi.
Bugün gazetesinin manşetten duyurduğu habere göre yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları sonrası CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve bazı genel başkan yardımcıları arasında yapılan görüşmelerde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “yaşanan devlet krizi” ile ilgili devreye girmesi gerektiği görüşü dile getirildi.
‘Gül şimdi harekete geçmeyecekse ne zaman geçecek’
Engin Altay, Anayasa’nın 104. maddesinin “Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil eder; Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir” düzenlemesini içerdiğini belirterek şunları söyledi:
“Cumhurbaşkanı Gül, derhal harekete geçmelidir. Yürütmeden, yargıya fiili müdahale vardır. Bu müdahale, kabul edilemez. Bu müdahaleye, anayasaya göre müdahale edebilecek tek organ, Cumhurbaşkanı’dır. Devlet Denetleme Kurulu harekete geçmeli ya da Başbakan Erdoğan çağrılarak, Anayasa’daki güçler ayrılığı ilkesi hatırlatılmalıdır.Cumhurbaşkanı Gül, şimdi harekete geçmeyecekse ne zaman harekete geçecektir”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran da, Gül’ün, “Anayasa’nın 104. maddesin de ifadesini bulan Bakanlar Kurulu’nu toplama yetkisini” kullanması gerektiğini söyledi. Yaptığı yazılı açıklamasında, İstanbul merkezli operasyonla devlet kurumlarının birbirleriyle çatışır hale geldiğini ve hukuk devleti anlayışının yok edildiğini belirten Oran şunları söyledi:
‘Bakanlar Kurulu’nu toplamalı’
“Cumhurbaşkanı devletin çivisi çıkarken, yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmışken, yargı bağımsızlığı yok edilmişken, hukukun olmadığı bir muz cumhuriyetine yakışacak uygulamalar alabildiğine uygulanırken daha ne bekliyor? Cumhurbaşkanı, artık harekete geçmeli ve Anayasa’nın 104. maddesinde ifadesini bulan Bakanlar Kurulu’nu toplama yetkisini kullanmalıdır. Başbakan ve bakanların işlemleri hakkında gereken hesap sorulmalı, özellikle hukuk alanı dışına çıkan uygulamalar ortaya çıkartılmalıdır.”
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30938-chpnin-umudu-gulde.html
Arandığı günlerde Türkiye’ye giriş yapan El Kaide finansörlerinden
Yasin El Kadı’nın Başbakanlık korumaları tarafından karşılandığını
gösteren fotoğraflar ortaya çıktı
El Kaide’nin finansörlerinden Yasin El Kadı’nın Türkiye’ye girişinin yasak olduğu günlerde yasa dışı yollardan ülkemize girdiğini ve Başbakanlık tarafından karşılandığını gösteren fotoğraflar ortaya çıktı.
Hiçbir vize işlemi olmadı
Tarih: 14 Haziran 2012, Yer: Sabiha Gökçen Havalimanı, Saat: 17.05. VİP salonuna yanaşan TC-ICH kuyruk numaralı uçak, Başbakanlık korumaları tarafından karşılanıyor. VİP salonundaki kameralar kapatılarak içeri alınan misafirler hiçbir vize ve pasaport işlemi uygulanmadan Türkiye’ye giriyor. Karşılama işlemlerini Başbakanlık Koruması İbrahim Yıldız’ın yaptığı sır misafirin kimliği ise oldukça çarpıcı: El Kaide Terör Örgütü finansörü Yasin El Kadı. Bakanlar Kurulu Kararıyla 11 Ekim 2012’ye kadar Türkiye’ye girişi yasak olan Yasin El Kadı’nın Şubat 2012’den bu tarihe dek 4 kez Türkiye’ye yasa dışı giriş yaptığı tespit edildi.
Başbakanlık Korumalarına ait olduğu iddia edilen 06 plakalı Mercedes marka lüks araçla Koruma Komiser Yardımcısı Mevlüt Kama tarafından karşılanan El Kadı’nın ilk durağı Latif Topbaş’a ait BİM’in Genel Merkezi...
Soruşturmaya girdi
BİM Genel Müdürlüğü bahçesindeki fotoğraflarda Yasin El Kadı ve oğlu Muaz Kadı ile birlikte Latif Topbaş ve Başbakanlık Koruması Kama bir arada. El Kadı’nın kullandığı araca poşet ve kutuların taşındığı fotoğraflar “rüşvet ve yolsuzluk” soruşturmasına girdi. İddiaya göre bu kutulardaki yüklü miktarda para El Kadı tarafından uçakla yurt dışına kaçırıldı. Tayyip Erdoğan, oğlu Bilal Erdoğan ve Erdoğan’ın yakın çevresinin El Kadı’nın ziyaret ettiği isimler arasında olduğu belirtildi. Listede Başkanlık danışmanı Hasan Doğan’ın da ismi yer aldı. Dosyadaki bilgilere göre El Kadı, Bilal Erdoğan ile birlikte; Cengiz Aktürk’e ait Boshporus 360 isimli şirketin gizli ortakları arasında. Bu ortaklığın; El Kadı’nın Türkiye’deki adamı Üsame Kutub’un da dahil olduğu gizli bir avukat protokolüyle kayıt altına alındığı da iddialar arasında.
Emniyetin yapmadığı operasyonda gözaltına alınacaklar listede ismi yer alan El Kadı’nın Türkiye’deki işlerini oğlu Muaz Kadı üzerinden yürüttüğü belirtildi.
Özer Sürmeli
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30915-terorist-yasin-el-kadiyi-basbakan-korumalari-karsilamis.html
El Kaide’nin finansörlerinden Yasin El Kadı’nın Türkiye’ye girişinin yasak olduğu günlerde yasa dışı yollardan ülkemize girdiğini ve Başbakanlık tarafından karşılandığını gösteren fotoğraflar ortaya çıktı.
Hiçbir vize işlemi olmadı
Tarih: 14 Haziran 2012, Yer: Sabiha Gökçen Havalimanı, Saat: 17.05. VİP salonuna yanaşan TC-ICH kuyruk numaralı uçak, Başbakanlık korumaları tarafından karşılanıyor. VİP salonundaki kameralar kapatılarak içeri alınan misafirler hiçbir vize ve pasaport işlemi uygulanmadan Türkiye’ye giriyor. Karşılama işlemlerini Başbakanlık Koruması İbrahim Yıldız’ın yaptığı sır misafirin kimliği ise oldukça çarpıcı: El Kaide Terör Örgütü finansörü Yasin El Kadı. Bakanlar Kurulu Kararıyla 11 Ekim 2012’ye kadar Türkiye’ye girişi yasak olan Yasin El Kadı’nın Şubat 2012’den bu tarihe dek 4 kez Türkiye’ye yasa dışı giriş yaptığı tespit edildi.
Başbakanlık Korumalarına ait olduğu iddia edilen 06 plakalı Mercedes marka lüks araçla Koruma Komiser Yardımcısı Mevlüt Kama tarafından karşılanan El Kadı’nın ilk durağı Latif Topbaş’a ait BİM’in Genel Merkezi...
Soruşturmaya girdi
BİM Genel Müdürlüğü bahçesindeki fotoğraflarda Yasin El Kadı ve oğlu Muaz Kadı ile birlikte Latif Topbaş ve Başbakanlık Koruması Kama bir arada. El Kadı’nın kullandığı araca poşet ve kutuların taşındığı fotoğraflar “rüşvet ve yolsuzluk” soruşturmasına girdi. İddiaya göre bu kutulardaki yüklü miktarda para El Kadı tarafından uçakla yurt dışına kaçırıldı. Tayyip Erdoğan, oğlu Bilal Erdoğan ve Erdoğan’ın yakın çevresinin El Kadı’nın ziyaret ettiği isimler arasında olduğu belirtildi. Listede Başkanlık danışmanı Hasan Doğan’ın da ismi yer aldı. Dosyadaki bilgilere göre El Kadı, Bilal Erdoğan ile birlikte; Cengiz Aktürk’e ait Boshporus 360 isimli şirketin gizli ortakları arasında. Bu ortaklığın; El Kadı’nın Türkiye’deki adamı Üsame Kutub’un da dahil olduğu gizli bir avukat protokolüyle kayıt altına alındığı da iddialar arasında.
Emniyetin yapmadığı operasyonda gözaltına alınacaklar listede ismi yer alan El Kadı’nın Türkiye’deki işlerini oğlu Muaz Kadı üzerinden yürüttüğü belirtildi.
Özer Sürmeli
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30915-terorist-yasin-el-kadiyi-basbakan-korumalari-karsilamis.html
KCK Yürütme Kurulu Başkanı Cemil Bayık, Paris'te öldürülen 3 kadın için Cemaat'i suçladı.
ANKARA - PKK'nın liderlerinden Cemil Bayık, "Hareketimizi tasfiye etme
politika ve planlamaları içine Fetullahçıların merkezinde yer aldığı
paralel devlet fazlasıyla girmiştir. Dolayısıyla Paris katliamında da
bunların esas rol oynaması en büyük olasılıktır" dedi. Bayık, katil
zanlısı Ömer Güney'in bağlantılarına da dikkat çekerek "Bu katliamı
yapan kişinin izleri Fetullahçılarla ilişkili olabileceğini gösteriyor"
diye konuştu.
ANF'ye 2013 yılına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Bayık, 2011-2012'de devlet ve PKK arasında tarihinin en büyük çatışmalarının yaşandığını ifade ederek, Abdullah Öcalan'ın Hükümet'in zorlanmasını görerek büyük bir siyasal hamleyle 2013 yılına giriş yaptığına dikkat çekti. Bayık, "2013 yılında bu siyasal hamlenin eğer doğru sahiplenilirse, doğru yol ve yöntemlerle yürütülürse Türk devletini ve AKP'yi çözüme mecbur edeceği düşünülmüştür" dedi.
Cemil Bayık istenilen hedeflerin tümüne ulaşılmasa da, "görüşmelerde Öcalan ve PKK muhatap alınması" ve Türkiye'de Kürt sorununun çözümünün gerçekleşmesi yönündeki eğilimin yükselmesi açısından da önemli sonuçlar yarattığını savundu.
"Bundan sonra geri çekilme olur mu" sorusuna Bayık, "Niye olmasın. Ama artık eskisi gibi olmaz. Ancak çözüm iradesi ortaya konulursa, bu konuda ciddi adımlar atılırsa o zaman gündeme gelebilir. Çünkü biz denedik, Apo test etti; çözüm konusunda niyeti var mı, yok mu? Ama çözüm niyetinin, zihniyetinin olmadığı ortaya çıktı. Bu açıdan çözüm zihniyeti ve politikası olduğu ve atacağı adımlar netleşmeden artık kimse gerilladan geri çekilme beklememelidir" yanıtını verdi.
-"HAREKETİMİZİ TASFİYE ETME POLİTİKA VE PLANLAMALARI İÇİNE PARALEL DEVLET FAZLASIYLA GİRMİŞTİR"
Bayık, sürecin başında gerçekleşen Paris'te yaşanan olayı ve "paralel devlet" tartışmalarını da değerlendirdi. Bayık, şunları kaydetti:
"PKK yönetim kadrosunun tasfiye edilmesi hükümetin kararı olsa da, bu konudaki planlamadan haberi bulunsa da süreç başladıktan sonra böyle bir katliamın olması dikkat çekicidir. Bu konuda hükümetin ya da istihbarat örgütlerinin bilgisi olabilir. Ama Apo'nun başlattığı süreçten sonra bu olayın gerçekleşmesi bir gerçeği ortaya koymuştur; AKP hükümeti hareketimizi tasfiye etmede Fetullahçıları ve onların polis ve yargı içindeki güçlerini kullanmaktadır. Hareketimizi tasfiye etme politika ve planlamaları içine Fetullahçıların merkezinde yer aldığı paralel devlet fazlasıyla girmiştir. Dolayısıyla bu katliamda da bunların esas rol oynaması en büyük olasılıktır. Fetullahçılar polis içinde güçlüdürler. Emniyet istihbaratı içinde etkili oldukları gibi, kendi bağımsız istihbarat birimleri de bulunmaktadır. Kürt şehirlerinde MİT vardır, Emniyet istihbaratı vardır, bir de bizzat Fetullahçıların örgütlediği bir istihbarat çalışması vardır. MİT örgütlenmeleri içinde de önemli bir yer tuttukları görülmektedir. Hareketimizin yönetiminin daha önce belirttiği gibi Fetullahçıların Kürt şehirlerinde ayrı bir istihbarat örgütlenmesi ve psikolojik savaş merkezinin bulunduğu konusunda belgeler vardır. Bir görünürde devlet olduğu, bir de görünür devletin yapamayacağı bazı şeyleri örgütleyen bir paralel yapının olduğu hareketimiz tarafından çok önceleri tespit edilmiştir. Merkezinde Fetullahçıların olduğu paralel devlet Kürt şehirlerinde etkili olduğu gibi, başta büyük şehirler olmak üzere Türkiye'de de etkilidirler. Zaten Apo bir paralel devletin olduğunu sık sık vurgulamıştır. Bazı çevreler paralel devlet yoktur diyor, fakat bu bir gerçekliktir. Ama bu paralel devlet eski devletin yıkılması üzerinden devlet içinde örgütlenmeye başlamış, giderek paralel devlet olmaktan öteye çıkıp, devleti ele geçirip devletin derin devleti, hatta esası olmak istemektedir. Böyle değerlendirilirse durum daha iyi anlaşılabilir."
"BU KATLİAMI YAPAN KİŞİNİN İZLERİ FETULLAHÇILARLA İLİŞKİLİ OLABİLECEĞİNİ GÖSTERİYOR"
"Katliamda paralel devletin esas rol oynaması en büyük olasılık" diyen Bayık, katil zanlısı Ömer Güney'in bağlantılarına dikkat çekerek şöyle dedi:
"Bu katliamı yapan kişinin izleri Fetullahçılarla ilişkili olabileceğini gösteriyor. Büyük Birlik Partisiyle organik ilişki içinde olduğu yönünde önemli belirtiler, hatta deliller vardır. Dikkat edilirse BBP ile Fetullahçıların ilişkisi farklılaşmıştır. Aralarında derin bir ilişki vardır. 1980 öncesi devlet MHP'yi kullanırken, 12 Eylül'den sonra devlet içine yerleşip kendisini hegemonya yapmak isteyen paralel devlet de BBP'yi kullanmaya başlamıştır. Devlet içindeki polis ve yargıda Fetullahçıların gücü vardır. Bunlar BBP'yle derin ilişki içindedirler. BBP'nin son yıllardaki kirli cinayetlerin arkasında olma gerçeği de bunu göstermektedir. Rahip Sandro'dan tutalım, Hrant Dink'e, Malatya'ya kadar birçok olayda Alperen ocaklarının parmağı olduğu düşünülmektedir. Paris katliamını yapan kişinin de bu çevreden olduğu yönünde güçlü belirtiler vardır, bilgiler vardır" dedi.
Bayık ayrıca "Bu katliam bütün PKK'yı tasfiye etmeye yönelik yapılmıştır. Bir nevi PKK'nın kuruluşundan intikam alınmıştır. PKK'nın kurucularından başlayarak PKK'yı bitirme planının bir parçası olarak gerçekleşmiştir" ifadelerini de kullandı.
ANF'ye 2013 yılına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Bayık, 2011-2012'de devlet ve PKK arasında tarihinin en büyük çatışmalarının yaşandığını ifade ederek, Abdullah Öcalan'ın Hükümet'in zorlanmasını görerek büyük bir siyasal hamleyle 2013 yılına giriş yaptığına dikkat çekti. Bayık, "2013 yılında bu siyasal hamlenin eğer doğru sahiplenilirse, doğru yol ve yöntemlerle yürütülürse Türk devletini ve AKP'yi çözüme mecbur edeceği düşünülmüştür" dedi.
Cemil Bayık istenilen hedeflerin tümüne ulaşılmasa da, "görüşmelerde Öcalan ve PKK muhatap alınması" ve Türkiye'de Kürt sorununun çözümünün gerçekleşmesi yönündeki eğilimin yükselmesi açısından da önemli sonuçlar yarattığını savundu.
"Bundan sonra geri çekilme olur mu" sorusuna Bayık, "Niye olmasın. Ama artık eskisi gibi olmaz. Ancak çözüm iradesi ortaya konulursa, bu konuda ciddi adımlar atılırsa o zaman gündeme gelebilir. Çünkü biz denedik, Apo test etti; çözüm konusunda niyeti var mı, yok mu? Ama çözüm niyetinin, zihniyetinin olmadığı ortaya çıktı. Bu açıdan çözüm zihniyeti ve politikası olduğu ve atacağı adımlar netleşmeden artık kimse gerilladan geri çekilme beklememelidir" yanıtını verdi.
-"HAREKETİMİZİ TASFİYE ETME POLİTİKA VE PLANLAMALARI İÇİNE PARALEL DEVLET FAZLASIYLA GİRMİŞTİR"
Bayık, sürecin başında gerçekleşen Paris'te yaşanan olayı ve "paralel devlet" tartışmalarını da değerlendirdi. Bayık, şunları kaydetti:
"PKK yönetim kadrosunun tasfiye edilmesi hükümetin kararı olsa da, bu konudaki planlamadan haberi bulunsa da süreç başladıktan sonra böyle bir katliamın olması dikkat çekicidir. Bu konuda hükümetin ya da istihbarat örgütlerinin bilgisi olabilir. Ama Apo'nun başlattığı süreçten sonra bu olayın gerçekleşmesi bir gerçeği ortaya koymuştur; AKP hükümeti hareketimizi tasfiye etmede Fetullahçıları ve onların polis ve yargı içindeki güçlerini kullanmaktadır. Hareketimizi tasfiye etme politika ve planlamaları içine Fetullahçıların merkezinde yer aldığı paralel devlet fazlasıyla girmiştir. Dolayısıyla bu katliamda da bunların esas rol oynaması en büyük olasılıktır. Fetullahçılar polis içinde güçlüdürler. Emniyet istihbaratı içinde etkili oldukları gibi, kendi bağımsız istihbarat birimleri de bulunmaktadır. Kürt şehirlerinde MİT vardır, Emniyet istihbaratı vardır, bir de bizzat Fetullahçıların örgütlediği bir istihbarat çalışması vardır. MİT örgütlenmeleri içinde de önemli bir yer tuttukları görülmektedir. Hareketimizin yönetiminin daha önce belirttiği gibi Fetullahçıların Kürt şehirlerinde ayrı bir istihbarat örgütlenmesi ve psikolojik savaş merkezinin bulunduğu konusunda belgeler vardır. Bir görünürde devlet olduğu, bir de görünür devletin yapamayacağı bazı şeyleri örgütleyen bir paralel yapının olduğu hareketimiz tarafından çok önceleri tespit edilmiştir. Merkezinde Fetullahçıların olduğu paralel devlet Kürt şehirlerinde etkili olduğu gibi, başta büyük şehirler olmak üzere Türkiye'de de etkilidirler. Zaten Apo bir paralel devletin olduğunu sık sık vurgulamıştır. Bazı çevreler paralel devlet yoktur diyor, fakat bu bir gerçekliktir. Ama bu paralel devlet eski devletin yıkılması üzerinden devlet içinde örgütlenmeye başlamış, giderek paralel devlet olmaktan öteye çıkıp, devleti ele geçirip devletin derin devleti, hatta esası olmak istemektedir. Böyle değerlendirilirse durum daha iyi anlaşılabilir."
"BU KATLİAMI YAPAN KİŞİNİN İZLERİ FETULLAHÇILARLA İLİŞKİLİ OLABİLECEĞİNİ GÖSTERİYOR"
"Katliamda paralel devletin esas rol oynaması en büyük olasılık" diyen Bayık, katil zanlısı Ömer Güney'in bağlantılarına dikkat çekerek şöyle dedi:
"Bu katliamı yapan kişinin izleri Fetullahçılarla ilişkili olabileceğini gösteriyor. Büyük Birlik Partisiyle organik ilişki içinde olduğu yönünde önemli belirtiler, hatta deliller vardır. Dikkat edilirse BBP ile Fetullahçıların ilişkisi farklılaşmıştır. Aralarında derin bir ilişki vardır. 1980 öncesi devlet MHP'yi kullanırken, 12 Eylül'den sonra devlet içine yerleşip kendisini hegemonya yapmak isteyen paralel devlet de BBP'yi kullanmaya başlamıştır. Devlet içindeki polis ve yargıda Fetullahçıların gücü vardır. Bunlar BBP'yle derin ilişki içindedirler. BBP'nin son yıllardaki kirli cinayetlerin arkasında olma gerçeği de bunu göstermektedir. Rahip Sandro'dan tutalım, Hrant Dink'e, Malatya'ya kadar birçok olayda Alperen ocaklarının parmağı olduğu düşünülmektedir. Paris katliamını yapan kişinin de bu çevreden olduğu yönünde güçlü belirtiler vardır, bilgiler vardır" dedi.
Bayık ayrıca "Bu katliam bütün PKK'yı tasfiye etmeye yönelik yapılmıştır. Bir nevi PKK'nın kuruluşundan intikam alınmıştır. PKK'nın kurucularından başlayarak PKK'yı bitirme planının bir parçası olarak gerçekleşmiştir" ifadelerini de kullandı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Oran:"2013 yılı
ekonomide kayıp yılı olurken 2014'ün ise belirsizliklerle dolu bir yıl
olacağı şimdiden ortaya çıktı. Yeni yılda yeni bir hükümete ve yeni bir
ekonomi politikasına ihtiyaç vardır"
ANKARA - CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, " 2013 yılı ekonomide
kayıp yılı olurken 2014'ün ise belirsizliklerle dolu bir yıl olacağı
şimdiden ortaya çıktı. Yeni yılda yeni bir hükümete ve yeni bir ekonomi
politikasına ihtiyaç vardır" değerlendirmesinde bulundu.
Oran, yazılı açıklamasında, ekonomide 2013'ün kayıp bir yıl olduğunu, büyüme, işsizlik, dış ticaret, ödemeler dengesi, enflasyon, bütçe ve diğer göstergelerde AK Parti'nin 2013 ekonomi karnesinin kırıklarla dolu olduğunu ileri sürdü.
"2014 için de son derece iddiasız makroekonomik hedefler öngören AKP, 2014'ün kötü bir yıl olacağını şimdiden kabul etmiş durumda. Gelecek yıl için de yüzde 4'le yine mütevazı bir büyüme hedeflendi. Buna göre 2014'te ekonominin rölantide gitmesi umuluyor. Bu hedeflere göre 2014 yılı da şimdiden kayıp yıl olmaya aday" değerlendirmesinde bulunan Oran, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
"Başlangıçta 11 bin 318 dolar olarak öngörülen 2013 yılı kişi başına milli gelir hedefi yeni OVP'de 10 bin 818'e revize edilirken, 2014 yılı hedefi ise 11 bin 277 dolarla 2013 başlangıç hedefinin bile altında belirlendi. 2013'ün 3. çeyreğinde çift haneye dayanan işsizlik oranı izin OVP'de yer alan yüzde 9.5'lik gerçekleşme tahminin tutma şansı düşükken, 2014 için de yüzde 9.4'lük bir işsizlik öngörüldü. OVP'de 98 milyar dolar olarak gerçekleşeceği tahmin edilirken, bu yıl 100 milyar doları aşması beklenen dış ticaret hedefinde 2014 yılı hedefi 95.5 milyar dolar olarak yer alıyor. İlk dokuz ay itibariyle GSYH'nin yüzde 8'ine ulaşan cari işlemler açığında, bu yılın tümü için öngörülen yüzde 7.1 hedefi OVP'de değiştirilmezken, 2014 için GSYH'nin yüzde 6.4'ü oranında gerçekçi olmayan bir cari açık hedeflendi. Bütçe açığı için 2014 yılı hedefi de 33.2 milyar dolar olarak belirlendi.
Yeni yıl yeni bir hükümete ve yeni bir ekonomi politikasına ihtiyaç duymaktadır. AKP hükümeti derhal istifa etmelidir. Türkiye ekonomisi emin ellere teslim edilmelidir. 2014'te ekonomide ülkeyi bekleyen felakete karşı acil önlemler alınmalıdır."
Oran, yazılı açıklamasında, ekonomide 2013'ün kayıp bir yıl olduğunu, büyüme, işsizlik, dış ticaret, ödemeler dengesi, enflasyon, bütçe ve diğer göstergelerde AK Parti'nin 2013 ekonomi karnesinin kırıklarla dolu olduğunu ileri sürdü.
"2014 için de son derece iddiasız makroekonomik hedefler öngören AKP, 2014'ün kötü bir yıl olacağını şimdiden kabul etmiş durumda. Gelecek yıl için de yüzde 4'le yine mütevazı bir büyüme hedeflendi. Buna göre 2014'te ekonominin rölantide gitmesi umuluyor. Bu hedeflere göre 2014 yılı da şimdiden kayıp yıl olmaya aday" değerlendirmesinde bulunan Oran, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
"Başlangıçta 11 bin 318 dolar olarak öngörülen 2013 yılı kişi başına milli gelir hedefi yeni OVP'de 10 bin 818'e revize edilirken, 2014 yılı hedefi ise 11 bin 277 dolarla 2013 başlangıç hedefinin bile altında belirlendi. 2013'ün 3. çeyreğinde çift haneye dayanan işsizlik oranı izin OVP'de yer alan yüzde 9.5'lik gerçekleşme tahminin tutma şansı düşükken, 2014 için de yüzde 9.4'lük bir işsizlik öngörüldü. OVP'de 98 milyar dolar olarak gerçekleşeceği tahmin edilirken, bu yıl 100 milyar doları aşması beklenen dış ticaret hedefinde 2014 yılı hedefi 95.5 milyar dolar olarak yer alıyor. İlk dokuz ay itibariyle GSYH'nin yüzde 8'ine ulaşan cari işlemler açığında, bu yılın tümü için öngörülen yüzde 7.1 hedefi OVP'de değiştirilmezken, 2014 için GSYH'nin yüzde 6.4'ü oranında gerçekçi olmayan bir cari açık hedeflendi. Bütçe açığı için 2014 yılı hedefi de 33.2 milyar dolar olarak belirlendi.
Yeni yıl yeni bir hükümete ve yeni bir ekonomi politikasına ihtiyaç duymaktadır. AKP hükümeti derhal istifa etmelidir. Türkiye ekonomisi emin ellere teslim edilmelidir. 2014'te ekonomide ülkeyi bekleyen felakete karşı acil önlemler alınmalıdır."
İslamcı muhatabımla epeydir oturmamıştık.
Gündem hızlandı ya. Buluştuk.
Onu dinlemem lazım.
Tespitlerini hep önemli bulurum.
Bilgileri içeriden, yorumları keskindir.
Son 2 yıldaki öngörüleri şaşmadı.
Özellikle son bir yılda.
Nokta atışlı tahlil yapıyor.
Sanki "saha"yı planlayan odur.
* * *
Pek kabul etmez. Ama notunun kıt olduğu..
Yanıldığı başlıca alan: Atatürkçülüktür...
Bir ara "öldü" demişti.
Aydınlık da sempati menzilinde sayılmaz.
Ama haklarını teslim eder.
Ona göre: Direndiler ve meşruiyet kazanıyorlar.
* * *
Kürt hareketini ise hep kayırır.
İmralı dahil... Sahayı neredeyse içeriden izler.
"PKK Türkiye için şanstır."
Not: Etnik kökeni Kürt değildir.
* * *
Mensubiyet anlamında... Cemaatçi de değil, Erdoğancı da.
Tercihi: Gül-Gülen cephesi.
Nedenleri "şahsi" değil.
"Hesab"a değil, "kitab"a dayanıyor.
* * *
Oturduk.
"Söyleyeceklerim bilgi değil, yorum" dedi.
Ben "bilgi"li "yorum" anladım.
İşte ilk tespitleri.
Zamanlama: "Aslında sonbaharda başlamalıydı."
Erdoğan'ın kaderi: "Kaybediyor."
Çıkış yolu: "Görünmüyor."
Nereye gidiyoruz: "Yeni bir Türkiye kurulacak."
* * *
Operasyonun İslamcı tabandaki etkileri:
"Erdoğan'ın örtme çabası, tepkiyi büyüttü."
"Karadeniz mitinglerindeki diline tepki var."
"Sürekli saydı. Şunu verdik, bunu verdik diye."
"Firavun diliyle konuşuyor."
* * *
Operasyonun seçimlere tesiri ne olur?
Olacağı değil... Kendince olması gerekeni dillendiriyor.
"Bütün bunlara rağmen... AKP'nin tekrar % 50 alırsa!"
"Böyle bir Türkiye sürdürülemez."
"Diğerlerinde 'biz de gelebiliriz' umudu bulunmalı."
"Aksi takdirde... Türkiye Suriye'den beter olur."
Sezgi: CHP'ye iktidar hediye edilmeyeceğine göre... Koalisyon öngörülüyor galiba.
* * *
"Kuvvet" mevzilenmesini tarif etti .
"Gül + Anayasa Mahkemesi + HSYK + TSK'da bir eğilim..."
"Hizalandılar. Aynı çizgide buluştular."
"Bu bir fırsattır."
Sonuç: Bunlar... Gül-Gülen cephesinin "temel" kuvvetleri.
* * *
Kuvvetlerin rolü:
Gül: Yeni iktidar projesinin merkezindeki isim.
Yargı: Gül-Gülen cenahının iktidar manivelası:
TSK'da bir eğilim: Komuta kademesiyle kısmen eşgüdüm sağlanmış (mı?).
En azından bir kesimin... Pasif "rıza"sından değil... Aktif katılımından söz ediliyor.
İki kritik soru:
Bir: "TSK'daki bir eğilim"... ABD' nin olmadığı projeye "evet" der mi?
İki: TSK'nın ana gövdesi... Yukarının "evet"ini tanır mı?
* * *
TSK'daki "yeni eğilim"le neyi kastetti?
"Orduların savaş anlayışı değişiyor. Yeni dalga savaş dönemine girildi."
"Büyük ordu/düzenli savaş geçmişte kaldı."
"Düzenli olmayan birliklerin savaşı öne çıktı."
Yani: Gayri nizami savaş. Düzenli ordunun özel savaş için düzenlenmesi.
"Hizbullah yardım etmeseydi... Suriye ordusu otoritesini zor korurdu."
Soru: TSK'ya biçilen rol.. "Terör"le mücadele mi?
* * *
"Yeni Türkiye"de "Ulusalcılar"a da yer verdi.
"Hapis yattılar. Direndiler. Bedel ödediler. Dinamik bir güç."
"Ama sayıca fazla değiller."
Yanlış seçim: "Erdoğan'la birlikte hareket ederlerse, yenilirler."
Doğru seçim: "Kendi kimliğini koruyarak yeni Türkiye'de yer alırlar."
Uyardı: "Şimdiden Erdoğan'a meyledenler var."
Benden hatırlatma: İkisine de karşı çıkarlar.
* * *
İtiraz ettim:
Bir: Bu cephenin merkezinde Cemaat var.
İki: Atatürkçüler Cemaat'i Gladyo biliyor. Erdoğan'dan beter diyorlar.
Üç: ABD'de Cemaat'le konuştuğumda sordum. Ergenekon davalarına ne diyorsunuz diye. Katı göründüler. Olması gereken oldu dediler.
* * *
Cevapları.
Bir: "Erdoğan'ın hamleleriyle Cemaat budanmış olacak. Zayıflayacak."
İki: "Cemaat eskisi gibi kalamaz. Dönüşmek, demokratikleşmek zorunda. Dönüşmezse yok olur."
Üç: "Seninle buluşmaları önemli. Söyledikleri değil."
Devam edeceğim.
http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/bazi-komutanlar-gul-guleni-mi-destekliyor-makale,1897.html
Gündem hızlandı ya. Buluştuk.
Onu dinlemem lazım.
Tespitlerini hep önemli bulurum.
Bilgileri içeriden, yorumları keskindir.
Son 2 yıldaki öngörüleri şaşmadı.
Özellikle son bir yılda.
Nokta atışlı tahlil yapıyor.
Sanki "saha"yı planlayan odur.
* * *
Pek kabul etmez. Ama notunun kıt olduğu..
Yanıldığı başlıca alan: Atatürkçülüktür...
Bir ara "öldü" demişti.
Aydınlık da sempati menzilinde sayılmaz.
Ama haklarını teslim eder.
Ona göre: Direndiler ve meşruiyet kazanıyorlar.
* * *
Kürt hareketini ise hep kayırır.
İmralı dahil... Sahayı neredeyse içeriden izler.
"PKK Türkiye için şanstır."
Not: Etnik kökeni Kürt değildir.
* * *
Mensubiyet anlamında... Cemaatçi de değil, Erdoğancı da.
Tercihi: Gül-Gülen cephesi.
Nedenleri "şahsi" değil.
"Hesab"a değil, "kitab"a dayanıyor.
* * *
Oturduk.
"Söyleyeceklerim bilgi değil, yorum" dedi.
Ben "bilgi"li "yorum" anladım.
İşte ilk tespitleri.
Zamanlama: "Aslında sonbaharda başlamalıydı."
Erdoğan'ın kaderi: "Kaybediyor."
Çıkış yolu: "Görünmüyor."
Nereye gidiyoruz: "Yeni bir Türkiye kurulacak."
* * *
Operasyonun İslamcı tabandaki etkileri:
"Erdoğan'ın örtme çabası, tepkiyi büyüttü."
"Karadeniz mitinglerindeki diline tepki var."
"Sürekli saydı. Şunu verdik, bunu verdik diye."
"Firavun diliyle konuşuyor."
* * *
Operasyonun seçimlere tesiri ne olur?
Olacağı değil... Kendince olması gerekeni dillendiriyor.
"Bütün bunlara rağmen... AKP'nin tekrar % 50 alırsa!"
"Böyle bir Türkiye sürdürülemez."
"Diğerlerinde 'biz de gelebiliriz' umudu bulunmalı."
"Aksi takdirde... Türkiye Suriye'den beter olur."
Sezgi: CHP'ye iktidar hediye edilmeyeceğine göre... Koalisyon öngörülüyor galiba.
* * *
"Kuvvet" mevzilenmesini tarif etti .
"Gül + Anayasa Mahkemesi + HSYK + TSK'da bir eğilim..."
"Hizalandılar. Aynı çizgide buluştular."
"Bu bir fırsattır."
Sonuç: Bunlar... Gül-Gülen cephesinin "temel" kuvvetleri.
* * *
Kuvvetlerin rolü:
Gül: Yeni iktidar projesinin merkezindeki isim.
Yargı: Gül-Gülen cenahının iktidar manivelası:
TSK'da bir eğilim: Komuta kademesiyle kısmen eşgüdüm sağlanmış (mı?).
En azından bir kesimin... Pasif "rıza"sından değil... Aktif katılımından söz ediliyor.
İki kritik soru:
Bir: "TSK'daki bir eğilim"... ABD' nin olmadığı projeye "evet" der mi?
İki: TSK'nın ana gövdesi... Yukarının "evet"ini tanır mı?
* * *
TSK'daki "yeni eğilim"le neyi kastetti?
"Orduların savaş anlayışı değişiyor. Yeni dalga savaş dönemine girildi."
"Büyük ordu/düzenli savaş geçmişte kaldı."
"Düzenli olmayan birliklerin savaşı öne çıktı."
Yani: Gayri nizami savaş. Düzenli ordunun özel savaş için düzenlenmesi.
"Hizbullah yardım etmeseydi... Suriye ordusu otoritesini zor korurdu."
Soru: TSK'ya biçilen rol.. "Terör"le mücadele mi?
* * *
"Yeni Türkiye"de "Ulusalcılar"a da yer verdi.
"Hapis yattılar. Direndiler. Bedel ödediler. Dinamik bir güç."
"Ama sayıca fazla değiller."
Yanlış seçim: "Erdoğan'la birlikte hareket ederlerse, yenilirler."
Doğru seçim: "Kendi kimliğini koruyarak yeni Türkiye'de yer alırlar."
Uyardı: "Şimdiden Erdoğan'a meyledenler var."
Benden hatırlatma: İkisine de karşı çıkarlar.
* * *
İtiraz ettim:
Bir: Bu cephenin merkezinde Cemaat var.
İki: Atatürkçüler Cemaat'i Gladyo biliyor. Erdoğan'dan beter diyorlar.
Üç: ABD'de Cemaat'le konuştuğumda sordum. Ergenekon davalarına ne diyorsunuz diye. Katı göründüler. Olması gereken oldu dediler.
* * *
Cevapları.
Bir: "Erdoğan'ın hamleleriyle Cemaat budanmış olacak. Zayıflayacak."
İki: "Cemaat eskisi gibi kalamaz. Dönüşmek, demokratikleşmek zorunda. Dönüşmezse yok olur."
Üç: "Seninle buluşmaları önemli. Söyledikleri değil."
Devam edeceğim.
http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/bazi-komutanlar-gul-guleni-mi-destekliyor-makale,1897.html
İSTANBUL-Başbakan Erdoğan’ın dün yaptığı kapsamlı kabine değişikliğinin
ardından Gülen cemaatinin önemli isimlerinden Zaman gazetesi yazarı
Hüseyin Gülerce bugün twitter hesabından bir açıklama yaparak ‘bırakalım
yaralar kabuk bağlasın’ dedi.
‘Ben ortaya konuşuyorum’ diyen Gülerce şunları yazdı:
Şu tavsiye hiç bugünkü kadar anlamlı ve değerli olmadı: Söz gümüş ise sükut altındır...
İkinci tavsiye: Herkes, daha sonra yüzyüze gelineceğini düşünerek konuşmalı. Birbirimizin yüzüne bakamaz hale gelmemeliyiz...
Ben ortaya konuşuyorum: Üslubumuzun üzerine garazlarımızı yüklemeyelim. Hepimiz böyle yapalım. Bırakalım yaralar kabuk bağlasın.
http://www.yurtgazetesi.com.tr/politika/cemaatten-ilk-yorum-h46553.html
‘Ben ortaya konuşuyorum’ diyen Gülerce şunları yazdı:
Şu tavsiye hiç bugünkü kadar anlamlı ve değerli olmadı: Söz gümüş ise sükut altındır...
İkinci tavsiye: Herkes, daha sonra yüzyüze gelineceğini düşünerek konuşmalı. Birbirimizin yüzüne bakamaz hale gelmemeliyiz...
Ben ortaya konuşuyorum: Üslubumuzun üzerine garazlarımızı yüklemeyelim. Hepimiz böyle yapalım. Bırakalım yaralar kabuk bağlasın.
http://www.yurtgazetesi.com.tr/politika/cemaatten-ilk-yorum-h46553.html
Türkiye’de sıcak saatler yaşanıyor…
TMK Savcısı Muammer Akkaş AKP’ye 2. Operasyonu yapmak istedi, ama gözaltıları yapacak olan Emniyet deyim yerindeyse direniyor.
Bu süreçte; gözaltıların Başbakan Erdoğan’ın iki oğluna kadar uzanacağı dahi iddia ediliyor.
Bu bilgiyi doğrulayanlardan biri de hükümetin medyadaki seslerinden biri olan Yeni Şafak muhabiri Cihat Arpacık.
Yeni Şafak’tan Arpacık twitter’da şöyle dedi:
"Bilal Erdoğan, Yasin El Kadı, TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman hakkında gözaltı kararı çıkartıldı. Savcılık saat 09:00'da B. Erdoğan hakkında Emniyet'e gözaltı talimatı verdi. Ancak işlem yapılmadı.İddiaya göre operasyon isimlere sızdırıldı. İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü hakkında görevi kötüye kullanmak ve delillerin karartılmasına neden olmak suçlamasıyla soruşturma açıldı. Soruşturmayı TMK 10. maddesiyle yetkili savcılık yürütüyor. Bu savcılık silahlı çeteleri ve terör örgütlerini soruşturur. Kafalar karışık.. İstanbul Cumhuriyet B.Savcılığı basın açıklamasında "Valiyi sadece başsavcı veya b.savcıvekili soruşturabilir" diyerek savcıya tepki gösterdi. Başsavcılık resmen Valiye soruşturma açan savcıya "Buna yetkin yok" dedi. Bu soruşturma iddiasını doğrular"
MİT KRİZİNDEN HEMEN SONRA BAŞLATILDI
İddiaya göre; operasyonun düğmesine Mart 2012’de basıldı, soruşturma o tarihte başlatıldı. Bu tarih tam da 7 Şubat 2012’de patlayan, AKP-Cemaat arasındaki MİT Krizi’nin sonrasına denk geliyor.
http://www.odatv.com/n.php?n=basbakanin-oglu-bilal-erdogana-gozalti-karari--2512131200
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresinin soruşturulduğu yeni bir
dosya daha ortaya çıktı. Soruşturmanın adresi bu kez Ankara...
Başbakan’a çok yakın işadamı ve bürokratların şüpheli olarak yer aldığı
yeni soruşturmada Demir Yolları ihaleleri masaya yatırıldı
Bakan çocuklarının tutuklandığı operasyonun ardından Ankara’da yürütülen bir “yolsuzluk ve rüşvet” soruşturması daha ortaya çıktı. Soruşturmanın merkezinde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresindeki iş adamı ve kamu görevlileri var. Ankara Savcısı Hakan Büyükabacı’nın “rüşvet ve ihaleye fesat karıştırmak” suçlamalarıyla incelediği Devlet Demiryolları 1’inci ve 2’inci Bölge Müdürlüğü ile Yüksek Hızlı Tren Müdürlüğü ihalelerinden de AKP iktidarının akçeli işleri çıktı.
TCDD Genel Müdürü Karaman da şüpheli
Başbakan Erdoğan’ın yakın çevresinin soruşturulduğu dosyada; TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman ile birlikte bölge müdürleri ve daire başkanlarının da aralarında olduğu 16 üst düzey kamu görevlisi şüpheli olarak yer alıyor.
Rüşvet vermekle suçlanan firma ve şahıslar arasında; AKP’ye yakınlığıyla bilinen Star Gazetesi’nin sahibi Hasan Dağcı ile İstanbul’daki 3’üncü havalimanı ihalesini alan konsorsiyumun üyelerinden Cengiz İnşaat’ın ortağı Mehmet Cengiz de bulunuyor. Soruşturma dosyasında 23 firma sahibi ve çalışanı şüpheli olarak yer alıyor.
AKP, soruşturmaya müdahale etmek istedi
Soruşturma dosyasında şüphelilerin Başbakan Erdoğan ile samimiyetlerini gösteren fotoğraflara yer verildi. Şüphelilerin Başbakan Erdoğan’a yakınlıklarını ortaya koyan bilgi notları da soruşturma dosyasına girdi.
Van Gölü Feribot Müdürlüğü’nde 120 milyon liralık “feribot alım ve bakım, onarım” ihalesinin iptal edilmesine karşın, Genel Müdür Karaman’ın talimatıyla firmanın işe devam ettiği tespit edildi. İddiaya göre bu işlem için 1 milyon lira rüşvet alındı. Edinilen bilgiye göre, soruşturmadaki iddialar; teknik ve fiziki takip ile delillendirildi.
Bu arada İstanbul’daki yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından Adli Kolluk Yönetmeliği’nin değiştirilmesiyle soruşturmanın deşifre olduğu öne sürüldü. İddiaya göre; AKP hükümeti dosyanın savcı Hakan Büyükabacı’dan alınarak Ankara Başsavcıvekili Harun Kodalak’a aktarılması için girişimlerde bulundu.
Özer Sürmeli
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30686-ankarada-yeni-sorusturma-odak-tayyip-erdogan.html
Bakan çocuklarının tutuklandığı operasyonun ardından Ankara’da yürütülen bir “yolsuzluk ve rüşvet” soruşturması daha ortaya çıktı. Soruşturmanın merkezinde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresindeki iş adamı ve kamu görevlileri var. Ankara Savcısı Hakan Büyükabacı’nın “rüşvet ve ihaleye fesat karıştırmak” suçlamalarıyla incelediği Devlet Demiryolları 1’inci ve 2’inci Bölge Müdürlüğü ile Yüksek Hızlı Tren Müdürlüğü ihalelerinden de AKP iktidarının akçeli işleri çıktı.
TCDD Genel Müdürü Karaman da şüpheli
Başbakan Erdoğan’ın yakın çevresinin soruşturulduğu dosyada; TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman ile birlikte bölge müdürleri ve daire başkanlarının da aralarında olduğu 16 üst düzey kamu görevlisi şüpheli olarak yer alıyor.
Rüşvet vermekle suçlanan firma ve şahıslar arasında; AKP’ye yakınlığıyla bilinen Star Gazetesi’nin sahibi Hasan Dağcı ile İstanbul’daki 3’üncü havalimanı ihalesini alan konsorsiyumun üyelerinden Cengiz İnşaat’ın ortağı Mehmet Cengiz de bulunuyor. Soruşturma dosyasında 23 firma sahibi ve çalışanı şüpheli olarak yer alıyor.
AKP, soruşturmaya müdahale etmek istedi
Soruşturma dosyasında şüphelilerin Başbakan Erdoğan ile samimiyetlerini gösteren fotoğraflara yer verildi. Şüphelilerin Başbakan Erdoğan’a yakınlıklarını ortaya koyan bilgi notları da soruşturma dosyasına girdi.
Van Gölü Feribot Müdürlüğü’nde 120 milyon liralık “feribot alım ve bakım, onarım” ihalesinin iptal edilmesine karşın, Genel Müdür Karaman’ın talimatıyla firmanın işe devam ettiği tespit edildi. İddiaya göre bu işlem için 1 milyon lira rüşvet alındı. Edinilen bilgiye göre, soruşturmadaki iddialar; teknik ve fiziki takip ile delillendirildi.
Bu arada İstanbul’daki yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından Adli Kolluk Yönetmeliği’nin değiştirilmesiyle soruşturmanın deşifre olduğu öne sürüldü. İddiaya göre; AKP hükümeti dosyanın savcı Hakan Büyükabacı’dan alınarak Ankara Başsavcıvekili Harun Kodalak’a aktarılması için girişimlerde bulundu.
Özer Sürmeli
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30686-ankarada-yeni-sorusturma-odak-tayyip-erdogan.html
Eski Başbakan Yardımcısı ve
AKP'nin kurucularından Abdüllatif Şener, dün Ulusal Kanal'daki Ezber Bozanlar
Programına katılarak Türkiye'yi sarsan rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu
değerlendirdi.
Şener şunları söyledi: "Bir
televizyon kanalında başbakanın yıllar önce yaptığı bir konuşma veriliyor. Bu
konuşmada başbakan diyorki 'Hiç evladın hırsızlığı yolsuzluğu babasına
öğrettiğini ördünüz mü? Hırsızlık ve yolsuzluk babadan evlada geçer, evlattan
babaya geçmez dolayısıyla evlatların hırsızlık yaptığı yerde aslında asıl
hırsız babadır ve bir organizasyon içersinde de bir numaralı kişi o yapının
babası hükmündedir. Diğerleri eğer hırsızlık yolsuzluk yapıyorsa bunu aslında o
babadan öğrenmiştir' diyor. Kabaca bu cümleleri kullanıyor. Muhalefet
yıllarında meydanlarda kükreye kükreye o dönemin iktidarlarını itham etmek için
söylüyordu. Şimdi bu hadiseyi başbakanın kendi yorumuyla değerlendirmek lazım.
3 çocuk var ortada bakan çocukları bu 3 çocuk tabiri başbakanın önem verdiği
bir ifadedir. Bunlarla ilgili yolsuzluk görüntüleri basına düştü bir soruşturma
devam ediyor. Tomar tomar paralar, bir bakanın oğlunun evinde yedi tane kasa,
para sayma makinesi bulunuyor. Yaptığı tahsilatları listeler halinde tutumuş
milyonlarca dolar, lira, avro, hatta isviçre parası halinde değerlendiriyor.
Diğer taraftan bir genel müdürrün evinde ayakkabı kutusunda 4 buçuk milyon
dolar para çıkıyor. Bu görüntüler bakan çocukları arasında yaygın bir yolsuzluk
ağının örüldüğünü gösteriyor. Bu tabloyu iyi tahlil etmek lazım. Cumhuriyet
dönemi boyunca hükümetlerde ortaya çıkan yolsuzluk hadiselerine bakın bu
operasyonla ortaya çıkan yolsuzlukla kıyaslanabilecek derinlikte ve genişlikte
hiçbir yolsuzluk göremezsiniz geçmişte. Yani Cumhuriyet tarihinin en büyük
kabineye bulaşmış yolsuzluğu budur. Şu anda iddia safhasında olmakla birlikte
görüntülerden anladığımız ve biryesel olarak benim için oluşturulan kanaat bu
merkezdedir. Böylesine bir yolsuzluğun ortasında çocuklar var ve babaları
bakan. VE bakanların başında da başbakan bulunur. Şimdi bu manzarayı yıllar
önce başbakanın yaptığı konuşmalarla değerlendirecek olursanız bu çocuklar bu
yolsuzlukları babalarından babaları da başlarındaki başbakandan öğrenmişlerdir
anlamına gelir. Bu olaylar patlamadan önce yaptığım açıklamalarda diyordumki
'eğer üzerinden şahsi çıkarlar elde etme yolsuzluk ve gayrimeşru kazanç elde
etme iştahı olmasa bunlar bir kilometre yol dahi yapmazlar' bunu defalarca
söyledim. Niye ifade etttim? Beraber çalıştığım insanların rteflekslerini,
davranışlarını, hassasiyetlerini, iştahlarını, coşkularını nerde
yakaladıklarını görmüş olduğumdan ifade ettim. Ve bugün geldiğimiz nokta
itibariyle de gerçekten bir lağım patlamıştır. Ve bu patlayan lağım çok kötü
bir şekilde kokmaktadır. Başbakana, hükümete düşen doğrudan doğruya bu olay karşısında
utanç duymak olmalıdır, mahcubiyet olmalıdır ama sanki hiçbirşey olmamış g,b,
iç dış güçler çeteler diyerek olayı ortaya çıkaranları itham etmeye çalışıyor.
Sayın Başbakan herşeyden önce bu görüntülerin içersinde yanıt vermeniz gereken
konu yolsuzluk iddialarıdır. Bu iddialar doğru mu değil mi? Kabinenizdeki 4
bakanın içinde olduğu kabineyi topyekün sarsacak olaya ne diyorsunuz? Bir
bakanın oğlunun evine koyulan 7 tane kasayı, 4 buçuk milyon doları, para sayma
makinesini iç ve dış güçler çeteler mi yerleştirdiler? Yoksa bu görüntüler
senin kabinendeki bakanların çocuklamrının kendi iradeleriyle istekleriyle
yaptıkları gayrimeşru haram davranışlar mıdır? Bakanlar ve çocuklarının yaptığı
bu hadiselerden dolayı Bülent Arınç'ın açıklamalarını ibretle izledim.
Yutkunarak birşeyler söylemeye çalışıyor başbakan bellki kendisini
görevlendirmiş, şunları söyleyeceksin demiş. Bakın bu olayda çeteler diye itham
edeceği yerde başbakana düşen görev şudur, bir yolsuzluk hadisesini ortaya
çıkaran bir yılı aşkın süredir takip dinleme yapan büyük fedakarlıkla çalışan
emniyet görevlerine teşekkür etmektir ama teşekkür etmiyor meden? Çünkü
bunların çıkarmış oldukları olay başbakanı rahatsız ediyor ama aynı şahısların
başbakanı mutllu kılacak eylemleri sonrasında başbakan onları sürekli övüyordu.
Kuranıkerimde bir kavme olan düşmanlığınız sizi adaletsizliğe sevk etmesin.
İnanın insan odurki düşmanı dahi olsa adalet söz konusuysa düşmanının hakkını
savunur. O bizden değildir diye saldırmaz veya birileri başına gayriadil bir çorap
ördüyse onlar zaten bizi sevmezdi bizde onları sevmezdik iyi oldu oh oldu
demez. Aksine kendi hukuku rencide olmuş bir insandan daha fazla o insanların
hukukunu korur. Hükümet etmek budur. Adil yönetim budur. Ama hukuktan adaletten
imandan vicdandan yoksun olduğunuz zaman kendinize dokunduğunuz zaman çete
dersiniz istemediğiniz kimselere dokunduğu zaman oh dersiniz. Bu ülkenin
başbakanı olayları böyle yorumluyor sığ bakış açısıyla yaklaşıyorsa ne büyük
bir felaketin içersinde olduğumuz açıktır.
Sömürgeci, işbirlikçi, taşeron
olmak önemli kavramlardır ve siyasi litaretürümüze girmiştir. Gerçketen ben
işbirlikçileri her zaman sömürgecilerden daha tehlikeli bulurum çünkü
sömürgecinin kim olduğu bellidir. Ama işbirlikçiler çoğu kez kendi gerçek
yüzlerini belli etmeden başkaları adına iş yaparak iş yaparak daha tehlikkeli
duruma getiriler ülkeyi. O bakımdan açık net şaffaf insanlar, siyasetçiler
tercih edilmelidir. Ortadoğu politikalarına baktığınızda taşeronluğu üstlendiği
açıktır. BOP eşbaşkanıyım diye defalarca söylemiştir. Bunun anlamı başkası
adına bölgede görev üstlenmişsiniz demektir. Üstelik bu ülkenin menfaatlerini
de riske sokrak geleceğini karartarak başkaları adına rol üstlenmişsiniz
demektir. Bunun karşılığı taşeron kelimesidir.
Başbakan korkularıyla
endişeleriyle yanlış bir kulvara girmiştir. Mevcut yargı sürecini rotasından
çıkarmaya işlemez hale getirmeye çalışıyor. Bakanları çocuklarını bürokratları
ve işadamlarını kendisine de uzanacağını bildiği için yargı sürecinde aklamaya
çalışıyor. Bunu hedeflerken de bir taraftan emniyet teşkilatında operasyonda
görev almış kişileri görevden alarak rahatsız etmeye çalışıyor diğer taraftan
da iki yeni savcı ilave etmek suretiyle yargı sürecini belirlemeye çalışıyor.
Bu son derece tehlikeli ve yanlıştır. Fakat görünen o ki başka yapacağı Bir şey
yoktur. Zor durumda. Bu yapmaya çalıştığı şeyin, görevden alma ve müdahalenin
yanlış olduğunu bilmeyecek durumda değil ama öyle zor durumdaki önünde tek
biryol var müdahaleyle gelişmelerin önünü kesmek. Neden? Çünkü eğer bu süreç
neticelenirse bunun arkasından doğrudan doğruya kendisini vuracak kendisinin
içersinde bulunduğu daha ağır dosyalar gelecek. Şu dosya bile tüm cumhuriyet
hükümetlerinin yolsuzlukla ilgili maruz kaldığı iddiaların hepsinden daha derin
ve yaygın olduğu halde bundan daha ağırları başbakanı hedef alarak ortaya
çıkacaktır bunun için emniyet müdürlerini değiştiriyor. Daha ağır cezalarla
tehdit ediyor. Neden biliyor musunuz? Olay bu davayla ilgili değil bundan sonra
ortaya çıkacak süreçleri engellemek gözdağı vermek için. Tüm emniyet
teşkilatına tehdit savuruyor. Kim ki bundan sonra beni veya bakanı hedef alan
çalışmanın içinde olursa ben onu süründürücem diye ilan ediyor. Ve bunu yapmaya
mahkum hissediyor kendisini çünkü korku dağları sarmış. Bir adım atılmış ikinci
adımda kendisi hak ile yeksan olacak durumda bunu önlemeye çalışıyor ama benim
gördüğüm kadarıyla bu son çırpınışlarıdır. İç ve dış odaklardan bahsediyor,
kendisini de yıllardır destekleyen bu iç ve dış odaklar özellikle bugün ABD ve AB'den
gelen açıklamalara dikkat etmenizi istiyorum. 'Ey başbakan sakın yargıyı
yönlendirmeye yargının adil bir şekilde çalışmasını engellemeye çalışma sonra
perişan olursun' demeye çalışıyorlar. Ama başbakanın önünde farklı bir
alternatif yok gibi görünüyor.
- Hükümet istifa etmeli mi?
Cevaplaması zor bir soru değil.
Böyle bir olay dünyanın neresinde meydana gelirse gelsin hüküğmetin yapacağı
ilk iş istifadır. Bazı basın yayın kuruluşlarında ilgili bakanlar istifa etmeli
mi diye konuşuyorlar hayır sadece ilgili bakanlar değil başta başbakan olmak
üzere tüm hükümeti töhnet altında bırakan çok ciddi bir olaydır bu ve tüm
hükümetin istifasını gerektirir. Avrupa'da benzer olayları sonrası hükümetler
görevi bırakıyor. Bu hükümetinde iki nedenle istifa etmesi gerekir, bir etik
nedenlerle, ahlaki olan bu kadar kabineye bulaşmış yolsuzluk hadisesinden sonra
sadece ilgili bakanlar değil hükümetin topyekün istifa etmesi lazım. İkincisi,
bu mademki bu bir yargı süreci işlerken özellikle emniyet ve istihbarat
bağlantıları nedeniyle bu hükümet yargıyı yönlendirebilecek, delilleri
karartabilecek değiştirebilecek konumdadır. Hukuki açıdan da delillere etki
edebilecek konumda bulunan bu hükümetin iktidardan tamamne uzaklaşması lazım bu
davanın sağlıklı bir şekilde neticelenebilmesi açısından. Ama bırakın böyle bir
davranışa girmeyi herkesin gözünün içine baka baka yargıya müdahale ediyor. O
halde hukukun temel ilkeleriyle bağdaşabilir bir yargı süreci içersinde değiliz
demektir. Başbakan böylesi bir hadiseyi ortaya çıkaranları töhmet altında
bırakıyor, görevden alıyor, çete diyor. Ama kendi yaptığı işin sürece müdahale
ederek ne anlama geldiğini de görmezlikten geliyor.
- Türkiye'nin geleceğinde kim olmalı hükümetin alternatifi kim?
Cevaplaması imkansız bir soru.
Çünkü şu anda mecliste siyasi partiler var ama seçimlere kadar geçici bir
hükümet kurulması lazım. Yani bu hükümet iktidar partisinin artık yargı
sürecine müdahale edemeyeciği nitelikte bir özellik taşıması lazım iktidar
partisinin içinde bulunmayacağı ama yargı süreciyle bağlantılı bakanlıklardan
iktidar partisinin nasibini almadığı bir yapıda olması gerekir. Ama bu
hükümetin en temel görevinin de ülkeyi seçime götürmek olması gerekir.
Dolayısıyla böyle bir yapının yerine kim gelsin sorusunun cevabı yine halktır.
Demokrasilerde asıl olan halktır. Halk hata yapmaz her karışık durumda halka
gitmek gerekir geçmişteki seçim sonuçları ise şöyle, halkın bilgilenme hakkını
gaspederek seçime zorluyorsunuz yüzlerce kanal var tek yanlı yayın yapıyo
başbakanı mutlu etmek için. Aydın geçinenler başbakanın yanlışlarına felsefi
kılıf geçirmeye çalışıyorlar bu yapıda sorumlu olan halk değil medya yapısıdır.
Sorumlular kendisini aydın zannedip çıkarlarına göre yorum yapan insanlardır. O
bakımdan milletin iradesini saptırarak bilgilenme hakkını gaspederek seçime
yönlendirirseniz sandıktan çıkan sonuçtan dolayı halkı suçlamak insafla da
demokrasi kültürüyle de bağdaşmaz."
21 Aralık 2013 Cumartesi 12:25
Erdoğan, Karadeniz gezisinde
“hükümete yönelik operasyon” dediği bu soruşturma için ABD Büyükelçisini hedef
aldı, ülkeden göndermekle tehdit etti. Tehditlerini medya, yargı ve sermayeyle
sürdürdü.
Yargı, medya ve patronlara tehdit
SAMSUN- Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, Samsun Çarşamba Havalimanı'nda yaptığı konuşmada, "Son günlerde
olan olaylar, uluslararası boyutu olan, ulusal boyutta maalesef yerel
taşeronları olan bir operasyondur. Bu operasyon Hükümete karşı atılmış bir
adımdır. Ama bundan öte uluslarası ve artı ulusal boyutu olan bir operasyondur.
Biz bundan yılmayacağız. Çünkü salt AK Parti'nin güçlenmesinden değil aynı
zamanda Türkiye'nin güçlenmesinden rahatsız oluyorlar" dedi.
Erdoğan şöyle devam etti:
YARGIYI YÖNLENDİRMEYE
ÇALIŞIYORLAR
Hukuka yansıyan olay, hukukta
karşılığını bulur zaten. Bizim meselemiz hukukun çalışmasıdır. Hukukçuların da
hukuka saygılı hareket etmesidir, güdümlü hareket etmesi değil. Güdümlü hareket
ettikleri zaman, kusura bakmasınlar bizler siyasiler olarak, yasama, yürütme
organı niye var bu ülkede? Biz siyasetçiler olarak üzerimize düşüne her zaman
yaptık. Yargının bir mensubu yürütmeye alışılmışın dışında, emir talimat veya
baskı yapamaz. Siz kalkıp da eğer bu insanlara karşı bu tür baskıları yapmak
suretiyle yargıyı yönlendirmeye çalışırsanız, biz de üstümüze düşeni yapacağız.
Yaptığımız budur’
"EVDE YEMEK
ISMARLAYACAK"
Yasalar aykırı emir veremez. Eğer
siz kalkıp bu insanlara bu baskıları yapıp yargıyı yönlendirmeye çalışırsanız
üzerimize düşeni yapacağız. Şu hale bakın. Yürütmenin mensubu bir eve baskın
yapacak. Baskın yaptığı evde bacak bacak üstüne atacak, eline tespihi alacak
külhanbeyi gibi. Bir de yemek ısmarlayacak bu nasıl bir iş. Bunu yapan yargı mensubunu seyir mi edeceğiz.
Gereğini neyse bunu yaparız. Ak Parti bozulmuş çarkları düzeltmeye geldi bu
ülkede."
MUHALEFETE ÇATTI
Başbakan Erdoğan,
"Anamuhalefetin genel müdürü çıkmış diyor ki çetelerden bahsediyor, eğer
çete arıyorsan sen onu kendi içinde kendinde ara, genel müdürlük yaptığın
dönemler dahil, Rahşan affıyla kurtuldun" dedi.
Başbakan Erdoğan, "Hukuka
yansıyan olay hukukta karşılığını bulur zaten. Bizim meselemiz hukukun
çalışmasıdır, hukukçuların da hukuka saygılı hareket etmesidir, güdümlü hareket
etmesi değil. Güdümlü hareket ettikleri zaman kusura bakmasınlar, biz
siyasetçiler olarak üzerimize düşeni her zaman yaptık, bundan sonra da yapmaya
devam ederiz" diye konuştu.
Yasama-yürütme- yargı
organlarının çalışma koşullarının Anayasa’da belirli olduğuna dikkat çeken
Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
“Kalkıp da yargının bir mensubu
yürütmeye alışılmışın dışında, yasalara aykırı olarak emir, talimat veya baskın
yapamaz. Bunu yapmaya kalktığı zaman orada berat-ı zimmet asıldır kaidesi
(masumiyet karinesi) çalışamaz olur. Siz kalkıp da eğer bu insanlara karşı bu
tür baskıları yapmak suretiyle yargıyı yönlendirmeye çalışırsanız bizde
üzerimize düşeni yapacağız, yaptığımızda odur. Şu hale bakan ya…
Yürütmenin mensubu bile bir eve
baskın yapacak baskın yaptığı evde şu terbiyesizliğe bak bacak bacak üstüne
atacak eline bir tespih yapacak külhanbeyi gibi, orada birde kendisine yemek
ısmarlayacak bu nasıl bir iştir? Bunu yapan yürütme mensuplarını kalkıp da biz
seyir mi edeceğiz. Gereği neyse onunda gereğini yapacağız. Adil olmamızın
gereği budur. İster yürütme olsun ister yargı olsun ister partimizin mensubu
olsun gereği neyse biz bunu yaparız, AK Parti, bozulmuş çarkları düzeltmeye
geldi bu ülkede.”
"BAZI BÜYÜKELÇİLER PROVOKATİF EYLEMLER İÇİNDE"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
"İşte son günlerde bakınız çok enteresan, büyükelçiler bazı provokatif
eylemlerin içerisine giriyorlar. Ben onlara da Samsun'dan sesleniyorum, işinizi
yapın. Eğer görev alanınızın dışına çıkarsanız bu hükümetlerimizin yetki
alanında olan yere kadar gider. Biz sizleri ülkemizde tutmaya da mecbur
değiliz. Eğer sizin ülkelerinizde de bizim büyükelçilerimiz bu tür oyunların
içerisine giriyorsa siz bize haber verin, sizin göndermenize gerek yok biz
alırız" diye konuştu.
CEMAAT GAZETESİNE: EDEPLİ OL
Erdoğan konuşmasında cemaate
yakınlığıyla bilinen Zaman gazetesinde çıkan bir habere detepki göstersi.
"Bugün bir gazete yazmış. İspanya’da iktidar partisini
polisler basmış ne olmuş? Edepli ol edepli o başlığı atarken. Bir iktidar partisini polis gelip
denetleyecekse bunun bi usulü vardır. Bu gazetenin uslubu bu olduğu için
sanıyor. A'dan Z’ye. Abdestimizden şüphemiz yok, namazımızdan da şüphemiz yok.
Onu siz muhalefetin dosyalarında
arayım. Bu uluslararası oyun, kökü dışarda tezgah. Taşeron olarak
kullanıldılar. Yerli piyonlar bu komploda kullanıldı. Gezi’de bu oyunu nasıl
bozduysak burada da bu oyunu bozacağı bunu bilin.
İftira kampanyası devam ediyor.
Ya siz Halk Bankası’ndan ne istediniz. Çıksınlar metçe cevap versinler. Hangi
planın içindesiniz, kimin adına çalışıyorsunuz. Halk Bankasını yıpratarak kime
ne kazandırıyorsunuz. Bu bankanın kaybettiği para kime zarar. Halk Bankası 11
yıl önce yük oluyordu. Bu başarılı bankayı hedefe koydular. Yerli ve
uluslararası işbirliği. Bu banka faiz lobisinin ayağına basıyor. Türkiye
düşmanlarını ürkütüyor bu banka. Allah nefes verdikçe hiç korkmadan çekinmeden
bu gerçeği herkese anlatacağız. Bu oyunu milletimiz biliyor ama biz de
anlatmaya devam edeceğiz. Bu kampanya başka amaçlar da taşıyor.
Son 1 yıldır Ünye’ye terörden
dolayı şehit geliyor mu? Anneler terör nedeniyle ağladı mı? Hayır. Bu hayır
cevabı bazılarını rahatsız ediyor. Şehit gelmemesi birilerini rahatsız ediyor.
Biz bir hesap yaptık. 30 yıldır Türkiye’nin terör nedeniyle kaybı, en mütevazı
hesapla trilyonu aştı. Bu tezgah çözüm sürecini sabote etme girişimidir. Bu
ahlaksız oyunu bozacağız."
FATSA'DAN TEHDİT
Başbakan Erdoğan Samsun'un
ardından Ordu Fatsa'da da konuştu. Samsun'daki konuşmasını tekrarlayan Erdoğan
burada ise yargıyı, medyayı ve sermaye çevrelerini tehdit etti.
Şöyle konuştu:
YARGIYA SESLENİYORUM:
BİZİM DE BİLDİKLERİMİZ VAR
“Ah kardeşlerim ah o şiir milli
eğitimin tavsiyesiyle kitaplara yazılan bir şiirdi. Yargıyı da tanırım,
yasamayı tanırım, yürütmeyi tanırım.
Yasama millet demektir. Yargı geliyor yürütmeyi tanımam diyor. Birileri
kalkıp intikam alacağım diye yürütmeye bir şeyleri dikte ettirmeye kalkarsa o
bunun bedelini er veya geç öder.
Yargıya sesleniyorum: Yürütmeye
bunu söylüyorsunuz siz de içinizdeki kirlileri temizleyin. Siz de öyle pırlanta
tertemiz değilsiniz. Bizim de bildiklerimiz var.
MEDYA, SERMAYEYE SESLENİYORUM
Buradan sermaye çevrelerine
sesleniyorum. Boşuna oynuyorsunuz. Siz kaybedersiniz siz. Medyaya sesleniyorum.
Siz kaybedersiniz siz. Yalanlarla iftiralarla iktidarı yıpratmaya
çalışıyorsunuz. Benim milletim bunun bedelini size ağır ödetir. 30 Mart’ta her
şey ortaya çıkacak. 2002 Kasım’da verdiğiniz yetki bu seçimde güçlenmesi
bunlara çok önemli bir ders olacaktır. Ülkemiz, milletimiz için çalışıyoruz.
Bizim efendimiz millettir. Kardeşlerim kula kulluk olmaz, sadece Allah’a kulluk
olur. Kulu kul olanlara prim vermeyin. Hakka kul olanlarla yürüyün. İradesini
bir yerlere teslim edenlerden olmayın. Sadece hakka sadece benim aklım benim
bilgimle birlikte şaşmaz bir doğrumuz var bizim. Bizim o doğrumuzun gerçeğin ne
olduğu aklı selim olan benim halkım bilir. Son günlerde son derece çirkin
alçakça bir kampanya yürütülüyor.
Medyayla yürütülen bu karalama
kampanyası sadece Ak Parti’ye değil halkadır. Bu tezgahın için dışı karıştı
birbirine, kökü dışarda. Bu tezgahta maşa olarak kullanılıyorlar. Devlet içine
sızmış devlete paralel olmak isteyenler. İtibar suikastı yapmaya çalışıyorlar.
Böyle haince, hukuk dışı bir saldırıya bugüne kadar hiç maruz kalmamıştık. Gezi
de bunu denediler başarılı olamadılar. Bu tezgahta ahlak yok, kural hiç yok. Bu
tezgahın içinde çok kirli bir ittifak var. Yeni Türkiye’yi hazmedemeyen
karanlık ittifaklar var.”
CEMAATE "AJAN" MI DEDİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
Ordu Cumhuriyet Meydanı'nda toplu açılış törenlerine halka hitap etti.
Erdoğan, "Benim Genel Başkan
Yardımcım ile ilgili, son derece temiz, namuslu bir insanla ilgili, ahlaksız
bir filmden kare alıyorlar, onu servis ediyorlar. Bu alçaklıktır, bu
şerefsizliktir, bu namussuzluktur" dedi.
Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Hem dindarım diyeceksin hem de gözünü kırpmadan üstelik de en iğrenç
şekilde masum insanlara iftira atacaksın. Yazırlar olsun. Ne yaparsanız yapın
bu dine zerre kadar zarar veremeyeceksiniz. Bu din azizdir, kitabımız
korunmuştur. Bu alçaklıkları yapanları, bunlara sahip çıkanları bunlara kol
kanat gerenleri tek tek bulacak, hukuk önüne çıkaracağız. Devlette paralel bir
yapı olamaz.
Bu tuzak, bu komplo yurt dışında
pişirilmiş, Türkiye'deki maşalar, taşeronlar tarafından servis edilmiştir"
diyen Erdoğan, "Ortada çok açık bir ihanet vardır. Biz bu ihanetin, bu
ajanlık faaliyetinin hesabını soracağız, bu hesabı hukuk yoluyla soracağız,
sandık yoluyla soracağız. Hiç kimse, hiçbir çevre, hiçbir karanlık merkez benim
ülkemde ameliyat yapamaz, geçti o günler." ifadelerini kullandı.
Yolsuzluk operasyonunun 3.
gününde, Ankara'da hükümetin istifası istendi. Hedefteki bakanların
istifalarını sunduğu ancak Erdoğan'ın reddettiği iddia edildi. Ayrıca kulislerde
kabine değişikliği söylentileri vardı
Rüşvet ve yolsuzluk operasyonuna
4 bakanın adının karışması ve 3 bakanın oğlunun gözaltına alınması Ankara'da
taşları yerinden oynattı. Hükümet rüşvet iddialarına adı karışan bakanları
istifa ettirerek krizden kurtulmaya çalışırken, siyasetçilerden ve demokratik
kitle örgütlerinden tepki yağdı. Herkes ağız birliği etmişçesine "Dört
bakan yetmez, Hükümet istifa etsin" dedi.
Aydınlık'a konuşan muhalif
siyasetçiler "Hükümet istifa" dediler. İşçi Partisi Genel Sekreteri
Serhan Bolluk şunları söyledi:
'Türkiye'yi hükümetsiz bırakmayız'
Tayyip-Gül-Gülen iktidarı
dağılmıştır. Türkiye hükümetsizdir. Türkiye'yi hükümetsiz bırakmayız. Milli
hükümeti kurarız. Halk ayaktadır. 10 Milyonlar Arslanlı Yol'dadır. Milletimizin
bütün imkan ve kabiliyetleri seferber edilecek, milli güçler birleşecek ve
Atatürk iktidarı kurulacaktır. İktidarların Washington'dan tayin edildiği dönem
bitmiştir. İşçi Partisi bu azim ve kararlılıkla görev başındadır. CHP ve MHP'yi
Arslanlı Yol'dan milletin iktidarını kurmaya çağırıyoruz.
'Cumhuriyeti savunan bir hükümet seçilir'
CHP milletvekili Kamer Genç: AKP
4 bakanı feda ederek paçasını kurtaramaz. Bu yolsuzluk ve rüşvet skandalının
baş sorumlusu Başbakan Erdoğan'dır. Ortamı hazırlayan hükümettir. Hükümet
istifa etmeden bu pislik temizlenmez. Hükümet derhal istifa etmeli ve Türkiye
erken genel seçime gitmelidir. Bu halk, Cumhuriyeti savunan bir hükümeti seçer.
'Cinayette suç bıçağa yüklenmez'
CHP milletvekili E. Ülker Tarhan:
Ortaya çıkan pislik bakanlar feda edilerek temizlenemez. Cinayette suç sadece
bıçağa yüklenmez. Sorumlu bıçağı tutan eldir. Bu rezalette de sorumlu hükümetin
başıdır. Hükümet derhal istifa etmelidir. Türkiye bağımsız bir iktidarı
yaratacak güçtedir. Haziran Direnişi bunu göstermiştir. Haziran Direnişi,
milyonların meydanlara çıkması olmasaydı, zaten bu pislikler ortaya çıkmazdı.
Bugünü yaratan asıl güç halk hareketidir. Katkısı büyüktür.
'Çete faaliyeti'
MHP milletvekili Erkan Akçay:
Yaşananlar bir çete faaliyeti. Bakanların istifasıyla çözülecek bir durum
değil. Bu çete faaliyetinin başı da bellidir. Olayın üstünün örtülmesi için
bizzat Başbakan devrededir. Soruşturmanın sürdüğü İstanbul'da vali de emniyet
müdürü de başbakandır. Bu pislik ancak Hükümetin istifası ile temizlenir.
'Cumhuriyetçiler iktidara hazırdır'
ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan:
Suç ortaklığı ortaya çıktı. 11 yıldır Cumhuriyeti yıkmaya çalışan yapının
gerçek yüzünü herkes tanıdı. Bu halk buna layık değildir. Bu kepazeliğe bugüne
kadar sessiz kalanlar utanmalıdır. Suça onlar da ortak olmuşlardır. Şimdi
yapılacak iş bellidir. Herkes görev başına geçmeli ve AKP'yi iktidardan
indirene kadar mücadeleyi sürdürmelidir. İktidar gidince gerçek Cumhuriyet
güçleri iktidara gelecektir. Vatan, Cumhuriyet ve Emek Birlikteliği hazırdır.
Cumhuriyeti savunanlar iktidara hazırdır. Gücü de kuvveti de birikimi de
vardır.
'Türkiye'yi yönetecek kuvvet var'
TGB Genel Başkanı Çağdaş Cengiz:
Boynunda Cumhuriyeti yıkma hükmü bulunan AKP iktidarı aynı zamanda yolsuzluk
bataklığının da sorumlusudur. Ortalığa dökülen belgeler her şeyi ortaya
koymaktadır. Suç o kadar büyüktür ki bakanları feda ederek çıkış mümkün
değildir. Hükümet istifa etmelidir. Artık AKP Türkiye'yi yönetemez,
yönetmemelidir. Türkiye'yi yönetecek kuvvet de hazırdır. İstiklal'de, Ulus'ta,
Silivri'de, Anıtkabir'de toplanan milyonlar, Haziran Direnişi'nde ayağa kalkan
halk yönetime taliptir ve yönetimi üstlenecektir.
'Bakan istifaları yetmez'
Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı
İsmail Tutoğlu: Sadece Bakanların istifası yeterli değil. Özellikle bu ortamın
değiştirilmesi gerekiyor. Yolsuzlukla mücadele edeceğiz diyenlerin yolsuzluğa
bulaşmış olmaları ilgi çekicidir.
Bu konuda hükümet bir bütün olarak
sorumludur. Bu iş kime uzanacaksa uzanması gerekir. Cumhuriyetin kuruluşundan
itibaren birçok kriz yaşanmıştır. Bu ülke halktan yana emekten yana iktidarı
kuracak güçtedir. Buna uygun iktidarı da çıkartacaktır.
Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu'nu
ardından TGB yurttaşları "Hükümet İstifa" eylemleri için eyleme davet
etti.
AKP ve Cemaate karşı Hükümet
istifa eylemleri
Yurt genelinde yapılacak olan
eylemlerin il il yer ve saatleri şöyle:
İstanbul -Kadıköy Moda İlköğretim
Okulu, 21 Aralık Cumartesi, saat 15.00
Ankara - Kızılay/Güvenpark, 21
Aralık Cumartesi, saat 13.00
İzmir - Kıbrıs Şehitleri Caddesi
Tansaş Önü, 23 Aralık Pazartesi, saat 18.00
Muğla - Sınırsızlık Meydanı, 21
Aralık Cumartesi, saat 16.00
Zonguldak - Madenci Anıtı, 20
Aralık Cuma, saat 16.00
Bursa - Şehreküstü Meydanı, 21
Aralık Cumartesi, saat 15.00
Hatay - Antakya Uğur Dershanesi
Önü, 21 Aralık Cumartesi, saat 17.00
Karabük - Karabük Belediyesi Önü,
20 Aralık Cuma, saat 14.00
Afyon - Yeşilyol/Batı Dershanesi
Önü, 21 Aralık Cumartesi, saat 14.00
Adana - Atatürk Parkı, 21 Aralık
Cumartesi, saat 13.00
Trabzon - AKP İl Binası Önü, 19
Aralık Perşembe, saat 12.30
Kastamonu - AKP İl Binası Önü, 20
Aralık Cuma, saat 12.00
Samsun - Cumhuriyet Meydanı, 20
Aralık Cuma, saat 15.30
Kayseri - AKP İl Binası Önü, 20
Aralık Cuma, saat 15.00
Manisa - Manolya Meydanı (8
Havuzu Önü), 21 Aralık Cumartesi, saat 15.00
Kırıkkale - Hüseyin Kahya Parkı
Atp Binası Önü, 22 Aralık Pazar, saat 14.00
Erzincan - Cumhuriyet Meydanı, 22
Aralık Pazar, saat 15.00
Edirne - AKP İl Binası Önü, 21
Aralık Cumartesi, saat 14.00
Kırklareli - AKP İl Binası Önü,
20 Aralık Cuma, saat 16.00
Lüleburgaz - AKP İlçe Binası Önü,
20 Aralık Cuma, saat 17.00
Tekirdağ - AKP İl Binası Önü, 21
Aralık Cumartesi, saat 18.00
Çanakkale - Golf Aile Çay Bahçesi
Önü, 21 Aralık Cumartesi, saat 16.30
Balıkesir - AKP İl Binası Önü, 20
Aralık Cuma, saat 16.30
Bandırma - Cumhuriyet Meydanı, 20
Aralık Cuma, saat 13.00
Yalova - Uğur Mumcu Meydanı, 22
Aralık Pazar, saat 15.00
Burdur - AKP İl Binası Önü, 21
Aralık Cumartesi, saat 15.00
Antalya - Büyükşehir Belediye
Önü, 22 Aralık Pazar, saat 15.00
Alanya - Atatürk Anıtı Önü, 19
Aralık Perşembe, saat 12.30