AKP’nin dış politika pokeri
Son dönemde eleştirilere maruz kalan AKP’nin dış politika hamleleri, “Türkiye Batı’dan uzaklaşıyor mu?” tartışmasını alevlendirdi. Oysa AKP kimi riskli hamlelerle kendini hatırlatırken, bir yandan da AB ile ilişkilerini yeniden iyileştirmeye, kaybettiği prestiji kazanmaya çalışıyor.
İktidarının ilk yıllarında demokratikleşme söylemi
üzerinden AB rüzgârını arkasına alan AKP’nin, “Arap Baharı” süreci ve Suriye
savaşı ile birlikte Ortadoğu’ya dönük ilgisinin artması, Birliğe üyelik
başlığını geri plana itmiş, mezhepçi bir ideolojik bir pozisyon üzerinden dış
politikasını şekillendirerek “bölgenin abisi” pozisyonuna oynamaya çalıştığı
görülmüştü.
'Türkiye Batı'dan uzaklaşıyor mu?'
Ortadoğu’da ABD’ye vekâleten yürüttüğü dış politikadan
umduğu siyasi ağırlık ve güçle çıkamayan, aksine bir dönem kazandığı popülaritesini
de kaybeden Türkiye’nin, tekrar AB başlığını öne aldığı, bölgede elini
güçlendirecek enerji anlaşmaları üzerinden kaybettiği siyasi prestij ve
konumunu güçlendirmeye çalıştığı görülüyor.
Bir zamanlar Ortadoğu politikası nedeniyle göklere
çıkarılan Türkiye’nin, Suriye politikası ve radikal dinci örgütlere verdiği
destek üzerinden, değişen konjonktürün de etkisiyle ABD’den aldığı tepki ve
iddialı olduğunu düşündüğü bu başlıkta masanın dışına itilmesi son ayların en
çok tartışılan başlıklarından biri oldu. Aynı günlerde Çin’e verilen füze
ihalesi, NATO ve ABD’den hem tepki toplamış hem de Türkiye’nin batıdan
uzaklaşıp uzaklaşmadığı, bunun basit bir blöf mü yoksa ciddi bir hamle mi
olduğu ciddi olarak tartışılmıştı.
Bu konuşulanların üzerine Başbakan Erdoğan’ın Rusya’da
devlet Başkanı Vladimir Putin’e “bizi Şangay’a alın, AB sıkıntısından kurtarın”
demesiyle tartışma yeniden alevlendi. Türkiye’nin AB ile arasındaki iplerin
uzun süredir gergin olduğu, karşılıklı suçlamaların yapıldığı ve Kıbrıs başlığında
hâlâ mutabakata varılmaması nedeniyle de üyelik müzakerelerin çıkmaza girdiği
biliniyor.
AKP’nin ciddi yatırım yaptığı dış politikasının boşa
düşmesi, hükümetin kendini yeniden konumlama ihtiyacını doğurdu. Bir süre
“boşlukta gezinen” Türkiye’nin hızla AB başlığını ve enerji anlaşmalarını öne
çıkarmasının arkasında AKP’nin bölgede kaybettiğini düşündüğü işlevselliğini
yeniden inşa etme çabası olduğu görülüyor.
'Ortadoğu'ya fazla kaptırmıştı'
Geçen hafta da Türkiye ve AB arasında uzun süredir
müzakere edilen Türk vatandaşları için vize muafiyeti sürecinin 16 Aralık’ta
“geri kabul anlaşmasının” imzalanması ile başlayacağı duyurulmuştu. Başbakan
Erdoğan da Trakya’ya yaptığı gezi sırasında önümüzdeki günlerde AB başlığında
yeni müjdelerin geleceğini söyledi. Ancak ortada hâlâ çözüm bekleyen bir Kıbrıs
sorunu var. Türkiye müzakere sürecinde 33 fasıldan ancak 14’ünü açabildi. Kalan
19 fasıldan 16’sı birlik tarafından bloke edilmiş durumda ve büyük bölümü
anlaşmasının ek protokolünün uygulanmaması nedeniyle blokaj altında. Ek
protokol Türkiye’nin liman ve havaalanlarını Güney Kıbrıs gemi ve uçaklarına
açmasını öngörüyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bu cuma günü 1 Ocak’ta AB
dönem başkanlığını üstlenecek Yunanistan’ın başkenti Atina’ya, bir gün sonra da
KKTC’ye gidecek. Bu ziyaretlerde en önemli gündem maddesinin Kıbrıs sorunu
olması bekleniyor.
AKP kendini hatırlatıyor
AB cephesinden yapılan açıklamalar da Türkiye’nin,
AB’nin yörüngesinden fazla çıkmasını istemediklerini gösteriyor. Uluslararası
Kriz Grubu’nun Türkiye/Kıbrıs Direktörü Hugh Pope bu yeni süreci
değerlendirirken, “Bence Türkiye son beş yıldır AB konusundaki ev ödevlerini
ihmal etmişti ve Ortadoğu’da gördüğü fırsatlara fazlasıyla kapılmıştı. Ancak bu
fırsatların birer serap olduğu anlaşılınca da Türkiye önceliklerinin ne olması
gerektiği konusunda daha dengeli bir bakış açısına döndü. Söz konusu olan
Türkiye olduğunda da öncelik her zaman AB olmalıdır” dedi
Bir yandan batı tarafından “rest” olarak okunabilecek
hamleler yapan Türkiye’nin, örneğin Çin ihalesinde geri adım atılabileceğini
ima eden açıklamalar yapması, NATO’nun önceliğini vurgulaması, AB başlığını
yeniden gündemine alması, Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında bir enerji köprüsü
olduğuna dair açıklamaların sık sık yapılır olması ve birkaç yıldır yitirdiği
bölgedeki ilişkilerini yeniden onarmaya çalışmaya yönelik diplomatik
girişimlerde bulunması, AKP’nin batıdan kopmak yerine, tam tersine kendini,
bazı avantajlı olduğu başlıkları tekrar hatırlatarak ve Çin ihalesinde olduğu
gibi bir takım riskli hamlelere de girişerek kendini ABD ve AB’ye tekrar
önemsetmek istediği anlaşılıyor. Bunu gerçekten risk alarak yapmasının
arkasında ise ABD tarafından elden çıkarılabileceğinin ciddi ciddi
tartışıldığını anlamasından kaynaklandığını söylemek ise yanlış olmayacaktır.
0 comments
Write Down Your Responses