'Erdoğan, Yüce Divan'lık olacak'
AKP kurucularından eski Başbakan
Yardımcısı Yalçınbayır'dan hükümete ağır sözler: Acaba dünyada kuvvetler
ayrılığını benimsemiş hangi parlamento mahkeme kararlarının bakanlar kurulu
tarafından sonuçsuz ve etkisiz hale getirilmesine göz yummuştur? Bunlar Yüce
Divan'lık suçtur.
Ertuğrul Yalçınbayır
AKP’nin kurucularından. Partinin genel sekreterliğini ve başbakan yardımcılığı
yapmış bir isim. İsminin üzerine Başbakan Erdoğan tarafından ilk çizik
atılanlardan. Şimdi sade üye. Hükümetin icraatlarını çok sert bir dille eleştiriyor.
Tayyip Erdoğan’ı halka şikâyet ediyor. Yüce Divan’lık suçlar işlendiğini
söylüyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu da halka doğruları söylemeye
çağırıyor.
- Kurucuları arasında yer alıp
programı ve tüzüğünün hazırlanmasında emek verdiğiniz 2001’in AKP’siyle bugünkü
AKP’yi kıyasladığınızda nasıl bir resim görüyorsunuz?
E.Y.- Abdüllatif Şener
başkanlığında bir ekiple yazdığımız Ak Parti programının referans noktası
evrensel değerlerdi. İnsanoğlunun ortak aklıydı.
Partinin tüzüğüyle ilgili Mehmet
Ali Şahin başkanlığında bir ekip vardı. Ben zaman zaman oraya da girdim. Orada
parti içi demokrasi hakem kurulu kurulması önerisini getirdim. Çünkü
demokrasinin hem parti hem ülke içinde derinleştirilmesi ve genişletilmesi
lazımdı. Bu kurul hem genel merkezde hem iller düzeyinde olsun nitelikli
elemanların bulunduğu genel başkanlara karşı bağımsız ve tarafsız davranacak
bir kurul olacaktı.
Biz başlangıçta bu kurulun başkan
ve üyelerinin milletvekili adayı olamayacaklarını da tüzüğe yazdık. İlk kurul
başkanı Burhan Kuzu’ydu. Kuzu bir gün bana aday olamamaktan yakındı. Ben de o
sırada Ak Parti genel sekreteriyim. Bana aday olamamanın insan haklarına aykırı
olduğunu söyledi. Ben de madem aday olmak istiyorsunuz, istifa edin, yedekler
gelsin, dedim.
Burhan Kuzu hem kurul başkanı
olarak kalmak hem de aday olmakta ısrar etti. Daha sonra Tayyip Bey’i de ikna
etmek suretiyle kurul üyelerinin aday olma engelleri kaldırıldı.
Sade milletvekillerini kurula,
milletvekillerini, bakanları, Tayyip Bey’i bile şikâyet etme hakkını
veriyorduk.
- Siz kurula Tayyip Erdoğan’ı
şikâyet etmiştiniz. Bunu anlatır mısınız?
E.Y.- O dönem kurul başkanı olan
Nurdoğan Topaloğlu’na, “Size Tayyip Bey’i şikâyet edeceğim” dedim. Şaşırdı. Ben
sözüme devam ettim: “Tayyip Bey parti programının şu şu noktalarına muhalefet
etmektedir. Bu nedenle onu şikâyet etme hakkımı kullanıyorum.”
Daha da ötesi var. Emin Şirin
partiden istifa etmeye karar vermişti. Beni aradı. Şikâyetlerini anlattı.
Söylediği hususları Parti İçi Demokrasi Kurulu’na iletmesini, bunların parti
içinde düzeltilmesi hususunda demokratik haklarını kullanmasını öğütledim.
Nitekim de öyle yaptı.
Emin Şirin daha sonra Ergenekon
davasında yargılandı ve 7.5 yıl hapse mahkûm oldu. Emin Şirin demokratik hak
arama mücadelesini parti içinde sürdürmüş birisi.
- AKP kurulurken hiçbir biçimde
ayrımcılık yapılmayacağına söz verilmemiş miydi?
E.Y.- Ak Parti’yi kurarken din,
bölge, ırk, parti milliyetçiliği yapmamaya söz vermiştik. Yani, partizanlık
yapmayacağız, demiştik. Partizanlık ve despotluk partimizin en yoğun mücadele
alanları olacaktı. Ama olamadı.
İsyan hakkını kullanıyorlar
Gezi Parkı protestolarına
katılanlar baskı altında olduklarını görmüşlerdir. Bu uygulamalar çağdaş bir
zulümdür. İnsanlar BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki isyan etme
hakkını kullanmışlardır.
- Yıllarca Tayyip Erdoğan
hakkında ağzına geleni yazıp söyleyen Yiğit Bulut’un Başbakanlık
başdanışmanlığına getirilmesini nasıl karşıladınız?
E.Y.- Biz etik değerlere önem
veren bir parti olarak kurulduk. Bu etik değerler dikkate alınmak suretiyle
görevlendirmeler yapılmalıdır. Ben Ak Parti’nin bir üyesi olarak Parti İçi
Demokrasi Hakem Kurulu’na bu etik değerlere uygun almayan tasarruflarla ilgili
şikâyet etme hakkına sahibim.
Ben şimdi, Sayın Bulut’un Tayyip
Bey’in başdanışmanı olmasının partinin ilkelerine aykırı olması nedeniyle
şikâyet ediyorum. Partimizin genel başkanının, başbakan demiyorum, tasarrufu
etik değerlerle bağdaşmamaktadır.
Türkiye’de etik değerlerin hem
kamuda hem özel sektörde önde gelmesi lazım. Bütün partilerin el birliğiyle
çıkan kanun hemen kişiye özel düzenlemeler için değiştirilebiliyor. Böyle bir
yasama meclisi olmaz. Bunlar Türkiye’nin itibarını favkalade zedeleyen
hususlar. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yok. Kamuda liyakatın ön plana
çıkarılması lazım. Bunlar yapılmıyorsa daha kat edeceğimiz çok mesafe var.
- Güneydoğu için yapılan
demokratik açılımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
E.Y.- Demokratik açılım sadece
bir yöreye yapılan özel düzenlemelerle olmaz. Genel demokratik açılımlarla
olur. Türkiye demokrasisi dünyada 88. sıradaysa bunun standardının
yükseltilmesi hepimizin sorunudur. Yani Türkiye’nin sorunlarına el birliğiyle
sahip çıkılması gerekir.
Onların (BTP) farklı düşünceleri
olabilir. Ben Tayyip Bey ve Abdullah Gül’e 2005 ve 2015 yılları arası dönemin
Türkiye ve dünyanın cebir ve şiddetten arınmış on yılı ilan edilmesini
önermiştim. Sadece ilan etmek yetmiyor. Bu konuda çeşitli çalışmalar
yapılmasını söylemiştim. Türkiye’nin zafiyeti sözler ve eylemler arasındaki
uyumun sağlanamamasıdır.
- Hükümetin çevreye duyarlı
olmadığını biliyoruz. Buna en güzel örneklerden birisi Gezi Parkı’nın yok
edilmek istenmesiyle patlak veren ve insanların canlarına mal olan olaylar.
Yöneticilerin rant uğruna çevreyi yok etme yerine çevreye olan duyarlılıkları
nasıl sağlanır?
E.Y.- Türkiye bilgi edinme
hakkını, çevreye saygıyı düzenleyen Aarhus Sözleşmesi’ni 2001’den beri
imzalamamakta direniyor. Türkiye dışında Andorra ve Rusya bu anlaşmayı kabul
etmiyor.
Biz çevre mevre, çevrecinin
daniskasıyım, yeşilin hastasıyım diyen başbakanlar gördük. Demokrasinin
sandıktan ibaret olmadığı gibi çevrecilik de yeşili sevmekten ibaret değildir.
Acaba dünyada kuvvetler ayrılığını benimsemiş hangi parlamento mahkeme
kararlarının bakanlar kurulu tarafından sonuçsuz ve etkisiz hale getirilmesine
göz yummuştur? Bunlar Yüce Divan’lık suçtur.
TBMM’de çevre hakkı ihlali
nedeniyle hiç bakan ya da bakanlar kurulu hakkında gensoru verildiğini gördünüz
mü? Bu seviyeyi, mahkeme kararlarına saygısızlığı gösteriyor. Bu, toplam
demokrasi ayıbımızdır.
Gezi Parkı protestolarına katılan
insanlar baskı altında olduklarını görmüşlerdir. Bu baskı çevrecilikte
katılımın olmaması, mahkeme kararlarına uyulmaması, denetimin sağlanmamasıdır.
Bu uygulamalar bana göre çağdaş bir zulümdür. Bu işkenceye karşı duran insanlar
BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki isyan etme hakkını kullanmışlardır.
Halkın görüşlerini almadan karar verirseniz bu demokrasi bakımından maluldür.
Üçüncü Boğaz köprüsü, üçüncü havaalanında halkın katılımı, bilgilendirilmesi
tam olarak sağlanmalıdır. Bunları yapmamak apaçık insan hakkı ihlalidir. İyi
yönetime ulaşamazsanız kaliteyi yakalayamazsınız.
Davutoğlu gerçekleri itiraf etsin
- AKP, milyonlarca Müslümanın
katledilmesine yol açan Irak işgaline hiç ses çıkarmadı. Mısır’da Müslüman
Kardeşler’e yakınlığıyla bilinen Mursi’yi iktidara getiren darbeyi neredeyse
kutsarken Mursi’yi deviren darbeye karşı çıkıyor. Türkiye’yi bir maceraya
sürüklediğini düşünmeden Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi için çırpınıyor.
Acaba bunları neden yapıyor?
E.Y.- Mısır’la, Irak’la ve diğer
komşularla “sıfır sorun” derken sırf sorun haline gelindi. Buradan Sayın
Davutoğlu’na şunu söylemek istiyorum: “Sevgili Davutoğlu, 1 Mart tezkeresi
öncesindeki gece Sayın Başbakan Gül’le görüşmeye girmeden önce elime
sarılmıştınız. ‘Abi, ne olur görüşlerinde ısrarlı ol. Israrla Irak’a
girilmemesini söyle’ diyen sizdiniz. Bu sadece Irak değildi. Sizin barışla
ilgili düşüncelerinizdi. Ya da ben öyle algıladım. O zamanki samimiyetinizi
niye şimdi devam ettirmiyorsunuz? Şu anda yapılmak istenenler anayasaya
aykırıdır. Uzun yıllar onarılması güç zararlar verir. Sizin, Irak’ın ya da
bundan sonra Suriye’nin inşasında kârınız olmaz. Sizin büyük bir zararınız var.
Tarihe not düşürüyorsunuz. Demokrasinin en önemli hususu halka bilgi
vermektir.”
Erdoğan, Gül ve Davutoğlu vebal
altında
- Siz Irak işgali öncesi de
ABD’ye uyarıda bulunmamış mıydınız?
E.Y.- Hukuka uygun olmadan,
halkları yanıltarak, yalan söyleyerek iş yapıyorsunuz, dedik. O kimyasal
silahlar kim tarafından kullanıldı? Onu bilemeyiz ki. O şüpheden Suriye
istifade edecektir. Siz bir taraftan Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) Suriye’nin
toprak bütünlüğüne yönelik toplantılarını, eğitim çalışmalarını burada
yapacaksınız. Siz gelip geçeceksiniz. Ne iktidarlar geldi, geçti. Ama bizim o
halklarla ilişkilerimiz hep oldu ve olacak. Bunları zedelemeye hakkınız yok.
Burada hem Tayyip Bey’in, hem Davutoğlu’nun hem Sayın Gül’ün büyük veballeri
var. Bu vebalin altından kalkabilmek zordur. Kendilerini tatmin etmeye
kalkmasınlar. Halkın seçilmiş temsilcileri onların değil bu milletin vekilleri.
Onlar özgürleşmedikçe bu ülke de özgürleşmez. Barack Obama tek tek kongre üyelerini
arayıp görüşlerini alıyor. Bizimki ise nasıl bir yönetim anlayışıdır?
Geri demokrasi böyle olur
- AKP Hükümeti’nin işine gelmeyen
herkes hemen kara listeye alınıyor. En son da İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)
Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nun boy hedefi haline getirilmesini nasıl
karşılıyorsunuz?
E.Y.- Sayın Gül’le 2004 ya da
2005’teki bir konuşmamızda; iyi ki Irak’a gitmemişiz, Sayın İhsanoğlu, seçimle
işbaşına gelen ilk İİT genel sekreteridir. Büyük çoğunlukla seçilmiştir. Bizim
için İslam ülkeleriyle diyaloğumuz bakımından bir şanstır, dedi. Birkaç defa
Suriye’ye iyi ki müdahale edilmediğini söyledi. Yani, kendi çıkarımıza geldiği
zaman öyle, gelmediği zaman böyle.
Hiçbir demokratik ülke sürpriz
bir kararla başka bir ülkeye saldırı ilan edemez; sürpriz bir kararla kendi
topraklarının kullanılmasına izin veremez. Sürpriz bir kararla kendi ordularını
başka bir ülkeye gönderemez. Bu demokrasinin evrensel standardıdır. Biz bunlara
ulaşamadığımız için demokraside çok gerilerdeyiz.
PORTRE
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR
Hasköy, Bulgaristan, 1946
doğumlu. Dört yaşında ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç etti. Ortaöğrenimini
Bursa Erkek Lisesi’nde, yükseköğrenimini İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nde yaptıktan
sonra avukatlığa başladı. Bursaspor genç takımında futbol oynadı. 1970’lerde
bir süre CHP içinde yer aldı. 1980’li yıllarda Milli Görüş Hareketi’ne yakınlık
duydu. 1995’te RP’den Bursa milletvekili olarak TBMM’ye girdi. Kısa sürede
parti yönetimini eleştirince RP’den koptu. 1999’da ANAP’tan Bursa milletvekili
olarak yeniden seçildi. ANAP yönetimiyle de sorunlar yaşayınca 2001’de partiden
istifa etti. AKP’nin kurucu kadrosu içinde yer aldı. Bir dönem AKP Genel
Sekreterliği’ni yürüttü. Kasım 2002 seçimlerinde AKP’den Bursa milletvekili
seçildikten sonra Abdullah Gül başkanlığında kurulan 58. hükümette başbakan
yardımcılığı görevini üstlendi. Ancak parti içi muhalefet yapması nedeniyle
ismi Tayyip Erdoğan tarafından çizilerek 2007 genel seçimlerinde aday
gösterilmedi.
0 comments
Write Down Your Responses